Eylülün ayak sesleri, ebeveynlerin okul harcamalarıyla beraber gümbür gümbür duyuluyor. Bu sesleri en yakından duyanlardan biri de benim. Çocuklarımdan biri yedinci sınıfa geçti, diğeri ise birinci sınıfa başlıyor. Ben de, binlerce diplomalı işsizlerden, daha doğrusu diplomalı ev hanımlarından biriyim. Kimse evde oturmak için okumaz, benim de birçok genç gibi hayallerim elimden kaydı yıldızlara…
Ben ev hanımıyım, eşim de bir fabrikada işçi. Eşim, asgari ücretin üstünde bir maaş almasına rağmen son birkaç ayda alım gücümüz inanılmaz ölçüde düştü. Temel ihtiyaçlar dahi lüks oldu. Çocuklarıma çikolata almamak için onlarla markete girmekten bile kaçınır oldum. Şu an kendi yaşadıklarımı yazsam da birçok kadının sesi olduğumu bilerek yazıyorum. Yalnız olmadığımı biliyorum.
Büyük oğlumun eğitim harcamaları elbette daha fazla. Üstelik, ergenlik çağında olduğu için beğendirmek de ayrı bir dert. Birçok genç gibi marka takıntısı da var. Alacağı her şeyi “Arkadaşlarım beğenir mi? Bunu alsam ne derler?” düşüncesiyle almak istiyor. Bu bizi daha çok zorluyor. En ucuz zincir marketlerde bile bir defter 40 liradan başlıyor. Bunun kalemi, silgisi vs. ile bin lirayı buluyor. Üstelik içinde hiç kitap yok. Güya kitapları devlet veriyor, fakat yine de destek kitaplar almamız gerekiyor. Almamız gereken klasikler de kabarık bir liste oluşturuyor. Bu harcamaların içinde okul kıyafetleri, servis ücretleri, gerektiği yerde özel derslerin, beslenme masraflarının hiçbiri yok. Üstelik gönül istiyor ki marketlerden değil, mahalle esnafından, kırtasiyelerimizden yapalım harcamayı. Gerektiğinde veresiye alabildiğimiz vefalı esnafımızdan…
Küçük oğlum da birinci sınıfın hevesinde, sadece o değil ebeveynleri olarak biz de istiyoruz her şeyi yeni olsun. Küçücük elleriyle yazmaya ilk başladığı harfin kalemi, çantası, kalemliği, beslenme çantası yeni olsun… Neden hep en azla yetinmek, eskiyle avunmak toplumun bir kesimine düşüyor? Neden şükretmeyince nankör atfediliyoruz? Hiç mi sormak, sorgulamak yakışmıyor bize? Neden bizim çocuklarımızın gözü, başka çocukların aldıklarında kalıyor?
Çocuklarımızı nasıl ki dünyaya getirdik, bakmakla yükümlüyüz. Her şeyin en iyisini sağlamakla… Ama düşündüğümüz gibi gitmediyse hayat! İşsiz kaldıysak, yoksullaştıysak ya da enflasyon canavarı bizi de yuttuysa… Ne yapalım, çocuklarımızı devletin yurtlarına mı terk edelim? Ne olurdu Anayasa’da denildiği gibi eğitim parasız olsaydı da bizde her eylül geldiğinde karamsar düşünmek yerine, balkonumuzda sıcak çayımızı içip, güz yağmurlarını seyredip, sanattan edebiyattan konuşsaydık…
İlgili haberler
Dersi bölen tek şey teneffüs zili olmalı, çocuklar...
Türkiye’nin her köşesinde beslenmesi yeterli olmayan okula beslenmesiz gelen binlerce çocuk var. Olm...
Öğretmenleri tezgahtar, öğrencileri müşteri haline...
Devlet bütçesinden patronlara verilen paylar, iş eğitime gelince ne hikmetse olmuyor. Bunun yükünü ç...
‘Her okulda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek’ tal...
Yerel yöneticilere, en alttan en üste sağlık ve eğitimden sorumlu devlet yetkililerine bu sesi duyur...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.