Başlıktaki kavramı daha önce kimse kullanmadıysa ben bulmuş olayım. İktisat bilimi, insanın sahip olduğu kaynakları düzgün kullanmasını birincil önemde ele alır. Geri kalan her şey bu formülün üzerine kurulur. Bir soğanınız varsa onunla ızgara temizlemez, yemeğe doğrarsınız. Kaynak böylece yerinde kullanılmış olur.
Sabah bir arkadaşımla mutat yazışmalarımızı sürdürürken ona tahammülünü ihtiyacı olanlara sakla, sabrını doğru yerlere harca demiştim, o da bana tahammülümü iktisatlı mı kullanayım yani diye sormuştu. Kavramı bu yazışma sırasında cümle içinde kullandım. Yoksa artık kırklı yaşlarımda yaşam felsefem olmuş bir şeyden bahsediyoruz. Mesleğim gereği, isteği ve çabası olan öğrencilerle (buradaki istek müfredatı öğrenmeye dair bir istek değil, yaşama ve kolektif birikime dair genel bir merak ve çaba) çalışırken vaktimi ve tahammülümü sonuna kadar kullanıyorum. Bu emeğimi diğerlerinden esirgediğim anlamına gelmiyor. Yine de doğru yere doğru miktarda kanalize edilen her çeşit kaynak maksimum fayda sağlar. Olmayanı oldurmaya yönelik o çırpınma halimizse içler acısı.
SOYUP SOĞANA ÇEVRİLEN HALK
Ülke olarak, iktidara ve uygulayageldiği politikalara karşı bir tahammül eşiğini aştığımızı düşünüyorum. Tahammülün bittiği yerde ilişki de biter. Yarının kaygısından bugünü göremeyen bir hale geldik hepimiz. Bir soğanı ikiye bölüp yeriz ifadesi artık ekzajere edilmiş bir ifade değil bir gerçeğin ifadesi. Geçmiş yıllarda Hindistan’da mevcut hükümeti değiştiren ana sebeplerden biri soğan kriziydi. Hindistan, normalde soğan üretiminde dünyada ikinci ülke olmasına rağmen kıtlığı yaşanınca ülkedeki menülerden çıktığı, takı olarak düğünlerde takılmaya başlandığı bir dönemde seçim sandıklarına muhalif oy olarak yansımış. Ülke kaynaklarının ziyanlık seviyede yanlış kullanıldığı, bırakın iktisadı, iktisada girişin ‘i’ harfinin bile olmadığı bu dönemde soyulacak soğan da kalmadı, soyup soğana çevrilen bir halk var ortada. Mevcut hükümetin ekonomiden sorumlu bakanı da çıkıp “Soğanla seçim kazanacaklarını zannediyorlar, gitsinler cücüğüyle oynasınlar” filan gibi demeçler veriyor. Şimdi biz bu cümlenin neresine tahammül gösterelim? Sen de git, fiyatlarıyla oyna, bir şeyler yap sayın bakan. Ekonomide “tahammül sınırı” diye bir kavram var, görünen o ki epistomolojik yaklaşımlarla ilgili cümleleri ezber ederken bu konuyu ıska geçmişsiniz. Aileniz, eşiniz, öğretmenleriniz filan belli ki size hak ettiğinizden fazla tahammül göstermişler ki siz meydanlarda höykürerek yoklukla dalga geçer bir hale gelmişsiniz. Deyimlerle, atasözleriyle, ad hominem cümlelerle mesele unutturup düşman küme yaratıp bu açlığı kimseye unutturamazsınız.
YOKLUĞU YOK SAYAN PERVASIZLIK
Sadaka verir gibi bir aylık faturayı devlet ödeyecek gibi vaatlerle fakirliğin nedenlerini ortadan kaldırmadan, üstelik de kimin parasıyla kimin faturasını ödüyorsunuz Allah aşkına, insanın aklı izanı duruyor, gece gündüz çalışıp yetiremeyen insancıkların hangi tahammülünü sıyırıyorsunuz acaba? Size baktıkça samimiyetsizce de olsa bari “bi daha yapmıycam” diyen bir çocuk tövbesi duymak istiyor insan, o da yok! Yokluğu yok sayan bir pervasızlık var. Koskoca milletin iktisatlı kullanmadığı bir tahammülün neticesi bu. Siz de haklısınız ne yapsanız oldu, vurduğunuz yerde gül bitti, kol kırıldı yen içinde kaldı ama ne yazık ki sabreden derviş bu hikâyede muradına eremedi. Dediğim gibi derviş neye sabredeceğini seçmeli öncelikle. Yanlış yerde taş olsa çatlar, insan olunca ölüyor bu ülkede.
İnanıyorum ki bu halk, artık nihayet konfor alanı bellediği bu yokluk batağından çıkacak. Kendisiyle dalga geçen, güçten başı dönmüş devlet adamlarına tahammül etmekten vazgeçip, ülke için bir şeyler yapmaya kararlı insanlara ölçülü bir tahammül göstermeyi öğrenecek. İktidara gelen de bu tahammülün farkında olarak, elini kolunu sallaya sallaya canı isterse meclise uğrayan bir mebus kalabalığından fazlası olmayı öğrenecek. Bu tahammül iktisadı bize hak ettiğimiz değeri verdirecek. Şımaran çocuklarımıza, el artıran kocalarımıza, höykürmeyi hak sayan hocalarımıza baksak görürüz.
Tahammül, h-m-l kökünden geliyor. Hammal. Yükü sırtlayan. Bir canımız var, kimsenin hammalı değiliz. Hak gördüğümüzü uygun gördüğümüz yere kadar. Mezara kadar değil pazara kadar…
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Tüm mesele bu: Bir avuç kıymayı kabullenmeli mi ka...
‘Avuç içi kadar aldığım kıymayı iki ayrı yemeğin içine katıyorum, tam olarak 186 gram, benim normali...
‘Zamane Namusnamesi’
“Zamanı tüm bedenimle bir başka türlü ölçtüm. İnsanın neler yapabileceğini, hem de her şeyi yapabile...
Mine Özerden’e…
Filiz Gür, Gezi Parkı davası kapsamında 2022 Nisan ayında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Mine Öze...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.