“Sophia’nın bilgeliği, bilinemeyecek olanın bilgeliğidir. Nedensel olmayan, tekrar edilemeyen, istikrarsız olandır. Hemen şimdi buraya, bu ana aittir.” -Marion Woodman, Dişil Bilgelik
Sevgili hazirun;
Küçücük zannettiğim kızımın birkaç ay önce adet kanamaları başlayınca önce bu duruma sahip çıkmakla “Ama daha olmamalı” diye reddetmek arasında asılı kaldım. Yine de işte tahmin edersiniz, her merak ettiğinde anlatmış, nedenlerini açıklamış ve hazırlıksız olmasın diye elimdeki tüm veriyi onunla paylaşmıştım. Buna rağmen vücudunda dinleyip fark ettiği ya da yaşadığı olağan olmayan her ayrıntıyı sorarak ilerledi. Sonra artık duruma hâkimiyetinin de etkisiyle kendi başının çaresine baktığı ve bana söylemediği bir zaman geldi. Bu göbek bağının inceldiği yerleri de onun benden özgürleşmesi olarak kutlamak istiyorum ama hemen ince bir hüzün bulutu da dâhil oluyor partiye.
Benim konuyla ilgili anılarım oldukça travmatik. En unutamadıklarımdan biri ortaokul ikinci sınıfta, muhtemelen mayıs ya da haziran ayına ait. Öğlenci olduğumu hatırlıyorum. İkinci ders saati boyunca kanamam olmuş muhtemelen, siyah önlüğümün eteği arkadan komple kan olmuş. Teneffüste kalkmaya çalıştığımda fark ettim, fark eder etmez de tekrar çöktüm. Yanımda hiçbir şey yok, kimseye soramayacak ve söyleyemeyecek kadar da utanıyorum. Şimdiki aklım da almıyor ama geri kalan ders saatleri ve teneffüsler boyunca hiç kalkmadan bacaklarımı sıkıp oturduğumu hiç unutamıyorum. Sanki bacaklarımı sıkıp kapatınca akan kanı durdurabilecekmişim gibi duyduğum hiçbir şeyi anlamlandırmadan oturduğum o saatlerde hissettiğim o utancı bana kim öğretti? Sonrası da bulanık. Sırayı temizledim mi, nasıl temizledim, eve nasıl gittim? Bu ayrıntılar gitmiş, kocaman tarihi yapının camlarından sıraya vuran güneşi ve o yapış yapış hissi, bir de neden utandığımı bilmeden utanmamı hatırlıyorum.
Annemle adet görmek hakkında konuştuğumuzu da hatırlamıyorum, ihtimal ki çamaşırlarım batınca al bu bezi koy demiştir. Kadıncağız dört çocukla tarlada ırgatlık yaparken benim durumum bez vermelik bir ayrıntıdan ibaret. Belki değil ama bunların dile getirildiği bir aileden de değil. Olanı olduğu şartlarda değerlendirecek yaşlarda olduğum için bakınca suçlayacak hiç kimseyi bulamıyorum. Belki bu konudaki utancımdan belki tembellikten bilmiyorum, düzenli olarak kesip yıkadığımız bezler de yoktu. Giymediğimiz, başkalarının verdiği penye ve pamuklu kumaştan eşyaları makasla kesip kullanıyorduk. Tabii onların sızdırma güvenliği kumaş cinsine ve kanamanın yoğunluğuna bağlı değiştiği için epey stresli geçerdi ay halim.
BUYURUN SİZE ANTİK PED
Biliyorsunuz bu köşede bir şeylerin tarihçesini yazıyorum. Bu sayıda arkadaşlar kadın pedlerinin tarihine bir bakar mısın dedikleri anda sezgisel olarak içimden şu geçti. Bakacak ne var? Kadınlar bir şekilde oraya bir şey tıkıştırıp bir hafta gözden ırak çözmüşlerdir işlerini. Eski Yunan’da da Mezopotamya’da da Neolitik Çağ’da da teee Paleolitik dönemde de kadın yine kadın. Nasıl kadim bir utançsa işte, ölmek için kaçan köpekler gibi buldukları yosun parçalarıyla, emici yaprak ve talaş parçalarıyla, pamuklarla, koyun yünleriyle, dokumaya başladıkları andan itibaren de kumaşlarla her nerede yaşıyorlarsa ona uygun bir çözüm bulmuşlar. Değişik yaklaşım şekilleri gördüm okurken, kimi toplum bu utancı derinleştirecek ritüeller yaparken kimi toplum bir çeşit doğurganlığı kutlama ayini düzenlemiş. En absürdü Avustralya yerlilerinin kızlara bir utanç kulübesi yapması. Tahtalarla yaptıkları bu kulübede kuma yatırılan bebekler gibi (evet bez yerine kumlama geleneği var sıcak memleketlerde) bir hafta bırakılan kızlar kanlarını toprağa akıtıyorlar, sonrasında da bu kulübe yakılıyor. Kulübeden çıkan kızı da hemen kabilenin erkeklerinden biriyle “sözlüyorlar”. Şimdi bu kadınlık meselelerimizin yüzlerce yıl sürmesini ve “namus” muhabbetinin ne mene kadim bir mesele olduğunu havsalamız alabilir(!)
Yazıyı hazırlarken papirüs bitkisinden yumuşak kumaş ve kağıt elde etmeyle ilgili bir video izledim. Yıllardır papirüsün derslerde yazı yazmak amaçlı kullanıldığını anlatırım da kırk yıl düşünsem aklıma antik bir ped olduğu gelmezdi. Hakeza diğer selüloz ürünleri ve geçtikleri işlemler. Bu buluşlar hakikaten bitmeyen bir ihtiyacın sonucu.
Yaralanmalarda kanamayı durduran geniş yara bantları savaşlarda askeri hemşirelerin başka bir ihtiyacına da yanıt verince pamuktan selüloz pedlere geçilmiş ve 1920’li yıllarda ilk ped fabrikaları kurulmuş. Bunu patentli ticari girişim tarihçesi olarak okuyun lütfen yoksa 19. yüzyılın son çeyreğinde içi pamuktan kâğıt kaplı ped üretimi zaten var.
YAVAŞ BİR DEVRİM
Günümüze gelince artık menstrual kap dediğimiz çoğu silikondan (başka malzemeden üretilen de var) yapılan boşaltılabilen regl kapları kullanılmaya başlandı. Kullanan arkadaşlarımın aktardığı değişik tecrübeler var. Bir kısmı çok memnun kaldıklarını, regl döneminde olduklarını bile unuttuklarını, akıntıyı hissetmediklerini söylerken, bir kısmı hiç kullanışlı bulmadıklarını, boşaltma ve hijyenini sağlama noktasında ekstra mesaiye neden olduğunu, pedi daha pratik bulduklarını söylediler. Benim için de kendime hiç yakın bulmadığım ve hatta denemeye bile kalkmadığım bir yöntem. Bu söylediğim tamamen kişisel bir tercih. Yenilikleri denemeyen bir kalın kafalı olarak nitelenmek istemem yoksa.
Buraya kadar yazdıklarım reglin temel problemiyle ilgiliydi. Yoksa duygu durum değişikliklerinden ağrı ve halsizliğe ve daha pek çok semptoma ve kadınların zaten geride başladıkları iş yaşantılarında konuyla ilgili talepte bulunmayı bırakın, “yokmuş” gibi davranmak zorunda kaldıkları pek çok sıkıntıya da neden oluyor.
Her şeyden sonra, okullarda kadın arkadaşlarımın dolaplarında illa bulunan ilk yardım ürünlerinden biridir ped. Kimse bilmez ama teneffüste bir kız öğrenci yanaşıp “Öğretmenim acaba yanınızda…” diye fısıldadığında ona altı üstü bir ped uzatmak içimdeki bir yaraya her defasında bir kat merhem sürmek gibi gelir. Niye ayıptır, niye değişmesi bu kadar uzun sürdü. Bir oksijenli suyun yanına bir paket ped koymak bu kadar zor olmamalı. Uyuşturucu satar gibi cepten cebe aktarılan bir utanç nesnesi adeta.
Yine de “Neyin var tatlım” diye sorduğumda, “Regl ağrısı öğretmenim” diyen bazı kızlar var ki, bu benim bedenimle ilgili herkesin bilip bilmezlikten geldiği bir gerçek çığlığı gibi yankılanıyor dersliklerde. Derslik, tam da o an bir yavaş devrimin sahnesi oluveriyor.
Görsel: Pixabay
İlgili haberler
Farplas’ın kadın işçileri: ‘İnsanca şartlarda çalı...
İş bırakan, kendini fabrikaya kapatıp işten atılan işçilerin geri alınmasını, sendikal haklarını tal...
Bu fabrikada yok yok: Mesai var ücreti yok! Eşit i...
Kadın işçiler baskı altında mesai ücretlerini alamadan çalışmak zorunda bırakılıyor. Selma’nın çalış...
Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam bizimle mümkün!
Şiddet, kaygı, korku dolu bu hayatlara mecbur değiliz! Yaşamak bu değil! Peki biz ne istiyoruz?
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.