AKSU BORA:
-Ayizi Yayınevini sizden dinleyelim?
Biz 2010 yılında 3 kadın ile kurulduk. Selma Acuner, İlknur Üstün ve ben. Aslında yapmak istediğimiz şeyi biraz yolda bulduk. Kadın hareketinde böyle bir eksik olduğunu düşünüyorduk. Özellikle yazmaya teşvik eden bir kitap yayıncığı eksik gibi geldi. Zaten daha önce de bir dergi tecrübemiz vardı. İlknur’la ikimiz Amargi dergiyi çıkartanlar arasındaydık. Kadınların anlatacakları çok şey var ama bir dinleyen yok.. Ayırca yazmaya hevesli değiller, hevesli oldukları zaman cesaret bulamıyorlar. Böyle bir problem olduğunu fark ediyorduk yıllardır. Sonra hayatımızın öyle bir dönemi geldi galiba ve üçümüz bir araya geldik “yapabilir miyiz” dedik. Başladık ve yola çıktık. 9 seneye yakın bir zaman oldu.
-Neler yaptınız bu sürede?
Biz şimdi biraz üzgün olduğumuz için yaptıklarımızdan ziyade yapamadığımız şeyleri görüyoruz ve yapabildiklerimizi birazcık hatırlamamız lazım. 63 tane kitap yaptık bir defa, bu fena bir şey değildi. Daha önce hiç kitap yazmamış kadınların kitap yazmasını teşvik ettik, onların yazdığı kitapları da yayınladık. Pek çok ilk kitap var. galiba esas yaptığımızı şey buydu, kadınları yazmaya teşvik etmeye çalıştık ve bu konudaki başarımız fena olmadı. Şikayet edebileceğimiz bir durum yok. Keşke biraz daha devam edebilseydik. Çünkü hala dosyalar geliyor, hala kadınlar geliyor, şöyle bir şey yazmak istiyorum diye. Galiba 9 yılda yaptığımız esas şey buydu. Kitap hazırlamak ve kadınları yazmaya teşvik etmek. Ama sadece onunla da kalmadık. Yayınevini bir atölyeye de dönüştürmeye çalıştık. Biyografi, dijital hikayeler atölyesi yaptık, Ayizi sohbetleri yaptık. Kadınları buluşturacak bir yere dönüştürmeye çalıştık ve bu buluşmalar, onların hayatını dönüştürsün istedik, verimli olsun istedik. Çok çeşitli konularda bir araya geldiler. Feminist çeviri gibi baktığınız zaman çok marjinal gibi görünen şeylerde bile insanların konuşma ihtiyacı olduğunu fark ettik ve onlara böyle bir alan açtık. Başardığımız şey buydu. Kadınlara bir alan açmak, yazmaları ve konuşmaları için.
-Kimlerden destek gördünüz bu süreçte?
Kurulduğumuzdan itibaren biz, kadınlardan çok destek aldık. Kurulduğumuzdan itibaren hep etrafımızda oldular. Okurlarımız, yazarlarımız, dostlarımız olarak. Ayizi kadınları olarak bir şey çıktı ortaya ve biz “desteklenemedik” desek çok nankör bir şey olur. Başka da kimseden destek beklemiyorduk zaten. Ne bileyim Kültür Bakanlığı’ndan ya da başka yerden. Tabii ki genel olarak yayıncılık desteklenmiyor. Kadınlar desteklenmiyor, kadın yayıncılığı neden desteklensin? Kadınlardan istedik biz desteği, onlar da verdiler. Bugünlere onların desteği olmadan gelemezdik zaten. Biz sıfır sermaye ile kurulan bir şirkettik yani sonuçta da sıfır noktasına geldik ama arada bir değer yarattığımızı düşünüyoruz.
Kadınların yazmayla problemi hala devam ediyor. Şimdi çok sayıda kadın yazar var, eskisi gibi değil tabii ki ama hala kadınlar yine de hikayelerini anlatmaya cesaret bulamıyorlar. Eğitimli, kentli, daha politik kadınlar çok konuşur hale geldi ama çok sayıda kadın da hala hikayesini yazamıyor. Bu mesele çok önemli. Yani oradaki mesele bir kitabının olması değil. Esasen hayatını anlatmak demek, hayatının ipini ele almak demek. O hayatı paylaştığınız zaman, anlatarak paylaşarak yeniden kurabiliyorsunuz ve değiştirme gücünü oradan alıyorsunuz. O yüzden biz, bu yazma işinin basitçe bir edebiyat heveslisi olmaktan ibaret olduğunu düşünmüyoruz. Çok politik bir şey olduğunu düşünüyoruz ve şimdi de yapılması gereken şey, sadece kitaplarla değil dergilerle ve başka mecralarla, Ekmek ve Gül de öyle bir mecra sonuçta kadınların konuşmaya teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
-Bundan sonra deneyimleriniz ışığında ne gibi önerileriniz olur kadınlara?
Kadınlar gizli kalmış hikayelerini en azından birbiriyle paylaşabilirler. İlla da bir yayınevi, dergi olması gerekmez. Biz Amargi de bir sayı yapmıştık. 'Kadınlığı nasıl öğrendim başka kadınlardan?' sorusu etrafında ve o kadar ilginç şeyler anlatmışlardı ki bize. Orada şunu gördük, biz kadın olmayı da birbirimizden öğreniyoruz. Annelerimizden, teyzelerimizden, komşularımızdan arkadaşlarımızdan öğreniyoruz. Nasıl kadınlar olduğumuz, bu dünyada nasıl bir yer kapladığımız, nasıl ilişkiler kurduğumuz da o öğrenmenin içinde ve onu değiştirmek istiyorsak birbirimizi dinlemeyi, o hikayeleri yeniden yazmayı, o hikayeler üzerinde yeniden düşünmeyi becerebilmemiz lazım.
İLKNUR ÜSTÜN:
-Buraya nasıl gelindi, kapanma kararını nasıl aldınız?Genel olarak ülkedeki ekonomik sorunların geldiği nokta bize de yansıdı. Sermayesi olan bir yer değil, emek yoğun bir yayıneviydik. Hayallerimiz vardı, o hayaller çerçevesinde bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorduk. Ama sonuçta matbaaya, kargoya, kağıda, dağıtıma para ödemek zorundasınız. Bu her zaman bizim kolaylıkla götürdüğümüz bir şey değildi, zorlayan bir şeydi ama en azından bazı kitapların satışıyla sonraki kitapları çıkarabiliyorduk. Son dönemki ekonomik koşullar maliyetleri son derece yükseltti, her kalemi arttırdı. Bizim kitapların zaten bir grup okuru var, o maliyetleri fiyata yansıtsak onlar da alınamayacak hale gelecek, çıkaramaz hale geldik.
Yayınevi sürecinde pek çok şeyi yolda öğrendik, bir takım heveslerle yola çıkmıştık. Hayallerimiz, kadınların hikayelerinin görünür olması, kadınlar için mecra olması buranın, o daha başladığımız günden itibaren ufkumuzu da aşan boyutlara ulaştı. Bir yayınevinde sadece üç kadın başladık ama sadece üç kadın kalmadık. Birileri editörlük, birileri tasarım, birileri redaksiyon, bir başkası çeviri, bir başkası taşıma işleri yaptı herkes, giderek büyüyen giderek kadınların buluştuğu bir mecra haline geldi. Bu yapabilirliğin en somut göstergesi. Kadınlar bir şeyin yapılabileceğini deneyimledikten sonra bundan kolay kolay vazgeçmiyorlar. Bir yayınevi kapanıyor ama bu emeğin, bu yapabilirliği göstermesi açısından çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu sadece bizim gördüğümüz değil, aslında bu süreçte yol arkadaşlığı yaptığımız ya da bir şekilde kitapları okuyarak bir yerlerden sesini bize katarak var olan pek çok kadının gördüğü bir şey haline geldi. O nedenle buharlaşmıyor hiçbir şey. Umuyoruz ve diliyoruz ki bu başka bir mecrada başka bir biçimde devam eder ama tabii böyle devam etseydi biraz daha büyüyerek, güçlenerek başka bir yere giderdi.
-Son olarak ne söylemek istersiniz?
Son mesajımızı son kitabımızda bir poster hediye ederek verdik. “Yazmaktan Vazgeçme” dedik. Bunun ne kadar önemli ve kıymetli olduğunu yazan kadınlar da okuyan kadınlar da ya da hayatı için mücadele eden kadınlar da biliyor. Bir meseleyi görünür kılmak, onun bir mesele olarak ele alınıp çözülmesi için çok önemli bir adım. Yazmaktan vazgeçilmediği zaman o adımların atılması mümkün hale geliyor.
İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Ölü kadınlar memleketi
Bu kitap, kadın cinayetlerinin neden politik cinayetler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Nasıl yakınımı...
GÜNÜN KİTABI: Ne Olmuş Güldüysek (Evrim Alataş Kit...
Yaşamı mücadele içinde geçen Gazeteci Evrim Alataş yakalandığı kanser hastalığına karşı da mücadele...
GÜNÜN KİTABI: Gülsün, Agavni, Zilha
Tomris Alpay, 1950’li yıllar İstanbul’undan kadın hikâyeleri anlatıyor bize. Gülsün’ün, Agavni’nin,...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.