GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Pencere
Balkondaki çamaşır ipine konan serçeler geliyor aklıma, akşam olunca nereye gidiyorlar. Ya ahraz, gülüyor mudur soğuk kulübesinde, odunlar ıslanıyor mudur karanlığın içinde?

Köyde bahçeli evimiz vardı. Domates, soğan ekerdik toprağa. Yaz geldiğinde ellerimle toplardım olgunlaşan domatesleri, bazen biberler acı çıkardı, ağzıma sürmemle eve koşmam bir olurdu. Ne çok gülerdi Sabahat ben eve koşarken. “Ne gülüyon kız, yandık cayır cayır,” derdim, o yine gülerdi. İkimiz iyi arkadaştık.

Bu evde benimkiyle yalnızız. Sabahları kapıyı çekip gidiyor, bir başıma kalıyorum. Dışarı yok, tek dışarı balkon; onu da ben sevmiyorum. Mutfağın penceresinden karşıdaki ardiye görünüyor. Odun, kömür yığılmış her yana. Odunların çoğu ortalıkta. “Islansın da, daha ağır çeksin diye yapıyor dürzü” diyor benimki. Bi de ahraz var; gece ardiyede yatıp gündüz odun taşıyor sırtında küfeyle. Yüzünde garip bir gülümseme, sanki biri çizmiş.

Çoğu zaman yıkanacak çamaşırlar, parlatılacak tencereler oluyor. Ben aynanın karşısına geçip saçlarıma bakıyorum. Kırmızı bir ruj, biraz pudra… Gelin çarşısında “Dul kadın değil ya! Tabii boyanacak,” dediydi benimkinin annesi bunları alırken. Radyoyu da açıyorum, elbisemin kuşağını iyice sıkıp, ince belime bakıyorum. Aynaya bakınca, önce bir neşe oluyor içimde, dudaklarım, yüzüm oluyor sonra içime giriyor gözlerim. Binlerce kapı ben istemeden açılıyor, korkuyorum. Kırmızı dudaklarımla öylece dururken, aynadan, annem bağırıyor “Orospu beni ele güne rezil mi edecen?” Banyoya koşup yıkıyorum yüzümü sonra deli gibi yerleri siliyorum. Köşeleri, kanepelerin, sandıkların altını temizliyorum, içim susuyor biraz.

Balkondaki çamaşır ipine serçeler konuyor, küçücük başlarını uzatıp içeri bakıyorlar. Ardiyedeki ahraz gülüyor. Üstünde eski bir ceket, yaz kış onu giyiyor. İlerideki caddeden arabalar geçiyor, içinde koca ağızlı kadınlar. Koyu koltuk altları görünüyor kollarını kaldırdıkça. Kolumu kaldırıp bakıyorum; koyu, kendiminkini ilk görüyorum. Bazen annesi geliyor benimkinin, yapacağım her şeyi söyleyip çıkarken de:
“Süslen püslen kocanı bekle,” diyor dudaklarını yayarak.

Çoğu gün saatlerce kalıyorum aynanın önünde sonra ardiyeye bakıyorum, ahraz gülüyor, odunlar azalıp artıyor. Akşam oluyor önce, sonra sabah. Bahçemizdeki biberler yine acı mıdır birden aklıma geliyor.

Bayram geldiğinde benimkiyle gezmeye gidiyoruz. Bana bayramlık eşarp, etek alıyor. “Yürürken yere bak” diyor, bakıyorum.

Çoğu zaman yemek yaparken yarıda bırakıp pencereden bakıyorum. Ardiyeye kömür gelmiş, koca kamyon damperini kaldırarak, gürültüyle boşaltıyor kara yükünü.

Akşam olduğunda silahını yastığın altına koyuyor, bütün kapıları kilitliyor benimki. Ben korkuyorum. O da mı korkuyor erkek başıyla?
Kız kardeşi “Kadın dediğin yatakta orospu gibi olmalı,” diyor. “Nasıl?” diyorum. Gülerek “Onu da sen bilecen artık,” diyor. Aldığı donları, kocasının seyrettirdiği filmleri anlatıyor.

Apartmanın altındaki depoya kamyonlar girip çıkıyor. Aşağı indikçe derinleşen yoldan gürültüyle gelip gidiyorlar. Akşamları, deponun kepenklerini indiren çocuk ardiyeye uğrayıp sobalı barakada çay içiyor, çıkarken de ahrazın ensesine bir tokat patlatıyor. Ahraz, yerden kaptığı kömür parçası elinde, kovalıyor onu. Kulübenin önüne yığılan adamlar eğilip doğrularak gülüyor. Ben de gülüyorum.

Benimkinin iri elleri anahtarı yuvasında döndürdü mü kapıya koşuyorum. Varsa paketlerini alıp mutfağa geçiyorum. Her şey dışarı kokuyor, en çok da ceketi. “Çamaşırları kar gibi yapamıyorsun, yemeğin anamınkine benzemiyor, havluların sert sert,” diyor. Akşamları yatağa girdi mi, soğuk su gibi yayılıyor üstüme, en çok memelerim üşüyor. “Ne soğuk kadınsın, zevk vermiyorsun,” diyor. Balkondaki çamaşır ipine konan serçeler geliyor aklıma, akşam olunca nereye gidiyorlar. Ya ahraz, gülüyor mudur soğuk kulübesinde, odunlar ıslanıyor mudur karanlığın içinde?

Arkadaki boş arsaya apartman yapıyorlar. Önce büyük makinelerle toprağı oyup temel attı sağa sola koşturan adamlar. Bugün de ardiyeyi boşaltmaya başladılar, birkaç saat içinde yerle bir oldu koca alan. Yoksa oraya da mı apartman yapacaklar?

Ardiye yıkıldı, küçük kulübenin kiremitleri parçalandı kepçenin kollarında. Ahraz gülümseyerek gidecek birazdan, bir daha gelemeyeceğini biliyor mu? Karanlık indiğinde dümdüz oluyor ardiye. Uzun boylu, kirli sakallı adam önünü kaşıyarak etrafta dolaşıyor, arazinin sahibi demek. Ahraz gitti mi? Benimki biliyor mudur ardiyenin niye yıkıldığını? Şöyle belli belirsiz fısıldıyorum akşam geldiğinde, oralı değil. “Sana ne yav ardiyeden?” deyiveriyor. Çay koyarken bi daha bakıyorum kömür karalarıyla belenmiş arsaya, sonra serçeler geliyor aklıma, akşam olduğunda nereye gidiyorlar acaba?

"Bu öykü yazarın YKY yayınlarından çıkan Evlerin Yüreği adlı kitabında yer almaktadır,"

ŞENAY EROĞLU AKSOY KİMDİR?
Öyküleri ve çeşitli edebiyat yazıları kitaplık, Notos, Özgür Edebiyat, Sözcükler, BirGün Gazetesi Kitap Eki'nde yayımlandı/yayımlanmakta. Evlerin Yüreği adını verdiği öykü dosyası 2012 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 2013 Haziran ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan Yeraltına Mektuplar adlı kitapta Onat Kutlar'a yazdığı mektupla, 2013 Ağustos ayında Aylak Adam Yayınları tarafından basılan Bağzı Şeylere Öyküler adlı kitapta "Uzun ve Yoksul" adlı öyküsüyle, 2014 yılında Alakarga Yayınları tarafından basılan Karla Karışık adlı kitapta "Pencere" adlı öyküsüyle, 2015 yılında Notos Yayınları tarafından yayımlanan Geri Dön Hayat adlı seçkide "Mavi" adlı öyküsüyle yer aldı. Gece Çığırtkanları adlı ikinci öykü kitabı 2015 yılı Ekim ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı. 2016'da Evlerin Yüreği adlı öykü kitabının ikinci baskısı yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yapıldı.
İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Van Gogh sarısı

Zeytin ağacının dibinde açıverdi ışıl ışıl gözlerini Sevda. ”Toprağın kızı” dedi Ayşe kadın, “Bu top...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Çığlık

Sonraki gün bu kirli odada gözlerimi açtığımda gırtlağım delinmişti. Ellerim, bu bilinmez çukurda ge...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Sis

Korkmuştum bu mektupları aldığımda. Manyak mıdır nedir bunları yazan? Anlamamıştım ya yazılanların ç...