“Kadın dayanışması yaşatır.”
Bu cümleyi iliklerimize kadar hissettiğimiz, yaşamak için hissetmek zorunda olduğumuz günlerden geçiyoruz. Dayanışma; hava gibi su gibi kadınların en temel ihtiyaçlarından biri. Ekonomik krizin yükü sofraları boşaltırken komşu kadınların birbirleriyle paylaştığı bir kap çorbadan artan kira fiyatları yüzünden evden atılan kadın ve çocuğuna hep birlikte ev bulmaya... Şiddet gören bir kadının yaşamını yeniden kurabilecek imkanları oluşturmasına yardım etmekten adalet mücadelesine… Kadınlar için o kadar kritik ki kızkardeşlerinin etrafını sarıp sarmalaması, hele bugün çok daha fazla. O kadar yalnızlaştırılmaya çalışıyoruz ki bir yandan. Haklarımıza yapılan her saldırı bu yalnızlaştırmayı hedefleyen, kadınları eve, şiddete mahkûm etmenin, kadınların ses çıkarmasının önüne geçmenin bir adımı.
Şiddet mi gördün? Tecavüze mi uğradın? Tehdit mi edildin? Haksız yere işten mi çıkarıldın? “Sus! Otur!” diyor devlet adeta tüm araçlarıyla. İşte bunun karşısında “Hayır susmuyorum, hayır iç dünyamda savaş vererek, kendimi suçlayarak hayatımın geçip gitmesini seyretmek istemiyorum” demenin en önemli dayanağı haline geliyor kadın dayanışması.
G.’nin de 35 yıl önce yaşadığı tecavüzün adını koyabilmesi, yaşadığını yüksek sesle ifade edebilmesi, yaşadıklarını paylaşabilmesi, başka bir kadının daha bunu yaşamaması için harekete geçebilmesi, etrafını sarmalayan kadın dayanışmasıyla ve kadın mücadelesinin bir parçası olmasıyla mümkün olmuş.
“Birileriyle dayanışma içerisinde olmak, yalnız olmadığını bilmek en önemli şeylerden biri. O zaman daha kolaylaşıyor. Yargı süreçleri zor süreçler, duruşma tarihi verilmesi bile uzun sürebiliyor… Travmaları yaşayan insanlar için dayanışmanın varlığı çok kıymetli. Yalnız olmamakla altından kalkabilirsin. Güçlü de oluyorsun yalnız olmadığında.”
YAŞADIKLARIMI KENDİME İTİRAF ETMEM BİLE YILLAR SÜRDÜ
6 yaşında ders çalışmak için evine gittiği lise öğrencisi tarafından tecavüze uğrayan G., yaşadığının bir oyun olmadığını, tecavüz olduğunu 15-16 yaşında, kendisine tecavüz eden erkeğin fotoğrafını tesadüfen görmesi üzerine fark ediyor. 10 yıldır yaşadığının bedenine vermiş olduğu zararı hisseden ama anlamlandıramayan, bağdaştıramayan G., fark ettiğinde de yaşadığının anlatılması gereken bir şey olduğunu önce idrak edemediğini söylüyor.
“Ben kendime bile bir sene önce ilk defa itiraf edip yazdım, yüzleştim; ‘Bu bir tecavüz, yardım alman gerekiyor’ mevzularıyla… Büyük kente gelip kadın meselesine dair öğrendikçe depreşmeye ve rahatsız etmeye başladı yaşadığım. Çözülmesi gereken bir mesele olduğunu yeni anladım. Çok yenidir kendime bile sesli itiraf edebilmem, yazmam, konuşmam. Ben destek alıyorum, psikoloğa gidiyorum. Son iki ya da üç seanstır daha rahat ifade edebiliyorum. İçimde kaldıkça ne kadar zarar verdiğinin farkında değilmişim. Kolay değil kendinin kabullenmesi, itiraf etmen, paylaşabilmek bile… Zor bir süreç.”
Zor bir süreç ama G., bunun üzerinden gelecek, kabullenecek, bunu anlatacak, yaşadıklarıyla onda bıraktığı etkileri bağdaştıracak, kendini suçlamayı bırakacak gücü kadın mücadelesi içinde öğrendiklerinden, kol kola verdiklerinden alıyor.
“Bir şeyleri değiştirmek adına yapacağımız ne varsa, en azından belki değiştirici bir güç olarak yaparım belki. Ben hep şey diyordum, toplumun kabul ettiği o genel çerçevede biri hiç olmadım. Ablam şey der mesela, burnunun dikine gidiyorsun. Bence yanlış bir tabir, ben değiştirmek adına adım atan birisiymişim. Değişimin başını çeken insan olmayı tercih ediyorum. Konuşmak, paylaşmak değiştirmek için ne yapılacaksa yapmak için çabalamak istiyorum. Örgütlü olmanın vermiş olduğu bir güç de var tabi ki. Bir bu. Bir de bir şeylerin daha erken farkına varıp destek almak… Bunu herkes de yapamıyor.”
Tecavüz ile yaşamı boyunca hissettiği huzursuzluğu, duygu değişikliklerini bağdaştıramamış. Mesela filmlerdeki yakınlaşma sahnelerinde huzursuzluk hissediyor, vücudu çok geriliyor ve o sahneleri izlemek istemiyormuş. Ama nedenini anlamakta zorlandığı için bununla baş etmek için daha çok izleyerek çözmeye çalışmış yaşadığı huzursuzluğu. Böyle böyle yaşadığı gerilimleri aşmaya dönük kendince adımlar atsa da, gerçekle yüzleşmeden kendisini tetikleyen olaylarla, haberlerle, söylemlerle karşılaşınca kötü olmaya devam ediyormuş. Terapiye başlamasını tetikleyen ise, aile içerisinde şahit olduğu bir taciz olayı olmuş.
“Taciz olayı patlayan nokta oldu. Benim de kontrolümden çıktı. Farkında olmadığım bastırdığım şeyler de olunca. Hem duygusal anlamda hem bedensel anlamda birçok bastırdığın şeyler olunca bir yerden sonra patlıyor, kontrolünden çıkıyor. Bunu çözmem ve yardım almam lazım deyip başladım. Kadına dair bir haber duyduğumda, taciz, tecavüz olduğunu duyduğumda çok kötü oluyorum. Nefesim hızlanıyor, nabzım hızlanıyor, boğazım düğümleniyor, çok kötü oluyordum. Şimdi yine ara ara oluyor ama daha az oluyor.”
CEZASIZLIK POLİTİKASI VE AĞIR YARGI SÜREÇLERİNİN ETKİSİ
Kadınlar o kadar çok bastırılıyorlar ki maruz kaldıkları bir suçu bilince çıkarmak için bile kendi içlerinde çok büyük bir mücadele vermek zorunda kalıyorlar. G.’nin de yaşamı kendi içinde bu savaşı vererek geçmiş. Cinsel istismara, tecavüze maruz kalmış pek çok kadın gibi… Bugün kadınlara tecavüz edenler, kadınları öldürenler tutuksuz yargılanıyor, serbest bırakılıyor, indirim üzerine indirim alıyor. Bu cezasızlık dönüp yine kadınları vuruyor. Ağır yargı süreçleri, tekrar tekrar dönüp kadınların sorgulanması, maruz bırakıldığı suçun cezasının yine kadına kesilmesi anlamına geliyor. Utandırılarak, aşağılanarak daha da mağdur edilen kadınlar maruz kaldıklarının bir suç olduğunu fark ettiğinde de dönüp kendini suçluyor, G. gibi.
“Kendimi fazlasıyla suçluyordum. Şunu da yapsaydım düzelir miydim duygusunu çok fazla hissediyordum. Baş edemiyordum artık. O yüzden ağlama krizlerine girdiğim çok oluyordu. Benim bir şeyi kırmam lazım diyordum. Ama bu kırılınca temizleyecek olan da benim diyorum.
‘Kesinlikle hata yapmamalısın’ diyorum kendime. Atacağım adımları hep daha fazla düşünüyorum. Yıllarca bu baskıyı kendimde o kadar kurmuşum ki. İnsansın hata yapabilirsin diyorum artık. Hatasız olmalı, mükemmel olmalı. Hayatıma dönüp baktığımda kendini dışarıya koruma altına almak üzere beni ne kadar etkilediğini yeni yeni kavrar durumdayım.
Tüm hayatını etkiliyor. Kurduğun ilişkilerde de özellikle erkeklerle kurduğun ilişkilerde hep bir frenin oluyor, hepsinde bir potansiyel görmeye başlıyorsun, ‘bu da yapabilir mi acaba’ diyorsun, en ufak yakınlaşma çabasında başka bir şey arıyorsun, hep tedirgin bir ilişki kuruyorsun; o da kötü bir şey aslında.
Hem psikolojik hem bedenen zor altından kalkması. ‘Sen güçlü bir insansın’ diyorum, bu kadar güçlü olmasaydım şu an hayatta olmayabilirdim.”
CİNSEL SUÇLARDA BÜYÜK ENGEL: ZAMAN AŞIMI
Kadınların yaşadığını bilince çıkarması hele de yaşadığını anlamlandırması bu kadar zor bir süreçken yüzleşmeye, suçu işleyenin cezasını çekmesi için mücadele edecek cesareti bulduğunda karşısına yeni bir duvar çıkıyor: Zaman aşımı.
“Bu tür taciz tecavüz davalarında zaman aşımı olmamalı. Zaman tayin edemiyorsun ki, bir zamanı yok. Aile zaten bilinçli bir aile değilse, çocuğunun psikolojisinden anlayıp ‘bedenine zarar geldiğinde bize söyle’ diyen bir aile olmayınca çok sonra farkına varıyorsun. Yüzleşme süreci bile çok zor. Onun altından kalkmak, onla yaşamayı öğrenmek, bunun için bir şey yapmalıyım demek zaman isteyen bir şey… Zaman aşımı kaldırılmalı, başka bir süreç işlemeli. Bunca senede kadının yaşamış olduğunun bir cezası olmalı.”
‘YAPTIKLARI YANINA KÂR KALMASIN DİYE KONUŞUYORUM’
Ama tüm olası engellere rağmen G., bir başka kadının benzer bir şeyi yaşamaması, yapılanın bilinmesi için mücadele etmekte kararlı.
“Başka birisine de tecavüz ettiğini duydum. Başka bir kıza da gerçekleşmiş ve bu duyulmuş. Onda da dava açılmamış. Küçük yerlerde bu tür mevzuların üstlerini kapatıyorlar, erkeği yargılamak yerine kadını yargılıyorlar… Kız da cesaret edememiş olabilir. Ben onun adına ve kendi adıma gecikmiş de olsa yapmak istedim ama… Onun yaptıkları yanına kâr kalmasın, elleri kollarını sallayarak dolaşmasın.”
Tecavüze uğrayan ve yaşadığını anlamlandırmakta zorlanan, anlamlandırınca harekete geçme cesaretini arayan tüm kadınlara utanmamaları gerektiğini, esas suçu işleyenin utanması gerektiğini hatırlatıyor.
“Bir şeylerin farkına varılıyorsa, mevzuyu daha erken kabullenmek, herkesin başına gelebileceğini kabul edip, sonrasında yardım almayı kabul edip iyileşmeyi başlatma noktası çok kıymetli. Kabul edip iyileşmek için adım atmak önemli. Kabul ettiğinde hem geç kalmamış oluyorsun birçok şey için, hukuki bir adım için, kabul etmek mücadele etmek anlamına da geliyor. Birbirine zincirleme bağlı. Bu tür olayları kabul etmek değil ama yaşamış olduğu şeyi kabul edip iyileşme ve hukuki mücadele etmek için geç kalmamaları önemli. Bunu yaşatanların ceza almasını istiyorsak bir yerde gizli saklı kalmak bunu çözmüyor. Zor bir süreç, kadının da toplum içinde yaşaması zor, ona karşı koyabilecek psikolojiye sahip olmak zaman gerektiren bir şey, hepsi eş zamanlı yürürse birileriyle paylaşma vs. kazanımları daha hızlı, çoğaltabilen bir şey. Hem de kadınların yalnız olmadığını gösteren bir şey. Biz utanacağımıza onlar utansın. Yaparken utanmıyor da biz niye dile getirirken utanalım, bunu da kabul etmek de bir başlangıç.”
G.’nin anlatmaya cesaret ettiği hikayesi, onun yeni bir başlangıç yapması ve halihazırda parçası olduğu mücadelede kendine yaşatılanlara da karşı savaşmasının bir hikayesi. Cezasızlıkla, mağdur suçlayıcılıkla, kadın düşmanı politikalarla kadınların ne kadar kendi içinde kendiyle savaş vermek zorunda bırakıldıklarından tutalım çocukların güvenliğini, sağlığını gözeten bir eğitim ve sosyal hizmet sisteminin yokluğuna pek çok sistematik soruna da işaret ediyor G.’nin anlattıkları. Tüm bunlar pek çok kadını benzer döngülere sıkıştırıyor. Ama artan dayanışmanın, kol kola mücadelenin tüm bunları değiştirmenin temelini oluşturacağına da işaret ediyor.
Fotoğraf: Gülnaz Bingöl/csgorselarsiv.org
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.