
Geçtiğimiz yıl 15 Mayıs’ta 2024 ve 2028 yılları arasını kapsayan ailenin korunması ve güçlendirilmesi vizyon belgesi ve eylem planı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından duyurulmuştu. Plan şunları içeriyordu:
▪️ İlk çocuğu doğurma ve evlilik yaşının yükselmesinden, ortalama çocuk sayısının azalmasından bahsedilen planda, bu durumun sermayenin ihtiyacına ters olduğu; nüfusun yaşlanmasının kamu hizmetleri üzerinde yük oluşturduğu ifade ediliyordu.
▪️ “Aile ve dinamik nüfus yapısını etkileyen gelişmeler çerçevesinde” mevcut hukuki düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve yeni düzenlemelerin “Aile odaklı esaslar üzerine kurulması” için Adalet Bakanlığına sorumluluk veriliyordu. Burada kadınların şiddete uğradıkları evliliklere hapsedilmesi anlamına gelen aile ara buluculuğu uygulamasının oluşturulması için bakanlığın bir çalıştay düzenlenmesi öngörülüyordu.
▪️ ”Aile ve iş yaşamının uyumu” adı altında özellikle kadınlar için güvencesizlik anlamına gelen esnek çalışmanın yaygınlaştırılması planlanıyordu.
Bu eylem planına temel oluşturan 81 ildeki aile çalıştayları, kadınların ve çocukların haklarını hedefe koymayı amaçlayan toplantılar niteliğindeydi. Kimi zaman ilahiyat fakültelerinden akademisyenlerle, kimi zaman muhafazakar STK’lerle şekillenen çalıştaylarda Medeni Kanun’un bazı maddeleri -özellikle nafaka hakkı- sorgulandı, 6284 aayılı Kanun hedef gösterildi.
2025’in “aile yılı” ilan edilmesiyle birlikte, doğurganlığın düşmesi bir “milli güvenlik sorunu” olarak kodlandı. Üç çocuk çağrıları tekrarlandı; kadınlar doğuracak, çocuklara bakacak ve bir yandan da güvencesiz koşullarda çalışarak sermayeye ucuz emek sağlayacak şekilde konumlandırıldı.
7’den 70’e ucuz emeğin sürekliliğini sağlama amacıyla yürütülen “çok çocuk” politikaları, “normal doğum” teşviki üzerinden de sağlık emekçileri üzerinde baskı yarattı. Bu durum, sağlıkçılar üzerinde ciddi bir yük oluştururken, kadınların yaşam ve sağlık haklarını da tehlikeye atıyor.
Türkiye’de Aile ve Gençlik Fonu ile genç yaşta evlilik teşvik edilirken, liselerde “esnek eğitim modeli” denilen modeller, gençleri 16 yaşından sonra zorunlu eğitim kapsamından çıkarmayı, hızla ucuz iş gücü haline getirmeyi hedefliyor, çocuk yaşta zorla evlendirilmenin önünü de açıyor.
Kadınların yaşam hakkına rağmen 'aile yılı'
“Ailenin güçlendirilmesi” adı altında eşitsizliğinin derinleştirilmesinin ve kadınların yaşamının her açıdan daha güvencesiz hale getirilmesinin sonucu ise şiddet oluyor. Bu yazı yazılırken bir hafta içerisinde en az 7 kadının katledildiği haberlerini aldık. Kadın cinayetleri devam ederken, devlet izlemekle kalmıyor; caydırıcılıktan uzak kararlar, cezasızlık ve yasal boşluklarla bu şiddeti besliyor. Avukatlar, şiddet mağduru müvekkillerinin failler tarafından “Yatar çıkarım” diye tehdit edildiğini aktarıyor.
İçişleri Bakanlığı kadına yönelik şiddet suçlarına dair veri açıklamasa da çeşitli araştırmalar durumun vahametini ortaya koyuyor. Örneğin Ordu’da, yaralanma nedeniyle hastaneye başvuran hamile kadınların yüzde 72’sinin evli olduğu erkekler tarafından darbedildiği belirlendi. Mağdurlar arasında 16 yaşındaki çocuklar da bulunuyor.
Aile yılı kapsamında etkinlik duyuruları yapan Aile Bakanlığı, 2024 yılı için hedeflediği tek bir sığınmaevini dahi açmadı. Dahası, 2025 yılı bütçesi incelendiğinde, mevcut sığınmaevlerinde “aile eğitimi” verildiği ortaya çıktı!
Haklara zincirleme saldırı
Bu politikalar, bu güne kadar kadınların kazandığı pek çok hakkı dart tahtasına yerleştiriyor. Örneğin, HÜDA PAR’ın 12 Mayıs’ta düzenlediği “aile arabuluculuğu” başlıklı söyleşide panelistlerden Prof. Dr. Burhanettin Can, Batı hukukunun aile yapısını çözmeye dönük olduğunu savunarak Türkiye’deki yasaların “fıtrat” merkezli olarak yeniden yazılması gerektiğini söyledi. 6284 sayılı Kanun’u hedefe koyarken İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının “Yeterli olmadığını” vurguladı. Can, uzaklaştırma tedbirlerinin “adaletsiz” olduğunu iddia etti.
Aile yılı, kadınlar için ekonomik, siyasal ve sosyal düzlemde hak kayıplarının kurumsallaştığı bir döneme işaret ediyor. Esnek ve güvencesiz çalışma koşulları iş yerlerinde, cezasızlık ve önlemsizlik politikaları evlerde, sokaklarda, yurtlarda baskıyı ve şiddeti artırıyor. Özetle “iktidarın aile yılı” kadınlar için bütünüyle güvencesizlik anlamına geliyor.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.