Emi’nin ailecek zar zor sığdıkları minicik bir evi, bir de tüm dünyayı sığdırabildiği kocaman bir bahçesi vardı. Evin çevresini çiçekler bir çember halinde sarıyordu. Ön tarafta hüsnüyusuflar, giriş merdivenlerine sarılmış hanımeli, yan tarafında kasım patları, arkasında sardunyalar… Bahçenin geri kalanı ise elma, kiraz, erik ağaçları ile doluydu.
Bahçede her çiçekten ve ağaçtan bir sürü vardı ama tek olan bir şey de vardı. O da giriş kapısının hemen yanında duran güldü. Küçük Prensi okur okumaz evde küçük çaplı bir kriz yaratarak oraya gülü dikmişti. Bahçe düzenine çok önem veren annesi bu durumdan pek hoşlanmamıştı ama Emi durdurulamaz bir heyecanla kendine bir yer bulmuş ve dikmişti pek sevgili gülünü. Bahçedeki diğer çiçeklerin ve ağaçların bakımı başkalarınındı ama güle kimseyi dokundurmazdı. Güllerin ne kadar hassas ve kırılgan olduklarını biliyordu, gülünün ona kırılmasını göze alamazdı. Her gün bakımını yapar onunla bir miktar sohbet eder, kaprislerini sevgiyle karşılardı.
Elbette evde yarattığı kriz gülle sınırlı kalmadı. Emi evin çatısına bir gözetleme kulesi yapılana kadar; yemek yememe, okula gitmeme gibi ufak çaplı direnişler sergilemiş, sonucunda evdeki herkesi pes ettirmişti. Gözetleme kulesi hayati bir öneme sahipti. Şu büyükler gerçekten çok tuhaf oluyordu. 10 yaşındaki bir çocuğun yıldızları, gezegenleri özellikle B612 gezegenini izleme zorunluluğunu bir türlü anlamıyorlardı. Neyse ki sonunda hepsi pes ettiler. Meselenin önemini anladıkları için olmasa da biraz kafalarını dinlemek için gözetleme kulesinin yapılmasına ikna oldular.
Kule yapılır yapılmaz Emi vaktinin çoğunu kulede geçirmeye başladı. Bahçede olup bitenleri, ağaçlardaki kuşları, geceleri ise gök yüzünü ablasından aşırdığı resim malzemelerinden yaptığı dürbünle buradan izliyordu. Gerçek bir dürbün için de çok ısrar etmişti ama çok oluyorsun tepkisiyle karşılaşınca; kendi yaptığı dürbüne gece görüş özelliği ekleyerek sorunu çözmüştü. Dürbün çok işlevseldi; bahçede olup biten her şeyi anında görüyor, müdahale etmesi gerekenlere zamanında yetişiyordu. Üstelik dürbün geceleri teleskopa dönüşüyordu, böylece gezegenleri rahatlıkla izleyebiliyordu.
Çevresi ağaçlarla dolu olan bahçenin ara sıra küçük ziyaretçileri oluyordu. Bunlar bir kuytuda yavrulayan kediler ya da yuvalarından düşmüş kuş yavrularıydı. Kediler için evden süt kaçırmak, yavru kuşları ise yuvalarına teslim etmek Emi’nin hayatının önemli görevleriydi. Gözetleme kulesi sayesinde bu görevleri başarılı bir şekilde yerine getiriyordu.
Bahçenin arka duvarındaki kuytu alanı anne kediler pek seviyordu. Hal böyle olunca da Emi, her yıl 3-5 kedi yavrusunun büyüyüp bağımsızlaşmasına eşlik ediyordu. Bir canlının gelişimine gün be gün eşlik etmek, gözlemek ne çok şey öğretiyordu insana. Güven duymak, olduğu gibi olmak, bağımlı olmadan bağ kurmak, bakımı, uykuyu ve oyunu ihmal etmemek gibi daha birçok şey…
Hem bahçe hem de çevresi ağaçlarla dolu olunca, kuş sesleri sabahın ve akşam üstlerinin eşlikçisiydi. Günün her vaktinin sahibi ayrı bir kuş türüydü. Sabahları bülbüller, gün içinde serçeler akşam üstleri kızılgerdanlar. Ağaçlar kuşların meskeni olunca ilk uçuş denemeleri hüsranla sonuçlanan kuş yavruları kendilerini bahçede buluverirlerdi. Kimi zaman da heyecanla hareket ederken yavrular yuvadan düşüverirlerdi.
Bu yavruları olası tehlikeli karşılaşmalardan önce bulmak çok önemliydi. Yavruları hızlıca yuvalarına yerleştirmek için iyi bir tırmanıcı haline gelmişti Emi. Yavruyu alıp hemen gömleğinin cebine koyuyor, yuvayı gözüne kestirir kestirmez hızlıca ağaca tırmanıp yavruyu yuvaya koyuyordu. Onu ağaca tırmanırken görseniz 10-11 yaşındaki bir çocuk olduğunu hayatta tahmin edemezdiniz. Böyle hızlı hareket etmeyi kedilerden öğrenmişti.
O sabah yine erkenden kalkıp gözetleme kulesine çıktı Emi. Bahçedeki ve civar ağaçlardaki sakinleri izledi. Annesi çiçekleri ile ilgileniyor, anne kedi yavrularını temizliyor, komşu balkonu yıkıyordu. Gökyüzü epey hareketliydi. Baharla birlikte göçmen kuşlar gelmiş, kuş çeşitliliği, sesleri, hareketliliği oldukça artmıştı. Gök yüzünde ebabiller tiz sesler çıkararak uçuyor, oynaşıyor, gök yüzüne hareket katıyorlardı. Ebabiller gününü ağaçlarda geçiren diğer kuşlardan oldukça farklılardı. Sürekli uçuşup duruyorlardı. Emi bazen gözetlemeyi bırakıp sırt üstü yatıyor, ebabillerin uçuşlarını saatlerce izliyordu. Bu seyirler esnasında yemek saatini kaçırdığı, bunun için hafiften laf işittiği de oluyordu. Ama öylesine mest oluyordu ki izlerken, bu söylenmeleri duymazdan geliyordu.
Emi’nin kediler ve kuşlara dair gözlemlerini ve onlardan öğrendiklerini yazdığı bir defteri vardı. Bu deftere şöyle notlar almıştı:
• Anne kediler bazen insanların yaklaşmasından hoşlanmazlar.
• Oyun oynamayı unutma!
• Ebabiller nisan ayında geliyorlar ve sanırım hiç yere konmuyorlar(?)
• Kedi gibi dengeli ol!
• Küçük kuşlar sabah yırtıcılar uyuyunca ötmeye başlıyorlar.
• B612 gezegenini görmek için daha iyi bir teleskopa ihtiyacım var...
Emi defterine ciddiyetle notlar alırken, bahçeden sesler duydu. Heyecan ve merakla bahçeye baktığında köşedeki hareketleri fark etti. Bu tanıdık hareketlilikle bir kuş yavrusunun düşmüş olduğunu tahmin ederek hızlıca bahçeye indi. Çiçeklerin arasında daha önce gördüğü yavrulara pek de benzemeyen tüyleri hemen hiç çıkmamış bir yavru vardı. Aradı, taradı nerden düştüğünü bulamadı. Böyle durumlarda genelde yavrunun anne babasının telaşı yuvanın yerini belli ederdi ama bu sefer hiç iz yoktu. Elinde yavruyla kalakaldı. Bahçede hareketlenmeye başlamış kedilerle bu kuş yavrusunun yan yana olması ürküttü Emi’yi. İlk kez bir yavrunun yuvasını bulamıyordu. Yavruya güvenli bir alan oluşturmak için bahçeden bir miktar ot ve yaprak aldı, hızlıca eve geçip biraz yün kaptığı gibi kuleye çıktı. Bu malzemelerde yavru için bir yuva yaptı.
Yavrular çabuk acıkırdı! Yavruyu çabucak beslemesi lazımdı ama bu ne olduğunu bilmediği yavruyu nasıl besleyecekti! Eve geçip hızlı hızlı bir kaç kitap karıştırdı ama işine yarar bir bilgiye ulaşamadı. Kuşu alıp kapı kapı dolaştırıp ne olduğunu soramazdı, zaten kulede vakit geçirmesinden pek hoşlanmayan ev ahalisi bu yavruya tepki gösterebilirdi. Bir süre ne yapacağını bilemese de sonunda annesinden destek istemeye karar verdi. Tam annesinin yanına gitmek için kuleden inmeye hazırlanırken, annesinin zaten orada olduğunu gördü. Heyecanlı ve kaygılı hareketlerini merak eden annesi ne olduğunu anlamak için kuleye çıkmıştı. Ve bir süredir Emi’yi izliyordu.
– “Başka canlılar zarar vermesin diye uçmayı öğrenene kadar ona bir kafes yapmalıyız” dedi annesi. Sonra devam etti.
– Susamış olmalı, küçük bir kapla su getir, bir de ocağa yumurta koy haşlanması için.
Emi hızlıca annesinin dediklerini yaptı. Annesi yavruyu usulca eline alıp püre haline gelmiş yumurta sarısı ile ağzından nasıl besleyeceğini gösterdi. Emi uzun süredir kuşları seyrederken günün birinde bir kuşla böyle bir ilişki kuracağını hiç hayal etmemişti. Yavrunun annesiymiş gibi besliyordu onu. Minicik bir yavruya bu kadar yakın olmak, Emi’nin içinde küçük havai fişeklerin patlamasına, kırmızı balonların havalanmasına neden oluyordu.
Annesiyle birlikte uzun süredir çatı katında bekleyen eski bir kafesi temizleyip yavruyu içine yerleştirdiler. Dışarısı bir yavru için güvenli sayılmayacağı için kafesi Emi’nin yatağının başucuna koydular. Emi her sabah kalkıp mama hazırlayıp yavruyu besliyordu. Yavru bir kaç gün sonra biraz büyüyüp daha belirginleştiğinde bir ebabil yavrusu olduğunu anladılar. Yavrunun ebabil olması Emi’yi ayrıca heyecanlandırıyordu. Yere hiç inmeden durmadan uçup duran bir kuşun arkadaşı olmuştu.
Bir hafta kadar sonra yavru Emi’yi tanımaya başladı. Görür görmez Emi’ye yaklaşıyor bir yandan da beslenmek için ağzını açıyordu. Günler geçtikçe kanatları güçlendi yavrunun. Minik ayakları ve güçlü kanatlarıyla artık tam bir ebabil olmuştu. Onu çok seviyordu. Ayrılma ihtimalinden pek hoşlanmıyordu ama kedilerden; “bağımlı olmadan bağlanmayı”
Kuşlardan ise; “özgürlüğü” öğrenmişti. Bir kuşun yeri doğaydı, göklerdi.
Kafesi alıp gözetleme kulesine gitti.İlk gün kafesi açıp bekledi, yavru henüz ürkekti ve dışardaki hareketlilik sebebiyle kafesten çıkmaya cesaret edemedi.
İkinci gün yine açtı kafesi, bu sefer yavru kafes kapısına kadar gelip küçük bir sıçrama ile hep alışkın olduğu Emi’nin omzuna kondu.
Yavru üçüncü gün gözetleme kulesinin ucuna kadar uçup oradan kafesine döndü. Her gün birazcık daha güçlü çırpıyordu kanatlarını. Emi kafesin kapısını hep açık tutuyordu. Yavru biraz gökyüzüne doğru uçup kafesine dönüyordu. 6. gün yavrunun yeterince güçlendiğini düşünen Emi, yavru yuvadan çıkınca kafesin kapağını kapattı. Yavru göğe doğru yükseldi, gökyüzünde bir kaç daire çizdi. Emi’ye doğru yaklaşıp tiz bir ses çıkardı. Göğe tekrar yükseldiğinde yanına başka ebabiller katıldı. Emi sevgiyle baktı ardından. Sonra da sırtüstü uzanıp ebabilleri izlemeye devam etti. Neden sonra defterini çıkardı ve defterine şu notu yazdı:
“Ebabiller çok güzeller ve benim bir ebabil arkadaşım var.”
Yazan: Hatice Kapusuz
Seslendiren: Zeynep Kılıç
Müzik: Hans Zimmer - El Principito
İlgili haberler
GÜNÜN MASALI: Sardunyanın Şarkısı
Sardunyalar kadınlara şarkılar söyleyip onlara içlerindeki gücü hatırlatmaya devam ediyor. İçinizdek...
GÜNÜN MASALI: Cemre Masalı
Cemre sadece havaya, suya, toprağa düşmemiş insanların yüreklerine de düşmüş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.