
Emeğiyle geçinen hemen herkes yaşam pahalılığından, adaletsizlikten ve hukuksuzluktan şikâyetçi. İyi de bu hale gelinmesinde toplumun hiç mi suçu yok? Ekonomik, demokratik ve özlük haklar için sendikaların aldığı grev kararlarını iş yerlerine taşırken birçok okulda öğretmenlerin “Hocam, gönlümüz sizinle. Biz eyleme katılamıyoruz ama sizi sonuna kadar destekliyoruz” seslenişine çok kez tanık oldum. Sonuç mu? Geldiğimiz nokta. Sanırım gönüller değil, bedenler olması gereken yerlerde olmadıkça haklar alınamayacak; sorunlar da çözülemeyecek.
Ozan Veli’nin Işığın İşçileri, iğneyle kuyu kazanların, umuda yürümekte direnenlerin öyküsü. Bu kitap, okuma yolculuğunda tanıdıklarla ya da o bildik yüzlerle karşılaşmayı mümkün kılıyor. Hani bazen metroda, durakta, otobüste gördüğümüz durağan, mutsuz, düşünceli insanlarla... Tabii kimse bilmez o sıradanlığın, durağanlığın altında kopan fırtınayı; yaşanmışlıkları, yaşanılabilir bir dünya için ödenen bedelleri.
Sinan, cezaevinden çıktıktan sonra dışarıyla uyum sağlamakta zorlanır; içeride yaşadığı duvarlar arasındaki genişliği özler. Dışarıda birçok şey dijitalleşmiş, ona yabancılaşmıştır. İçerideyken eşi, dokuz yaşındaki kızıyla beraber intihar etmiş; bu da onu içsel huzurdan mahrum bırakmıştır. Sinan artık algoritmaların değil, yalnızlığın içinden çıkmaya çalışan bir adamdır.
Gülay; Sinan’ın eski yoldaşlarından biridir. Kocası cezaevindedir, kendisi ise içeridekiyle dışarının arasına sıkışmış, zor bir yaşamı omuzlarında taşımaktadır. Gülay için bu dünya hâlâ mücadele edilesi bir yerdir; umutsuzluğu değil, dayanışmayı seçer. Sinan’la yeniden kurdukları bağ bir aşk değil, daha derin bir şeydir: Anlaşılmanın, yargılanmadan dinlenmenin, aynı acıyı farklı biçimlerde taşımanın kardeşliği. Gülay’ın desteğiyle Sinan yeniden “anlam” aramaya başlar.
Işığın İşçileri, sadece bir mücadele hikâyesi değil. Aynı zamanda, kimsenin göremediği o durağan bakışların, yorgun bedenlerin, sessiz öfkelerin içindeki direncin de hikâyesi. Yazar, karanlığın el feneriyle değil; binlerce işçinin saçtığı kıvılcımla aydınlanabileceğini yalın ama güçlü bir anlatımla gösteriyor. Olunması gereken yerde sadece gönüllerle değil, bedenlerle de var olunmadıkça hak alınamaz. Bu roman, her “Katılamıyoruz ama destekliyoruz.” cümlesine karşı, katılarak değiştirilebilecek bir dünyanın mümkün olduğunu fısıldıyor.
Selam olsun ışığın işçilerine…
Fotoğraf: Nebat Bukrek/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Nebat Bukrek ile ilk romanı 'Yılmaz' üzerine konuş...
Yazdığı kitap değerlendirmelerini Ekmek ve Gül aracılığıyla kız kardeşleriyle paylaşan Nebat Bukrek...
Mevsim normal, peki ya hayat?
Görünürde sıradan hayatların ardındaki derin çatlakları gözler önüne seren Mevsim Normalleri, her öy...
Sıradan kadınların öyküleri: Hatun Kişi Niyetine
Hande Kayacan’ın kaleme aldığı “Hatun Kişi Niyetine” kitabında her hikaye, kadınların kendi ağzından...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.