“Bana sen de erkek misin dedi? Başka erkekle ilişkisini öğrendim. Bana yemek yapmazdı ,bana bakmazdı. İlişkimizi eşime söylemekle tehdit etti, zaten benden para isteyip duruyordu…Kendimi kaybettim, ne yaptım bilmiyorum, pişmanım.”
Biz hukukçular için her dosya ve vakıa ayrıdır, kendi içindeki delillerle değerlendirilir. Suç ve ceza şahsidir ve hukuk kurallarının eşit uygulanması elzemdir. Ne var ki yukarıda da belirttiğim matbu hale gelmiş, herkesin ezbere söyleyebileceği, kopyala-yapıştır her dosyaya koyabileceğiniz ifadeler üzerinden verilen haksız tahrik indirimleri, sistematik hale gelen ve durdurulamayan kadın cinayetleri davaları açısından adalet ve hakkaniyet duygusuna dokunuyor.
“Sen de erkek misin?” demek tahrik mi? Kadın kocasına bakmalı ve yemeğini mi yapmalı, kadının görevi bu mudur? Bu nedenlerle bir erkeğin bir kadının yaşamına son verirken alacağı ceza hafifletilmeli midir? Bu kopyala yapıştır “tahrik”lerin cezada indirimle sonuçlanması, artık sistematik hale gelen ve ürkütücü boyutlara ulaşan kadın cinayetlerini ne şekilde etkiler?
En son Pınar Gültekin davası ile gündeme gelen haksız tahrik indirimi olarak bilinen TCK 29 maddesinin içeriğine bakalım: “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
Maddenin sadece adam öldürme suçlarında değil, şartları bulundukça, tüm suçlarda uygulanabildiğini de hatırlatalım.
Mahkeme, failin “haksız fiilden” etkilenme derecesine göre indirim uygular. Tahrik halinde tahrikin ağırlığının tespiti ve indirim oranı, tahrikin derecesinin her olayda farklı olabileceği düşüncesiyle hakime bırakılmıştır. Hakim bunu yaparken, “objektif” bir değerlendirme yapmalı.
KADINLARIN MÜCADELESİ YASADAN TÖREYİ SİLDİ
Aslında yine bu olguların temellerinin, başka formlarının daha önce 765 sayılı TCK da bulunup, zaman içinde değiştirildiğini, kaldırıldığını da biliyoruz. Şöyle ki:
Eski TCK madde 51, töre cinayetlerinde, faillerin haksız bir şekilde tahrik edildiği gerekçesiyle onlara indirim yapılmasını sağlıyordu. Bir zamanlar, evden ayrıldığı için veya ailesine karşı gelip istediği kişiyle birlikte olan kadınların törenin yaptığı baskı, “etraf ne der” endişesinin “haklı olduğu”, üzüntü ve öfke ile öldürüldüğü kabul ve maruz görülerek TCK 51 uygulanıp cezada indirim yapılmakta idi.
Fakat kadınların mücadelesi ve güçlenen kadın hareketi ile “töre saikiyle” işlenen cinayetlerde, törenin hafifletici sebep değil, ağırlaştırıcı sebep olmasını sağlayacak şekilde bu hüküm değiştirildi.
Başka bir örnek verelim: Eski Türk Ceza Kanunu Madde 438’e göre cinsel saldırı yani tecavüz, fuhuşu kendisine meslek edinmiş bir kadına karşı işlenirse, ceza üçte ikiye kadar indiriliyordu. Bu hükmün o zamanki gerekçesi, “iffetli” bir kadınla “iffetsiz” bir kadının tecavüz fiilinden aynı ve eşit derecede zarar görmeyeceği fikriydi. Yani, eski TCK, suç işleyen faile bakmak yerine, suni bir şekilde kadınları gruba ayırıp, kadını yargılayarak ceza veriyordu.
Çağımızda ve insanlığın geldiği nokta açısından baktığımızda bu uygulamanın ne derece onur kırıcı ve adaletten, eşitlikten uzak olduğu, töre nedeniyle cezanın hafifletilmesinin de adaleti sağlamadığı, cinayetleri teşvik ettiği görülmekte ise de geçmişte uygulama bu yönde idi. Neyse ki kadın hareketi ve toplumsal mücadeleler sonrası artık uygulama değil...
VERİLEN İNDİRİMLERDE EŞİTLİK VE ADALET YOK
Kadın cinayeti dosyalarına yansıyan gerçeklik ne?
Bu maddenin kullanımına kadın cinayeti davaları üzerinden bakacak olursak, “namus”, “sadakat” “erkeklik gururu”, Pınar Gültekin davasında olduğu gibi “evlilik dışı ilişki yaşamak iddiası” gibi olguların haksız tahrike dayanak gösterildiğini görüyoruz.
Sadakatsizlik, erkeğin “erkekliğinin aşağılandığı" iddiasının vb. haksız fiil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında hukuk kuralları ve Yargıtay kararları kadar, hakimin evrensel hukuku ne kadar içselleştirip etmediğinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin farkında olup olmadığının, yıllardır oluşagelmiş toplumsal yargıların önemi büyük. Olayın özelliklerine göre hukuki çerçeveyi belirleme, olayları yorumlama ve takdir hakkı devreye girdiğinde günümüzde genel olarak hakim, hukuk kuralları kadar yaşadığı toplumdan, içinde yetiştiği sosyokültürel ortamdan bağımsız olamıyor. Kadın cinayetleri davalarında kadının özel yaşantısına göre karar verilmesinde yine bu toplumsal yargıların payı büyük.
Kadın cinayetleri davalarında kadının “haksız fiili” kabul edilen hareketler genellikle “namus”, “sadakat” gibi kavramlarla ilişkilendiriliyor. Bu nedenle haksız tahrik indirimi ile geçmişte yapılan töre-namus cinayetleri indirimlerinin görünümleri farklı olsa da aynı mentaliteden kaynaklandığı görüyoruz.
Örneğin, evli kadının “cinsel sadakat yükümlülüğünü ihlali” halinde işlenen öldürme suçlarında, “erkeğin mazur görülmesi gerektiği” düşüncesi ile verilen haksız tahrik indirimi, “zaten namusu ve şerefi iki paralık olmuş kocaya” daha az ceza verilmesinin sağlanması, kocanın “haklılığının” teslim edilmesi isteği. Yine verilen indirimler ile erkeğin ilişkide olduğu kadının, evli erkeğin eşine bu ilişkiyi anlatma ihtimali ile erkeğin kadını öldürebileceği, bunun da cezayı hafifletebileceği kabul edilmiş oluyor.
Yargının, kadına yönelik şiddetle amasız fakatsız mücadele etmeyi hedef alması gerekiyor. Oysa Yargıtay, haksız fiil – haksız tahrik uygulamasını toplumsal kodlara göre genişlettiğinde kadına yönelik şiddet eylemlerinin bir kısmının normalleştirilmesine hizmet ediyor.
Sonuçta da haksız tahrikin kadın cinayeti davalarındaki uygulaması, kadının yaşamı, “namus”, “erkeklik”, “evlilik” vb. kalıpların önüne koyulmadığında adaletsiz sonuçlar doğuyor.
Bu tip haksız tahrik uygulamaları, içselleştirilmiş toplumsal normlara uygun olan her davranışın hukuk tarafından desteklenmesi anlamına geliyor.
Kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimi talep etmek için mutlaka sebep bulunup yaratıldığının göz önüne alınması, hakimin hukukun adaletin uygulayıcısı olarak evrensel hukuk, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkeleri ışığında olayları değerlendirmesi, gerek iddia edilen fiilin haksız fiil ya da tahrik sayılıp sayılmayacağını belirlerken, gerekse takdir hakkını kullanırken bu bilinç ve çerçevede hareket etmesi gerekiyor.
Toplum, hak mücadeleleriyle gelişiyor. Kadın mücadele ettikçe dönüşüyor, toplumu da değiştiriyor. Bu değişimden herkes, hakim de hukuk da payını alacak ve hep birlikte gelişeceğiz. Kopyala yapıştır metotlar da “beylik” sözler de geçmiş olacak.
FAİLİN ÖLDÜRME MOTİVASYONU KADINA ‘HAKSIZ EYLEM’ OLARAK YÜKLENEMEZ
Yargıtay’ın haksız tahriki uyguladığı örnekler yanında, örnek sayılabilecek kararları da bulunuyor. Örneğin D. Kadakal'ı (27) otelin lobisinde bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle “haksız tahrik altında eşini kasten öldürmek” suçundan 20 yıl hapis cezasına çarptırılan H. Kadakal'ın cezası sanığın bu yöndeki beyanlarının haksız tahrik hükümlerinden faydalanarak daha az ceza almaya yönelik olduğu ve olay günü maktulden sanığa yönelen haksız bir eylemin bulunmadığı gerekçesiyle Yargıtay tarafından bozuluyor. Yargıtay, sanığın iç dünyasından kaynaklanan öldürme motivasyonunun maktulden kaynaklı haksız bir eylem olarak maktule yüklenmeyeceğini vurguluyor.
Fotoğraf:Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Pınar Gültekin davasında gerekçeli karar: Tehdit e...
Pınar Gültekin cinayeti davasında katile haksız tahrik indirimiyle verilen 23 yıl hapis cezasının ge...
Nedir çektiğimiz 'iyi hal' ve 'haksız tahrik' indi...
Mahkeme, bir kadının giydiği taytı yine 'tahrik' kabul etti. Gelin, kadın cinayetlerini adeta teşvik...
Yargıtay, telefon görüşmesini kadın cinayetinde ha...
"Kadının başka bir ilişki yaşadığı" iddiası yine bir davada kadın cinayeti için hafifletici sebep sa...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.