“Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.”
Ben Kirke, Madeline Miller’ın; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikâyesini farklı bir bakış açısından sunan, hikayeyi Kirke’nin sesinden anlatan bir roman. Kirke, bir Titan olan Güneş Tanrısı Helios ile yine başka bir Titan olan Okeanos’un kızı deniz nymphası Perseis’ten olan dört çocuğundan biri. Kirke, yaşamının başından beri, dışlanan, hor görülen, değer verilmeyen biri olarak görüyor kendini ve “Ben doğduğumda, olduğum şeyin bir ismi yoktu” cümlesiyle başlıyor anlatmaya.
Mitolojiyi de tıpkı tarih gibi erkek dilinden ve bakışından okumaya alışkınız. Erkekler tarafından yazılanların ne kadar yanlı ve eksik olabileceğini Kirke’nin öyküsü de yeniden kanıtlıyor bize.
Kirke’nin ilk başkaldırışı amcası Prometheus’un cezalandırılmasını adil bulmayışı ile başlıyor. Tanrılardan çaldığı ateşi insanlara hediye eden Prometheus’a bu ihanetine karşı eşi benzeri olmayan ve herkese korku salacak bir ceza vermeyi isteyen titanlar, en son her gün ciğerinin bir kartal tarafından sökülerek yenmesinde karar kılıyorlar. Kirke, Prometheus bu cezayı çekmek için götürülmeden önce ona yardım etmeye çalışıyor. Ancak o zaman henüz bir çocuk olan Kirke’nin elinden pek de bir şey gelmiyor.
Tanrılar arasında makbul bir yeri olmayan Kirke, bir ölümlüye aşık olup, onu ölümsüz yapmak için bir arayışa girdiğinde gücünü ilk kez fark ediyor. “Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım” diyen Kirke, aşık olduğu balıkçı Glaukos’u tanrıya çeviriyor. Glaukos, Tanrılar meclisine kabul edilince Kirke’yi çabucak unutup başka bir nympha olan Skylla’ya aşık oluyor. Öfkelenen Kirke, Skylla’yı korkunç bir deniz canavarına çeviriyor. Odysseus’un hikayelerine de adı geçen Skylla, Messina boğazını kendine mesken ediniyor. Bu boğazın bir tarafında Charybdis adında bir girdap, diğer tarafında ise Skylla var. Buradan geçmek isteyen denizciler ikisi arasında kalıyorlar.
Yaptığı büyüyü itiraf eden Kirke cezalandırılarak Aiae adasına sürgün ediliyor ve hayatının geri kalanını orada yaşamaya mahkûm ediliyor. Adada kaldığı sırada büyücülük gücünün geliştiren Kirke günlerini iksir yapmakla ve evcil aslanlarıyla oynamakla geçiriyor.
YERLERDE SÜRÜNMEDEN HİKAYEMİZ OLAMAZ MI?
Adadayken civardan geçmekte olan ve adaya sığınan denizci erkeklere başlangıçta misafirperver davranan Kirke, içlerindeki kötülüğü gördüğünde onları domuza çevirerek cezalandırmaktan geri durmuyor. “Ölümlüymüşüm gibi yapmıyordum. Parlak sarı gözlerimi her fırsatta gösteriyordum. Hiçbiri bir şeyi değiştirmiyordu. Yalnızdım ve kadınsın, önemli olan tek şey buydu.” diyor erkekleri domuza çevirme öykülerini anlatırken ve ekliyor, “Ozanlar yılan gibi derdi belki ama artık yılanları iyi tanıyordum. Namuslu bir engereği her zaman yeğlerim, beni ancak onu rahatsız edersem sokar, daha önce değil.”
Tarihin kadınları nasıl görmek istediğine isyanını da “Kendi portreme şaşırmadım. Kahraman kılıcı karşısında yelkenleri suya indiren, diz çöküp merhamet dilenen gururlu cadı. Kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimi gibi geliyordu bana. Yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.” diyerek özetliyor Kirke.
Kirke’nin öyküsü yalnızlığa mahkûm edilmiş bir kadının kendi gücünün farkına varmasının, gücünü azimle, çalışarak büyütmesinin ve zorluklar karşısında yılmadan mücadele ederek kendini yoktan var etmesinin öyküsü aslında. Mitolojik atmosferde verilmiş olsa da anlatılan kadınların hikayesi, anlatanı da kadın olduğundan bu kez daha gerçekçi. Mitolojiye ilginiz yoksa dahi, Kirke’nin öyküsüne bir şans verin, seveceksiniz.
KÜNYE
Ben Kirke
Yazar : Madeline Miller
Çeviri : Seda Çingay Mellor
İthaki Yayınları, 2019, 404 sayfa
Görsel: Pixabay
İlgili haberler
Dayatılana kafa tutan bir kadının hikayesi: Ülker...
“Ülker Abla, kendi ütülediği takım elbiseyle iyi hal indirimi alacak o kocaya kafa tutandır! Ülker a...
Maria Suphi: Bir Direniş Öyküsü
Sevil Aracı, Maria Suphi, Bir Direniş Öyküsü adlı romana dair yazdı.
Gücünü Kirke’den alan kadınların hikayesi: Kadınla...
Mitolojinin tarihle harmanlanıp üzerine bir de edebi değere taşındığı Kadınlar Adası’nda, kadınların...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.