İlke IŞIK
Sözleşmenin yok edilmesi demek Türkiye’nin kadına yönelik şiddete karşı tüm yükümlülüklerinden kurtulması anlamına gelecek
İnfaz değişiklikleri içeren tasarıda cinsel suçların kapsam dışı olduğu belirtildi, ama suç tarihine göre yapılmış bir düzenleme var ki binlerce tecavüz sanığının yararlanması söz konusu olacak.
3. Yargı Paketinde “infaz indirimi” dedikleri bir düzenleme ile 100 bin civarı mahpusun dışarı çıkması sağlanacak. ‘Evde kalın, yanınıza tecavüz, istismar, cinayet faillerini göndereceğiz’ diyorlar.
Kimsenin güvende olmadığı, kimsenin kendisini iyi ve huzurlu hissetmediği günlerde 8 Mart kapımızı çalıyor.
Göz göre göre ölüme itilen Ayşe Tuba’nın davasında katil ‘namus’ dedi, mahkeme dinledi, kadınlarsa gerçek adalet için salonun içinde, önünde inatla ve ısrarla mücadele etti. İşte tutunacağımız şey bu.
The Morning Show, işyerindeki kadınların ya yaşananlara susmak zorunda kalarak ya da şiddete maruz kalarak çalışmak durumunda kaldıklarını bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Deprem bölgesinde olan ülkede sürekli deprem korkusuyla yaşıyoruz. Karadan gitsek çığ düşüyor, havadan gitsek uçak parçalanıyor, dışarı çıkmaya korkar olduk. Adına da ‘uğursuzluk’ diyorlar...
22 Ocak 2016’da kaybettiğimiz İlknur Yılmaz, Hayat televizyonu ve Evrensel gazetesinin emektarı, belgesel yönetmeni, abla, kız kardeş, yoldaştı bizim için. O hayatını hep mücadeleyle geçirdi.
‘Rüya gibi bir hayatı’ iten Meghan’ın isyanını Türkiye’de evlenmeyerek ya da boşandığı için ‘makbul olmayan’ ilan edilen ve hükümetin hedefinde olan kadınların isyanından biliriz.
Aile ve evlilikte ısrar sürdükçe, kadınlara boşanmayacaksınız dendikçe, kadınlar insan değil; eş, anne, bacı olarak görüldükçe, mahkemelere kanunu bırak dedikçe nasıl engelleyecek bu iktidar şiddeti?
2019 bitmeden Adalet Bakanlığı, 2020’nin ilk günü İçişleri Bakanlığı şiddetle mücadele genelgesi yayımladı. Genelgelere dayanak olan plan ise şiddet sorununu ‘merhamet ve şefkate’ bağlamış durumda!
Her gün yeni bir kız kardeşimizi kaybederken, hiçbirimiz yaşama güvenle ve umutla bakamazken, ülkeyi yönetenlerin adım atması gerekiyor.
Kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip bireylerdir mesele bu kadar basit, açık ve bilimsel aslında. Ama bunu görmemekte direnenler her bir kadının da faili işte.
Çaresizlik insan cinsinin yaşayacağı en korkunç duygu belki de. Ancak çaresizliğimizin müsebbipleri bizler değiliz. Bunu hatırlatmaktan bıkmayalım, usanmayalım, utanmayalım.
Nafakayı sınırlamak, kadınları tamamen yoksulluğun kucağına bırakmaktan başka bir şey değildir. Nafakaya ilişkin yapmak isteneni kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Şimdi nereye şikayet ediyorsanız edin!
10 Ekim Ankara Katliamı, o gün Ankara Garı’nda toplanmış olanların başına gelenler değil sadece. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Annelerin acıları diyorsa yönetenler, neye göre ayırıyor çocuklarının hakkını savunmak isteyen anneleri?
Devletin kadınları sıkıştırdığı şiddet cenderesi, kadınları korumayan, şiddetle onları baş başa bırakan, hatta şiddeti bizzat yaratan ve körükleyen sisteminiz öldürdü Emine’yi.
Davutoğlu, bir dönem birlikte yürüdükleriyle hesaplaşma derdinde. Ama şunu bilsin; o her konuştuğunda biz Suruç’ta öldürülen çocukları hatırlayacağız, 10 Ekim katliamı sonrası sözlerini unutmayacağız.
Dünyanın öbür ucundan on yedi yılda biz kadınlar için şunu yaptık bunu yaptık demenin çok bir anlamı yok artık. Neler yaptığınızı ve yapmadığınızı çok iyi biliyoruz.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.