Taciz, hiçe sayılma, mutsuzken mutlu görünme zorunluluğu...
‘Çağrı merkezinde ne gibi bir dert olabilir’ diye sorabilirsiniz. Ama say say bitmez dertleri var. Kronik hastalıklar sebebiyle çok tehlikeli işler durumundan bertaraf edilmişliklerine bakmayın siz...

OSTİM’de 150 kişinin çalıştığı, iş makinelerine yedek parçalar üreten bir fabrikadayız. Bu sefer metal işçileriyle değil, biraz daha perdenin arkasında bulunan çağrı merkezi çalışanlarıyla konuşacağız. “Çağrı merkezinde ne gibi bir dert olabilir?” diye düşünebilirsiniz fakat 2013 senesinde ülkemizde, oluşturduğu kronik hastalıklar sebebiyle “çok tehlikeli işler” listesine alındı. Tüm dünyada tehlikeli kategorisinde bulunmasına rağmen, 2017 senesinde ülkemizde ise “az tehlikeli” işler kategorisine geçirildi. Bunu iki şekilde açıklayabiliriz. Ülkemizdeki teknik gelişmeler dünyanın da ötesine geçip çağrı merkezlerinin tehlikeleri bertaraf edilmiş olabilir. İkinci ihtimal ise “Az tehlikeli işlerde uzman bulundurma süresi çok tehlikeli işlerin dörtte birine tekabül ettiği için ve patronun işçi sağlığına ayıracağı bütçenin dörtte birine düşeceği için patronlara kıyak geçilmiştir”. Cevabın kolay olduğu sorumuzdan sonra, işçi sağlığı parantezini kapatıp, OSTİM’deki fabrikamıza tekrar dönelim.

30 ÇALIŞANIN 27’Sİ KADIN AMA HER VARDİYAYA BİR ERKEK AMİR DÜŞÜYOR

Fabrikaya biz çağrı merkezi diye gittik ama bölümün girişinde bizi “Müşteri İletişim Alanı” tabelası karşıladı. Patronun daha havalı, daha kurumsal olarak düşündüğü bir isimmiş. Bu bölümde 8’er saatlik üç vardiya bulunuyor. 30 çalışanın sadece 3 tanesi erkek, diğerlerinin hepsi kadın. Her vardiyada bir kadın amir ve altında çalışan 8 çağrı merkezi emekçisi bulunuyor. Bu son cümlemiz gerçek olsun isterdik, fakat tabi ki öyle değil, her vardiyaya bir erkek amir düşecek şekilde ayarlanmış, telefonlara tamamen kadınların baktığı bir bölüm burası. Çağrı merkezinin koşullarını konuşmaya Zeynep’le başladık.

‘KİMSE BİZİM İŞ YAPTIĞIMIZI DÜŞÜNMÜYOR’

Zeynep 23 yaşında, sosyoloji bölümü mezunu. Okul bittikten sonra fabrikada CNC operatörü olarak çalışan babası, “Zaten tüm gün telefonla uğraşıyorsun, gel bizim fabrikaya da, bari yaptığın uğraştan para kazan” diyerek, Zeynep’i fabrikaya götürmüş. Fabrikada diğer işçilerin algısının da çok farklı olmadığını söylüyor Zeynep. Patronun bakış açısı ise kısmen farklı. Patron davranışlarıyla onları önemsediğini belirtiyor, hatta bölümün girişine “Bir telefonla değişir her şey” bile yazdırmış. Ama iş ücrete gelince, “Sadece telefonla konuşup bundan daha fazla kazanacağınız bir yer varsa, buyurun gidin” diyormuş. Zeynep, en büyük sıkıntısını “Kimse bizim iş yaptığımızı düşünmüyor, en çok bu hiçe sayılma onurumuzu kırıyor” şeklinde ifade ediyor.

ASGARİ ÜCRETİ ALABİLMEK İÇİN KRİTERLER YERİNE GETİRİLMELİ

Zeynep’in okuldan da arkadaşı Ezgi’yle fabrikanın ücret politikasını konuşuyoruz. Ezgi genelde ay sonu aldıkları paranın asgari ücreti bulduğunu söylüyor ama performans kriterini yakalamak kaydıyla. Fabrikanın çağrı merkezinin çalışanları için belirlediği asgari ücretin 2/3’üne tekabül eden bir kök ücret politikası var. Kök ücreti, asgari ücrete çıkartabilmen için telefonda kalma süren, konuşma sayısı, sorunun çözülüp çözülmemesi gibi tutturman gereken kriterler var. Bu kriterleri tutturamazsan ilk ay asgari ücret alıp, sonraki aya performans borcuyla giriyorsun, yani ikinci ay da asgari ücret alabilmek için hem ikinci ayın kriterlerini yerine getirmek hem de birinci aydan eksik kalan kriterleri tamamlamak zorundasın. Ayrıca bu kriterlerin birçoğunun sağlanmasının çalışanların elinde olmadığını belirtmek gerekir. Örneğin müşteri memnuyetini sağlamak, ustabaşının söylediklerinin müşteride işe yarayıp yaramamasıyla alakalı, eğer işe yaramıyorsa iki ucu birbirine bağlayan çağrı merkezi çalışanının kibarlığı burada yeterli olmuyor. Surata kapanan telefon, çağrı merkezi çalışanına eksi puan olarak geçiyor ama tabii.

‘İZNİM UĞRADIĞIM TACİZE SAVUNMA YAZARAK GEÇİYOR’

Yaşça Ezgi ve Zeynep’den büyük olan Füsun ise, işin taciz boyutunu ele alıyor. Füsun şöyle başlıyor anlatmaya: “Telefonda müşteriyle muhatap olanlar hep kadın. Bunu patronumuz ‘Arkadaşlar iş makineleri yedek parçası yapıp satıyoruz, bunu şantiyelerde kullananların hepsi erkek, kadının olmadığı ortamdan arıyorlar, kadın sesi duymak onlardaki gerginliği alıyor’ diye açıklıyor. Zaten seçilen kişilerin istisnasız kadın olması, bu işin tesadüf olmadığını da gösteriyor. Mesela iki saat önce Gölbaşı’ndaki şantiyeye yolladığımız mobil vincin vantilatör kayışında esneme olmuş. Vinç operatörü aradı, ustabaşına aktardım, sonra tekrar hattı aldığımda konuşma bir türlü bitmedi. Kayıştan mevzu geldi ‘Senin saçın ne renk’ muhabbetine. Sonunda dayanamadım kapattım. Konuşma ‘uygun olmayan bir biçimde sonlandırıldı’ diye kaydedildi. Ben onu savunma verip düzelteceğim. Mesela geçen ay, bunlardan 25 defa falan oldu, 25 savunma yazısı götürdüm. Haftada 1 gün izinim var, onda da tüm taciz mevzularına dair savunma yazdım. Günün gittiğine mi yanayım, tüm taciz vakalarını tekrar hatırlayıp sinirlerimin bozulduğuna mı yanayım, bilemiyorum artık. Amir bana ‘Bu çok olmamış mı?’diyor. ‘Amirim size kaç lazım, sayısı sizi irite ediyor, ben bir de bunları dinliyorum’ dedim. Füsun ayrıca evde ne yaşarsa yaşasın, sevimli bir biçimde konuşmanın, bu ikili duygusal durumun büyük stres yarattığını söylüyor ve “Biz de kavga ediyoruz, bizim de anamız ölüyor ama gelip burada alttan almak, sevimli olmak zorunda kalıyoruz, bu da ruh halimizi bozuyor’ diye ekliyor.

PATRONA GERİ ADIM ATTIRMAYI ÖĞRENDİK

Yazımızı Zeynep’in “Ne yapılmalı” sorusuna verdiği yanıtla bitirelim: “İki hafta önce işçilere, parçanın makinede çok kaldığını, bu boş zamanda depolamaya gidilmesi söylenmiş. İşçiler de karşı çıkmış tabii. Bizim de şöyle bir durumumuz var. İki görüşme arasında geçen bekleme süresi toplam 1 saati geçerse öğlen izninden düşüleceği söylendi. ‘Ne makinede parçanın geçirdiği zaman, ne de telefon geliş süresi bizim elimizde olan bir şey değil ama dinlenmeyi seçmişiz gibi bedel ödetiyorlar’ diyerek topluca iş bıraktık. Üretemeyince ve müşteriler telefonla bize ulaşamayınca patron ertesi gün uygulamayı geri çekti. Biz hem geri adım attırmanın yolunu öğrendik hem de aramalara dönülmemesinin sonuç almadaki etkisi işçilerde ‘bunlar da bir şey yapmıyor’ algısını biraz olsun yıktı. Şimdi bakalım bir sendika çalışmamız var, biz yalap şap iş bırakmayla hak kazandık, sendikayla olsaydık kim bilir neler olurdu. Biraz geç öğrendik ama hayırlısı artık”.

İlgili haberler
GÜNÜN BİLGİSİ: Mobbing nedir?

Bir taciz türü olarak mobbing daha çok çalışma yaşamında karşımıza çıkmaktadır. Kadınların çok sık k...

İşçiyi kırık sandalyede çalıştırmak mobbingdir!

İşçinin uyarmasına rağmen 8 aydır kırık sandalyede çalışmak zorunda bırakılması mobbingdir. Mobbinge...

Plaza masasından bildiriyorum, öğle yemeği hazır!

Bir avuç yemeğin içinde avokadosundan, blueberry’sine, chia’sından keten tohumuna her şey var, maliy...