Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği: ‘Diyanet, yoksulluğu yönetmek için kullanılan bir araç’
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nden Yasemin Özdurmaz derneklerinin bulunduğu işçi mahallesinden somut deneyimler aktarırken Diyanet’in MEB ile yaptığı iş birliklerinin ne anlama geldiğini anlatıyor.

Dosya 5. gün

AKP iktidarının özellikle 2010 sonrası döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı'na toplumsal ve siyasal hayatın her alanında etkin bir rol verilmesi, kadınların ve kız çocuklarının yaşamını çok doğrudan etkiliyor. Dosyamızın bu bölümünde kadın dernekleri, Diyanet’in devletin her kademesinde söz sahibi olup kadınların yaşamını nasıl şekillendirmeye çalıştığını değerlendiriyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaşamın her alanında artan etkisinin kadınların ve kız çocuklarının yaşamlarındaki yansımalarını tartıştığımız dosyamızın 5. gününde Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nden Yasemin Özdurmaz sorularımızı yanıtlıyor. Özdurmaz, derneklerinin kurulu olduğu işçi mahallesinden somut deneyimler aktarırken Diyanet’in MEB ile yaptığı iş birliklerinin işçi kadınların çocuk bakım sorunu bakımından ne anlama geldiğini, artan yoksulluk ve öfke karşısında Diyanet’in nasıl bir işlev gördüğünü anlatıyor.

Diyanet Vakfı, gittikçe devletin her kademesinde söz sahibi olan ve yaşamın her alanına müdahale etme yetkisi ve bütçesine sahip bir kurum haline her geçen gün getiriliyor. Diyanet’in dünden bugüne politikada başrol haline geldiği süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ezelden beri devletle Diyanet hep iç içeydi. AKP iktidarının özellikle son 10 yılında Diyanet’e çok daha fazla yetkiler verilerek, Diyanet toplumun çeşitli kesimleri üzerinde söz sahibi haline getirildi. Kadınlar ve özellikle kız çocukları bunun en başında geliyor.
3 çocuk söyleminin bile devlet ve dinin iç içe geçtiği iktidar politikalarından kaynaklı bir yanı var. İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kaldırılması da bunun bir parçası. Mevcut durum, AKP’nin dini de kullanarak toplumu kutuplaştırmaya çalışması anlamına da geliyor.

‘GÜNAH, CENNET, CEHENNEM’ KAVRAMLARI ÇOCUKLARDA KORKU YARATIYOR

Diyanet’in sınırlarının her geçen gün daha da genişlemesinin kadınlar ve kız çocuklarının yaşamlarına etkileri neler oluyor ve gelecekte kadınlar ve kız çocukları için sonuçları sizce neler olabilir?

AKP iktidarının “dindar ve kindar nesil yetiştirme” amacına yönelik olarak son 10 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet ile ortak bir çalışma yürütülüyor. Mili Eğitim Bakanlığının ilkokul 4. sınıflarda zorunlu din dersi uygulaması mevcutken Diyanet tarafından daha soyut ve somut kavramları oturtamamış 4 yaşındaki çocukların zorunlu olarak din eğitimi almasına yönelik adımlar atılmaya devam ediyor.  Özellikle Esenyalı Mahallesi gibi yoksul emekçilerin yaşadığı yerlerde ücretleri özel kreşlere göre daha uygun olduğu için hem kreş- yuva hem de dini eğitim verdiği için sıbyan mektepleri yoksul aileler tarafından “tercih” ediliyor. Ama bu tercihin çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle daha çok bir zorunluluk olduğunu söylememiz lazım.

Çalışma koşullarından ve bakacak kimseleri olmadığı için çocuklarını sıbyan mekteplerine göndermek zorunda kalan kadınlar, çocuklarının nasıl olumsuz etkilendiğini pek çok kez derneğe gelerek bizlerle paylaşmışlardı. Çocuklar günah, cennet, cehennem kavramlarını tam olarak algılayamadığı için bir süre sonra korkmaya, kaygı bozuklukları yaşamaya başlıyor. Örneğin, konuşma ve öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğu için bize ulaşan anne, çocuğunun günah kavramını anlamakta zorluk yaşadığını, kısa kollu giyindiğinde “Anne çıplaksın git üzerine bir şey giyin, böyle günah” dediğini ya da “Daha fazla kötülük yapmadan inşallah ölürüm cennete giderim orada çok mutlu olacakmışız” dediğini söylüyor. Ya da kadınların çalışmasına yönelik olumsuz tutumlar göstermeye başlıyor çocuklar bu kurumlardaki yönlendirmelerle. Buralarda verilen eğitimin çocukları olumsuz etkilediği sonrasında kaygı ve korkuya yol açtığı birçok örnek var.

ZORUNLULUKLAR İMAM HATİPLERE İTİYOR

4+4+4 sistemi ile birlikte okullarda bilimsellikten, eşitlikten uzak müfredat ile ırkçı, ayrımcı, cinsiyetçi bir nesil yetiştirmeyi amaçladılar. Dindar nesil yetiştirme amaçlarına dönük olarak yüz binlerce lira harcayarak çok sayıda imam hatip okulu açtılar. Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar ve öğrencilerin başarı ölçüsü olarak getirilen sınavlar yüzünden birçok öğrenci istediği okula yerleşemediği gibi imam hatip okullarında okumak zorunda bırakıldı. Emekçilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde okulların derslik sayısının azlığı yüzünden yaşanan yığılmalara rağmen yeni okul açılmıyor. Sınavlar yüzünden başarılı olan öğrencilerde kontenjanla fen ya da Anadolu lisesine yerleşemediği için imam hatip lisesinde okumak zorunda kalıyor. Özel okullara gidecek durumu olmayan işçi ve emekçi çocukları da bir süre sonra okulu bırakıyor. Eşitlikçi ve zorunlu bir eğitim sisteminin olmaması kız çocuklarının öğrenim hayatını da olumsuz etkiliyor. Birçok kız öğrenci öğrenimin yarım bırakıyor, tamamlayamıyor. Anne baba çalışıyorsa evdeki diğer çocukların bakımıyla ilgileniyor, küçük yaşta evlendiriliyor ya da hiçbir güvencesi olmayan işlerde çalışmak zorunda kalıyor.

Sadece eğitim alanında da değil, yoksul kadınların devlete herhangi bir ihtiyaç için başvurduğu her noktada dini kurumlar ve yönlendirmelerle karşı karşıya geldiğini de görüyoruz. Kadınlar adeta yerelde her türlü olanakla semirtilen tarikat cemaat derneklerine mahkum ediliyor.

Kadın hareketi açısından bu konu sizce bir mücadele gündemi olarak nasıl ele alınmalı? Nasıl bir mücadele yolu izlenmeli?

Diyanet, “9 yaşında bir çocuğun evlenebileceği hatta çocuk doğurabileceğini”, şiddete maruz kalan kadınların “şiddeti kabullenmelerini sorunları aile içinde çözmelerini” yönünde açıklamalar yapmıştı. Diyanet’in bu açıklamaları aslında kadın ve çocuk düşmanı bir politika izlediğini gözler önüne seriyor. Kadını sadece aile içinde tanımlayanlara, kadın ve erkeğin eşit olmadığını söyleyenlere karşı mücadeleyi büyütmeye bilimsel, laik ve eşitlikçi bir eğitim sistemi talebinde ısrarcı olmaya devam edeceğiz.

Ancak derneğimize gelen kadınların deneyimlerinden açıkça gördüğümüz önemli bir nokta da şu; kadınlar mahkum edildikleri kötü yaşam koşullarına, her türlü kötü muameleyle dolu çalışma koşullarına dini duygular kullanılarak rıza göstermeye itiliyor. Artan muhafazakarlık bir yandan kadınları en küçük bir hak talebinde “fıtratına uygun olmayan, makbul olmayan” bir tutum sergiliyorlarmış gibi bir muameleye, şeytanlaştırmaya neden olurken, yoksul kadınların olana tamah etmesi, baş kaldırmaması, çocuklarını da baş kaldırmamak üzere yetiştirmesi bekleniyor. Diyanet aynı zamanda yoksulluğu yönetmek için de kullanılan bir araç. Her geçen gün hayat daha da zorlaşırken, biriken öfkeyi bastırmak, çözümü bu hayatta değil, “öte dünyada” aramak, sabretmek ve itaat etmek için de her türlü olanakla donatılmış bir araç. Diyanet’i geniş kadın kesimleriyle tartışırken hayatın somut zorluklarını, yoksulluğu, işsizliği, geleceksizliği, kadınlara düşenin hep en az olmasının nedenlerini de konuşmak, tartışmak gerekiyor. Diyanet’in artan etkisini yalnızca bir “yaşam tarzına müdahale” olarak değil, kadınlara düşen yoksulluk, işsizlik, çaresizlik, kötü çalışma koşulları ve geleceksizlikle birlikte tartışmak önemli.

Dosyadaki tüm yazılara ulaşmak için TIKLAYINIZ

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Rosa Kadın Derneği: ‘Diyanet’in etkisi artarken, k...

Rosa Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devletin her kademesinde üstle...

Kamusal alanın eli güçlü tasarımcısı: Diyanet

Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde...

Pandemi döneminde kadın | Esenyalı Kadın Dayanışma...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği'nden Adile Doğan, Zahide Kiper ve Hanima Kızıltaş ile pandemi döne...