Elma ağacı gecekondular arasında bir tepede yaşamına başlayalı 20 yıl kadar olmuştu. Rüzgara direnemediği zamanlardan kocaman bir ağaç olmasına kadar geçen koca yirmi yıl. Neler neler görmüş, kaç çocuğun büyümesine, düğünlere ve cenazelere şahit olmuştu. Verimli bir yaz ve sonbahardan sonra o yıl da yapraklarını dökmüş, suyunu köklerinde toplamış ve kış uykusuna dalmıştı.
Keyifli bir bahar için güzel bir kış uykusu gibi yoktur.
Elma ağacı ocak ayının sonlarına doğru tam kış uykusunun ortasındayken garip bir şekilde bir çocuğun ağlama sesiyle uyandı. Bu küçük Can’ın sesiydi. Annesi manavda gördüğü meyvelerden almadığı için ağlıyordu. Annesi ise tüm paralarının bittiğini ve yapacağı patates yemeğinin o meyvelerden daha vitaminli olduğunu anlatıyordu. Can inatla her gün aynı şeyi yemekten bıktığını söylüyor daha şiddetli ağlıyordu.
Elma ağacı iyiden iyiye uyandı bu tartışmanın ağırlığıyla. Üstelik canı da çok yanmıştı, o acıyla gözünden bir damla reçine aktı ve gövdesinde dondu kaldı. Ağaç kendine gelince dalarını yokladı. Dallarında bir tane bile elma kalmamıştı. Ah şimdi bir tanecik bile elmasının olmasını ne çok isterdi, Can için. Kim bilir bu soğuk kış gününde yoksul hanelerde Can gibi kaç çocuk vardı. Bu duruma çok içerledi ve karar verdi bir daha ki kış uyumayacak ve çocuklar için elmalarını yetiştirmeye devam edecekti.
Bu uyanış ağacın biraz aklını karıştırdığından şubat ayında aceleci çiçekler açtı. Ama bu çiçekler mart ayının soğuklarına yenik düşerek döküldüler. Neyse ki zamanını bekleyen çiçeklerle merhaba dedi bahara ağaç. O yıl her zamankinden daha çok elma vardı dallarında.
Günler uzadı, elmaları büyüdü ağacın. Can ve diğer çocuklar uzun yaz günlerinde kah altında oyun oynadılar kah meyvelerinden yediler. Günler kısalırken sonbaharda kıpkırmızıydı artık elmalar. Ne kadar çok toplanırsa toplansın yine de çok elması vardı. Bir kısmını kışa saklamak için yapraklarıyla gizliyor, kimsenin uzanamadığı dallarında yeniden çiçekler açıyor ve yeni elmalar bitiriyordu ağaç. Hava soğumaya, günler gecelerden kısa olmaya başladığında yapraklarını bile dökmemişti ağaç. O kendinden emindi. Bu kış elma yiyecekti çocuklar.
Geceler uzuyor, hava soğuyordu. Her sonbaharda dallarındaki suyu köklerinde toplayan ağaç, yeni elmalar yetiştirebilmek için bu yıl bunu yapmamıştı. Bu yüzden ağaç soğuğu tüm gövdesinde ve dallarında hiç olmadığı kadar sert hissediyordu. Ocak ayının ayazı bastırdığında hala yeşil olan dalları soğuğa dayanamayarak kırılmaya başladı. Bir çok dalı kırılmıştı, ama yine de gelip geçen bir kaç çocuk dallarından elma alabildiği için mutluydu. Ancak dalları soğukla öyle hassaslaşmıştı ki, kim bir dala dokunsa kırılıp düşüyordu.
Bu çok zor kışın ardından günler tekrar uzamaya başladı. Günler uzadı, havalar ısındı. Baharın habercisi badem ağaçları çiçeklendiler. Sırayla tüm ağaçlar teker teker kış uykularından uyandılar. Isınan hava elma ağacının gövdesini ısıtıyordu ancak ağaç çok uzun zamandır uykusuzdu ve çok yorgundu. Nisan ayında tekrar bir kaç çiçek açmayı denedi. Ancak çiçekler gövdesinde duramadan düştüler. Yapraklanmayı denedi, zar zor üç beş yeni yaprak çıkarabildi.
Mayıs ayında her yer çiçeğe kesmişken elma ağacı daha fazla dayanamayarak, çok derin bir uykuya daldı. Dallarındaki sular çekildi. Tüm yaprakları döküldü. Ağaç çok yaşlanmış görünüyordu. Ağacın bu halini görenler “Şunu kesip kışın yakalım” dediler. Ancak çocuklar her zaman dibinde oynadıkları, meylerini yedikleri ağaçlarının kesilmesine izin vermediler.
Ağaç çocukların onu nasıl savunduklarını, anne babalarına nasıl karşı koyduklarını duyabilse ne çok sevinirdi. Ama duyamadı.
Çünkü elma ağacı üç mevsim boyunca, hiç bir ses duymadan derin derin uyudu…
Üçüncü mevsimin sonunda dallarını saran havada ağaç cemreyi hissetti.
Ardından topraktaki sıcaklık köklerini gıdıkladı.
Ve sonunda ağaç uyandı. O kadar çok uyumuştu ki gücü tüm gövdesinde ve dallarında hissediyordu. Artık hazırdı bahara.
Önce köklerindeki su dallarına yürüdü. Ardından kırılan dallarının yerine yenilerini yetiştirmeye koyuldu. O bahar Elma Ağacı tam çocukların bildiği gibiydi; dalları pembe çiçeklerle donanmış ve neşeli bir ağaç. Çocukları çok özlemişti ve çocuklar da onu epey özlemişti. Ne de olsa koca üç mevsim uzaktılar birbirlerinden. O yıl ağaç her çocuk için bir sürü elma yetiştirdi dallarında. Uzun günlerde birlikte çokça güzel zaman geçirdiler. Çocukların kahkahası sokakları dolandı.
Bir ağaç için bundan güzeli olamazdı herhalde.
Derken günler kısalmaya başladı. Ağaç artık her şeyin bir zamanının olduğunu öğrenmişti. Çocuklardan ayrı kalmamanın ve bahara erişmenin tek yolu sonbaharda en güzel elmalarını çocuklara sunarak veda etmek ve kışın uykuya çekilmekti. O yıl tam da öyle yaptı ağaç. Tıpkı diğer ağaçlar gibi.
Ağaçların uyuduğuna inanmazsanız siz de bildiğiniz elma ağaçlarını ziyaret edebilir, uyumakta güçlük çeken varsa uyumalarını kolaylaştırmak için onlara bir ninni söyleyebilirsiniz.
Gökten üç elma düşmüş, biri Can’ın başına, biri bu öyküyü uyduranın başına, üçüncüsü ise bu öyküyü arkadaşına anlatacak olanın başına.
Yazan: Hatice Kapusuz
Seslendiren: Derman Gülmez
İlgili haberler
GÜNÜN MASALI: Sardunyanın Şarkısı
Sardunyalar kadınlara şarkılar söyleyip onlara içlerindeki gücü hatırlatmaya devam ediyor. İçinizdek...
GÜNÜN MASALI: Emi’nin Gözetleme Kulesi
Şu büyükler gerçekten çok tuhaf oluyordu. 10 yaşındaki bir çocuğun yıldızları, gezegenleri özellikle...
GÜNÜN MASALI: Minika’nın Ağacı
İki çocuğun aşkı gibi bir şey havalandı göğe doğru. Ebabiller gökte uçtu, gün doğup, gün battı...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.