Neriman ve Ayla, eylemden iki sağlık işçisi... Çalıştıkları üniversite hastanesinde düşük ücret dayatmasına karşı alandalar, çalışırken maruz kaldıkları tacize ve mobbinge de oldukça öfkeliler.
Bir üniversite hastanesinin kapısında, sözleşmede düşük ücret dayatmasına karşı çıkan onlarca işçinin arasında tanışıyoruz Neriman ve Ayla ile. İkisi de kırklı yaşlarında, maskenin ardında yorgun ama öfkeli bakan gözleriyle, kalabalıkla birlikte alkış tutuyorlar. “Sefalet ücreti istemiyoruz” sesine ses katmak, hakları için mücadele etmek, yoksulluk içinde yaşamamak, bir şeyleri değiştirmek için oradalar.
Eylem sonrası bir kafeye geçip sohbet ediyoruz Neriman ve Ayla ile. Öfkeyle anlattıklarını dinledikçe, sadece ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlar değil, kadın oldukları için ayrıca yaşadıkları sorunların da onları ne kadar yorgun düşürdüğünü anlıyoruz. Çalıştıkları hastanede bitmek bilmeyen tacizleri, aşağılamaları, hakaretleri, baskıyı, sürgünleri bir bir anlatıyorlar…
3 YILDIR ZAM YOK, 2 BİN 800 LİRAYA GEÇİN GEÇİNEBİLİRSEN, AŞAĞILAMA DA CABASI!
42 yaşındaki Neriman, 11 yıldır bu hastanede çalışıyor. Buradan aldığı 2 bin 800 lira ile geçinmeye çalışıyor, üç yıldır aynı maaş. Bekar bi r kadın Neriman, çocuğu ve babasıyla birlikte yaşıyor. Hayattaki tek güvencesi babasının emekli maaşı. Çalışma koşulları ve geçim zorluklarıyla başlıyor söze: “Biz 3 yıldır zam almıyoruz. Kadro verildi dediler kadroyla hiçbir hak elde edemedik. Ne yönetimde ne işletmede hiçbir yerde sesimizi duyuramıyoruz. Müdürlüğe, oradan dekanlığa gidiyoruz ama bize söyledikleri tek şey, ‘Beğenmiyorsan istifa et. Dışarıda işsiz çok.’ İşten atsalar en azından üç beş kuruş tazminatımızı alırız, atmıyorlar da süründürüyorlar… Engelli çalışan arkadaşlar var, ama rapor çıkartamıyor, başındaki hoca, personel ‘Gidemezsin’ diye diretiyor. Kendi sağlık sorunumuzun peşinden bile gidemiyoruz. Çok yakın zamanda arkadaşımızın kızı evlendi, kadın kızının düğününe gidebilmek için burada hüngür hüngür ağladı, ancak öyle izin verdiler. Bizim sadece aldığımız bir maaşımız var, dört ayda bir yatan 930 lira ikramiyemiz var bir de. Başka da hiçbir hakkımız yok. Yemekler çok kötü, buna tepkimi gösterdiğim için beni ameliyathaneye sürgün ettiler. Burada zaten birisi birine işini yaptıramadığı zaman sürgünsündür. 3 kişinin işini 1 kişi yapıyor. Yapamadığımızı ifade ettiğimizde ‘Yapmıyorsan kapı orada’ diyorlar. Bir arkadaşımıza birim şefinin verdiği cevap: ‘Alın bu o…puyu buradan’ oldu geçen, üç bölüme bakamayacağını söylediği için ve bu kadın kronik hasta!”
Yorgunluk ve geçim sıkıntısından yaşamayı unuttuklarını söyleyen Neriman, devam ediyor: “İşten eve gittiğimde tek yaptığım şey yemek yapıp uyumak. Sosyal hayat yok, çünkü para yok. Bir bardak çay 3 lira dışarıda. Hastaneden çıktık mı bir gezelim, bir sahile gidelim yok. Pandemiden önce de yoktu, şimdi de yok. Bu maaşla sürünüyoruz, biz yaşamıyoruz! Birçok anne çocuğuna süt alamıyor. Cumhurbaşkanı üç çocuk yapın diyor, ya ben doğurduğum bir çocuğa bakamadım. Benle beraber çalışan birçok kişi kredilerle döndürüyor. Bu tükenmişlik içinde psikiyatri servisine gitmeye başlayan çok arkadaş var. Taşerondayken en azından sesimizi çıkarabiliyorduk, şimdi oturup ağlıyoruz ses çıkaramıyoruz. Kadroyla bir parmak bal çaldılar ağzımıza ama bütün haklarımız gitti. Bakın biz greve çıkamıyoruz yasak, yürüyemiyoruz hemen engelleniyoruz. Burada işten atılma korkusuyla öğle yemeğini yiyemeyen personel var. O personelden nasıl verim bekliyorsunuz! Açız! On bir ay aç mısın diye sormayanlar ramazanda ‘Aa sen oruç tutmuyor musun’ diye soruyor. Bedenen ve psikolojik olarak çok yorgunuz.”
Fotoğraf: Unplash
TACİZE SES ÇIKARANA BASKI VE SÜRGÜN
Sadece geçim değil dertleri ya da aşağılama ve hakaretlerle bitmiyor ne yazık ki yaşadıkları… Neriman’ın anlatımına göre kendisi de dahil birçok sağlık işçisi kadın; şefler, amirler başta olmak üzere erkekler tarafından tacize uğruyor. “Dahiliyeden bir adam bir ablamıza ilişki teklif ediyor kadın kabul etmeyince, süründürüyor. Dört kişinin işini yüklüyor ona, teklifini kabul etmedi diye. Olay müdürlüğe yansıdı, adam ‘Temizlik yapmıyor o yüzden böyle bir ceza verdim’ diye savunma verdi, hiçbir şey yapılmadı... Genelde zaten kadın kabul etmiyorsa ya sürgün ediliyor, yerini değiştiriyorlar ya da mobbing. Ben de yaşadım. Bir erkeğin sözlü tacizine uğradım, ilk önce konuyu idare amirime ilettim beni ciddiye almadı, ikinci kez söyledim idare amirine, ‘Abla bir daha olursa çık gel’ dedi. Üçüncü kez oldu yine, aynı yerde çalışmak istemiyorum diyerek yerimi değiştirmek zorunda kaldım. Sonra müdürlükten ‘Neden bize ilk yaşandığında söylemedin, soruşturma açılırdı’ dediler. Ama bugüne dek bir tek soruşturma açıldığını görmedim, bu hep sözde kalıyor. Kadınlar şikayet ediyor ama hiçbir şey olmuyor, zaten taciz eden kadroluysa atılmıyor bizim atılma olasılığımız daha yüksek çünkü hiçbir şeyimiz yok! Korkudan söyleyemiyoruz çoğu zaman.”
REGL DÖNEMLERİ EZİYETE DÖNÜYOR
Regl dönemlerinde çalışmanın daha da zorlaştığını ancak çözüm bulamadıklarını aktarıyor Neriman: “Defalarca formalarımızın renkleri değiştirilsin istedik. Arkamızı mı kontrol edeceğiz, işimizi mi yapacağız? Kıyafetimize geçiyor… Kışlık da yazlık da bir. Kışın donuyoruz. Polar istiyorsak cebimizden para veriyoruz. Bir kere de ücretsiz dağıtsınlar. En azından kışın üşütmeyecek, yazın terletmeyecek kıyafet olsun çünkü işimiz ağır.”
‘ÇOK ŞİDDET GÖRDÜM’
Kadınların yaşadıklarına öfkeli Neriman. Kızının babası tarafından defalarca şiddete uğradığını söylüyor ama şiddetten kurtuluşunu da büyük bir gururla anlatıyor: “Çok şiddet gördüm. En sonunda evime bir kadın getirdi. O zaman ben onu dövdüm. Hastanelik oldu. Sonra da boşadım. Babası bir gün kızımın başını okşamadı. 7 yaşındaki bir çocuğun kitapları sobaya atılır mı? Okumaz dedi, hırs ettim okuttum. Üniversite mezunu ettim. Tek başıma baktım büyüttüm. Kimseye muhtaç olmamalı kadınlar. Geleceğe dair hayalimi soruyorsun; yalnız kalmak istemiyorum sadece, kimseye yük olmak da istemiyorum.”
‘ÇÖZÜM BİRLİKTE MÜCADELE’
Çıkış yolunu birlikte mücadelede görüyor Neriman, ancak bir araya gelineceğine dair umutları zayıf. Çalıştığı hastanede işçiler arasında memlekete dair meselelerin tartışılmadığını, birlik olmadığını ifade ediyor: “1500-2 bin kişi çalışanız, eylemlerde toplasanız 500 kişi yokuz. İşten atılırız korkusuyla gelemiyor işçiler. Kölelik sistemine devam… Ancak yine de taleplerimiz için alanlardayız. Aynı işi yapanlarla şartlarımızın aynı olmasını istiyoruz. Aynı saatte aynı ücrete çalışmak istiyoruz, eşitlik istiyoruz. Çalıştığımız saatler arasında dinlenemiyoruz ki bir araya gelip konuşalım tartışalım, memlekette ne olmuş diye… Bir araya gelmeliyiz.”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
YOKSULLUK, HAKARET, TACİZ, İSTİSMAR…
Ne geçmemiş ki Ayla’nın hayatından! Ayla da tek başına hayatta kalmaya çalışan 45 yaşında bir kadın. Burada 15 yıldır çalışıyor. Engebeli yollarla donatılmış yaşamı onu intihara sürüklemiş, ama her şeye rağmen hayatta ve ayakta. Eylem alanında arkadaşlarıyla birlikte sesini yükseltiyor… Buluştuğumuz kafeye sonradan gelen Ayla, bir kat merdiveni çıkınca nefes nefese kaldığında öğreniyoruz ki KOAH hastasıymış. Aylardır engelli raporu çıkarmaya çalışıyor, olmuyor… Pandemi döneminde hiç idari izinli olmamış. Nedeni, devletin kronik hastaların inisiyatifini idareye bırakması, idareninse yoğunluktan KOAH hastalarını dahi çalışmaya çağırması… “Toza, deterjana, kokulara alerjim var ve onların içinde çalışıyorum… Pandemi yüzünden rapor almak çok zor. Uğraşıyorum…”
YILLARCA EK İŞ İLE HAYATTA KALDI
“15 yıldır burada çalışıyorum. İki yılım taşeronda yendi, sigorta işlenmemiş. Yoğun tempolu, psikolojik baskı çok burada. Hakaret, aşağılama… Şefim daha geçen bana ‘Sen salak mısın’ dedi. Böyle denince kendimi küçük, bok sineği gibi hissediyorum… 23 yaşında bir kızım var. Burada çalışırken büyüttüm kızımı (maalesef)… Burada kızıma bakarken aynı zamanda hasta bakıcılık yapıyordum. Eskiden ek iş yapabiliyordum, şimdi göz açtırmıyorlar. Tek başıma yaşıyorum, 1500 lira kira veriyorum. Faturalar… El ele, baş başa, borç da gırtlağa kadar… Borçsuz insan var mı? Şimdi ek işler durdu pandemiden dolayı. Buradan çıkıp bulaşıkçılığa gidiyordum pandemi öncesi. Gece 2’ye kadar bulaşıkçıda çalışıyordum. Pandemi geçse de yeniden ek iş yapabilsem en azından.”
‘DULSUN DİYE TACİZİ HAK GÖRÜYORLAR’
Ayla da yaşadıkları tacizlerden bahsediyor. Ancak tacizi anlatırken kızının yaşadığı tacizden, kendisinin nasıl intihara sürüklendiğinden de bahsediyor, çünkü hepsi birbiriyle bağlantılı aslında: “Burada kadınlar çok şey yaşıyor. Taciz oluyor, tehdit ediliyor. İstemeyen kadınlara mobbing uygulanıyor. Ben de yaşadım tacizi birkaç defa. Yedi yıl önce beraber çalıştığım arkadaşla duygusal bir bağ oldu aramızda, sonra ev arkadaşı olmaya karar verdik. Kızımı taciz etti, çocuktu daha o zaman kızım. Şimdi o adam cezaevinde. Kızım yaşadığı tacizde beni suçladı, babası zorla nişanladı istismardan sonra. Yabancı gibi olduk. İnsan bilemiyor, şimdiki aklım olsaydı… Ben ona güvendim bize sahip çıkar, kol kanat gerer diye düşündüm. Bilemedim kızıma zarar verecek. Burada insanlar dışladı beni, ‘Bile bile gittin’ diye… Sonrasında tacizler de sürdü. Dulum diye hep ‘Sabahlayalım mı, senle bir şey yapalım mı diye’ geliyorlar. Böyle olunca neden benim de huzurlu bir yaşamım yok, neden daha güvenli bir ortamda çalışmıyorum, neden benim sahip çıkanım yok diye düşünüyorum. Kötü hissediyorum. İntihar girişiminde bulundum, şimdi psikiyatri servisinde tedavi görüyorum…” Daha fazla anlatamıyor Ayla ama yine de sessiz kalmamayı savunuyor: “Kadınlar susmak zorunda kalıyor. Güçlü olmak yılmamak lazım. Biz kadınlar birbirimize sahip çıkmazsak kimse bize sahip çıkmaz.”
‘BİRAZ NEFES ALALIM İSTİYORUZ’
Ayla taleplerini şöyle sıralıyor: “Mobbing uygulamasınlar, haklarımızı versinler, şurada on dakika oturayım hemen ‘Sen neden oturuyorsun…’ Şef, müdürlere yalakalık yapacağım diye bizi kötü gösterip şikayet ediyor. ‘Ayla böyle geç geldi, şöyle geç geldi…’ Nefes alalım istiyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz. Dulum diye kötü gözle bakmasınlar. Kimse evlenirken ben yarın boşanacağım diye evlenmiyor. Otobüse binip rahatça bir yere gitmek istiyoruz. Biz insan değil miyiz? Bıktık artık, yorulduk, çok yordular bizi.
Hayallerim… Ne bileyim mobbing olmasın mesela… Sağlığım yerine gelsin, kızımla görüşeyim. Eski kırgınlıklar unutulsun. Emekliliğe daha 13 yıl var. Raporumu çıkartabilsem belki emekli olurdum. İstanbul’u terk etmek istiyorum en çok, otobüse bineyim otobüs beni nereye götürürse oraya gideyim sorgusuz…”
*Hastane ismini ve işçilerin ismini işten atılmaları endişesi nedeniyle, istekleri üzerine gizli tuttuk.
Manşet fotoğrafı: Ekmek ve Gül