
Sabah 7.30-8.00 arası. Hastane koridorları hınca hınç dolu. Herkes erkenden gelip işini hızlıca halledebilmenin telaşında. Jinekolog polikliniği önünde bekliyoruz birçok kadınla. O sırada görevli gelip uyarıyor “Erkekler bu bölümden çıksın dışarda beklesin” diye. Daha önce hastanelerde böyle uyarılar yapılıyor muydu çok emin değilim. Gittiğim hastanenin olduğu bölge dini gelenek ve göreneklerin etkisinin oldukça fazla hissedildiği bir yer. Muhafazakâr ailelilerin yoğunluğu fazla. Dolayısıyla jinekoloji bölümü önünde bekleyen kadınların birçoğu da bu şekilde.
Kapı önünde bir telaş ve tedirginlik hâkim. Jinekoloji muayenelerini az biraz bilenler, içerde ne ile karşılaşacağını tam bilmeyenler, bilenler ve gerilenler… Kadın sağlığına ilişkin bilinmezliğin bu kadar yoğun olması bu tedirginliği besliyor. Kalabalıktan ve sıradan şikâyet ediyor kadınlar. Muhabbetlerindeki en dikkat çekici yan kadınların daha önce ilk muayenesinde yanlış teşhis konulması. Sağlık sistemi, doktorların muayeneye kısa süre ayırmak zorunda kalması vb. birçok faktör bunun belirleyicisi tabii. Ancak bu sonuç kadınların çok daha fazla acıyı daha uzun süre çekmesine, sürekli doktor doktor gezmek zorunda kalmasına sebep oluyor. Belki de hızlıca çözülebilecek hastalıklar uzadıkça uzuyor, daha zor hale geliyor.
İçeriden çıkan ilk kadın topluyor çevresinde herkesi. Anlatmaya başlıyor: “Valla yatırdılar koltuğa sağımda bir kişi, solumda bir kişi, karşımda bir kişi… Hepsi baktı” diyor kıkırdayarak. Eğitim araştırma hastanesi olduğu için asistan doktorlar da muayenenin kalabalık bir parçası. Kalabalık yoğun olduğu için de iki üç kişi aynı anda alıyorlar odaya. Biri muayene olurken diğer iki kişi kenarda üzerini çıkartıyor muayeneye hazırlık için. Kadınlardan biri soruyor “Nasıl yani sen görüyor musun diğerinin soyunduğunu?” diye. “Bakmamaya çalışırsan görmezsin ama zor” diyor. Kadınlar eyvah elden bir şey gelmez diyerek beklemeyi sürdürüyor. Diğer kadın anlattıktan sonra dört kişilik bir kadın ekibi aralarında şakalaşmaya başlıyorlar. “Ee napcaz şimdii, erkekler de bakıyor aboo” diyerek. İçlerinden birinin sırası gelince “Hadi git git reklamını yaparsın iyice” diyerek dalga geçiyorlar gülüşerek.
Oturmaya ve beklemeye devam ederken tüp bağlatmak için gelen Zehra ile tanışıyoruz. 4 çocuğu varmış 4 düşük yapmış. “Tüp bağlatmak için kocaların da izni alınıyor” diyor. 17 yaşındaki Elif dahil oluyor sohbete: “Biz doğurmuyor muyuz ya bizim karar vermemiz lazım, o kadar acıyı erkekler mi çekiyor biz çekiyoruz” diyor. “İşte devlet öyle istiyor valla napalım” diyor Zehra. Tüplerini bağlatacağı için kendisini eksik hissettiğinden bahsediyor. “Anne olamayacağım bir daha, menopoza girecek miyim bağlatınca bilmiyorum ama eksik hissediyorum, eksiliyorum” diyor. “Abla yeteri kadar olmuşsun anne zaten bırak başkaları da olsun biraz” diyerek gülüşüyoruz. Ancak kadınların “kadınlıklarını” annelikle özdeşleştirilmesi dört çocuğu olmasına rağmen bir daha doğum yapamayacak kadının, kadın olarak varlığının eksileceğini düşünmesiyle sonuçlanıyor. Fiziksel olarak yeni bir çocuk doğurmayı kaldıramayacak durumda olsa bile, tekrar anne olamayacak olmak toplumsal olarak aşağılara itiyormuş gibi hissettiriyor kadınlara.
Daha önceki jinekolog muayenelerinde yaşadığı kötü deneyimleri de paylaşıyor kadınlar. Doktorların çok sert davranışlarını eleştiriyorlar. “Ben ilk kez gitmişim utanıyorum da orada, doktor kızdı bana, aç diye bağırdı, korktum valla” diyor İlknur. Yirmili yaşlarda bir hasta daha geliyor. Tek başına girmeye korkuyor doktor odasına. Kuzeninin kendisiyle gelmesini istiyor ancak izin verilmiyor. Gözleri dolu dolu giriyor odaya genç kadın. Kuzeni de dışarda tedirgin. Bu tedirginliğin esas sebepleri başta söylediğimiz bilinmezlikle çok ilgili. Bilinmezliğin yarattığı endişe tek başına odaya girmeye bile çekindiriyor. Kadınlar açısından mahrem hale gelmiş vajinanın doktor tarafından olsa bile görülüyor olmasının yarattığı gerginlik, utanç, korku birbirine karışıyor.
Saatler geçiyor, sıra bir türlü azalmıyor. Bunlardan şikayet eden Fadime’yle yan yanayız. Fadime on dokuz yaşında. Ortaokulu bitirmiş sonra işe başlamış direkt. Panik halinde: “Ya bir türlü gelmedi sıra, herkes girdi bir biz giremedik. Saatlerdir buradayız. İşe gitmem lazım benim, gecikiyorum iyice” diyor. İzin vermediler mi diye sorduğumda ise “Ya biliyorlar doktora geldiğimi tabi ki ama 12 olmadan gideyim ben yine de, daha otobüse bineceğim, trafik falan olursa iyice gecikirim. Bir şey demediler ama ben yine de gecikmeden gideyim” diyor. Hayali memleketine, Karadeniz’e dönmek orada yaşamak. İstanbul’dan bunalmış. “Geçim de zor burada zaten en iyisi memlekete gitmek” diyor.
Ameliyat olması gereken kadınlar varmış. 2 aydır gün bekliyorlarmış. “Arayacağız dediler hâlâ bekliyoruz, kaç ay geçti. Bir senedir bekliyorum ben hâlâ sıra gelecek” diyor Ayşe. En çok şikâyet edilen konu bitmeyen sıralar, gelmeyen randevular, yapılmayan ameliyatlar…
İşte bir jinekolog polikliniği önünde geçen birkaç saat bile sağlık sistemini en korkunç ve çarpıcı haliyle önümüze seriyor. Kadın sağlığına ilişkin bilgilerin yaygınlaşması ihtiyacının ne kadar kritik olduğunu da bir kez daha gösteriyor.
Görsel: Canva Pro
İlgili haberler
Kadının baş belası; VAJİNİT
Vajina sağlığının bozulduğunu nasıl anlayabiliriz? Bu yazı rengine, kokusuna, akıntıya göre vajina s...
Vajinismuslu kadınlar yalnız değilsiniz!
Vajinismus her ne kadar çiftler arası bir sorun olsa da bu durum kadının kendini özellikle eşine kar...
‘Vajinal doğumu değil, yetersizlikleri konuşalım’
Sivasspor, Fenerbahçe arasında gerçekleşen futbol maçında Sivasspor oyuncularının 'Doğal olan normal...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.