Kız meslek lisesinden manzaralar: O artık gelmeyecek hocam…
Adana’da yoksul ailelerin kız çocuklarının geldiği bir meslek lisesinde öğretmenlik yapan Berrin Hoca anlatıyor: Geçim derdi kız çocuklarının eğitim hakkını nasıl etkiledi?

Son haftalarda, her yer okulların açılacağı müjdeleriyle(!) dolu. Mağazaların vitrinleri, market reyonlarının görüntüleri değişti. Deniz ve tatile dönük ürünler geriye çekildi, yerlerini okul ve kırtasiye malzemeleri aldı. Sadece vitrinler değil, vitrin önünde yapılan konuşmalar da değişti. Yaklaşık bir ay önce, bir çocuğun vitrindeki deniz topunu göstererek “Biz ne zaman denize gideceğiz?” diye babasını zorlamasına tanık olmuştum. Babası, cevap vermeden sessizce durmuştu. Çocuk ısrarla sormaya devam etti ve hiç beklemediğim bir şey söyledi: “Okul başlayınca, öğretmenim yazın ne yaptığımızı soracak ve ben hiçbir şey söyleyemeyeceğim.” Adam bir iç geçirdi önce ve “Okullar bir açılsa da selamete çıksak” deyiverdi sessizce. Koşullar ne kadar olumsuz olsa da insan yine de yeni başlangıçlara umutla bakıyor demek ki. Şimdilerde, o vitrinde okul çantaları sergilenmekte. Aynı çocuk, “Ben bu çantayı istiyorum” dediğinde babası “Tamam” diyebilecek mi acaba?

YOKSULUN DERDİ EĞİTİM DEĞİL GEÇİM

Ekonomik şartlar, öğrencilerin eğitim hayatlarını da belirliyor. Çocukların okul öncesi ve temel eğitimlerini alıp alamamaları, yükseköğretime devam edip edemeyecekleri ailenin ekonomik gücüyle ilgili. Öğretmenlikte geçirdiğim her yıl bana hep şunu gösterdi: Tembel, kafası çalışmayan çocuk yoktur sadece eşit fırsatlara sahip olamayan çocuklar vardır. Zekanın geliştirilebilen bir şey olduğu düşünüldüğünde, zekasını geliştirecek bir ortam içinde bulunamayan çocuklar geriye düşüyor maalesef. Bizdeki gibi sınava dayalı eğitim sisteminde de bu çocuklar, başarısız sayılıp sistemin dışına terk ediliyorlar. Çalıştığım okul, yoksul kız çocuklarının devam ettiği bir meslek lisesi. Her an eğitimin dışında kalma riskini taşıyan ve her an ucuz iş gücü olmaya aday çocuklar. Zaten pek çoğu hem okuyor hem de çalışıyor. Kışın çoğunlukla hafta sonları, yazın ise sürekli tarım ya da tekstil işçiliği yapıyorlar. İşin en şaşırtıcı yanı ise bizim “Hayır, olamaz. Onlar daha çocuk” diye baktığımız bu durumu kanıksamış olmaları. Ya küçüklüklerinden beridir çalıştıkları için ya da çevrelerinde de hep böyle olduğu için garipsemiyorlar. Pek çoğu ve aileleri için okul ya da eğitim bir şey ifade etmiyor. Önemli olan geçinmek. Sorunlarına bir çözüm bulamayınca, daha doğrusu çözüm, bir öğretmen olarak bizim bulabileceğimiz bir şey değilse cevapsız kalıyoruz.

İLK SINAV: OKULA GELEBİLMEK!

Bu yıl da önceki yıllarda olduğu gibi bir yandan yeni başlayanlara “Hoş geldin!” diyeceğiz, bir yandan da eski öğrencilerimizi kontrol edeceğiz. Gelmeyenlerin akıbetini soracağız ve aslında aşina olduğumuz o cevapları alacağız: “O gelmeyecek artık hocam. İşe girdi o, artık çalışacakmış…” Şartlar, bu kız çocukları için hep zordu ancak bugünlerde imkansızlaşıyor maalesef. Zaten, özellikle kız çocuklarının okumasına pek de razı olmayan bir çevrenin içinden çıkıp geliyorlar. Bu duruma ekonomik engeller de eklenince bu çocukların evlerinden, köylerinden çıkabilmeleri onların verdikleri ilk sınav oluyor. Süreç içinde yol parası, okul masrafları, beslenme giderleri de eklenince aileler ilk tasarrufu çocuğu okuldan çekerek yapıyorlar. Bütün bu sorunları bir şekilde aşıp 4 yılını tamamlayan öğrenci ve velilerin beklentisi üniversite oluyor. İşte asıl zor olan da bu. Üniversiteye girmenin, normal bir anadolu lisesi öğrencisi için bile çok zor olduğu bu sistemde bir meslek lisesi öğrencisinin bu sınavı geçmesi neredeyse imkansız. Aynı eğitim süreçlerinden geçmeyen bu öğrencilerden aynı başarıyı beklemek hayal kurmaktır tek kelimeyle.

AİLELERİN ‘BU İLDEKİ ÜNİVERSİTEYİ YAZ’ BASKISI

Bu durumu fırsata çeviren etüt merkezleri hayal tacirliği yapıp bunu da fahiş fiyatlara satma yarışındalar. Hafta sonları, okulda verilen kurslara yol parası sebebiyle gelemeyen bu çocukların bir etüt merkezine yazılmaları mümkün değil. Hadi yazıldı ve sınav sonucunda yeterli bir puan aldı diyelim, ne yazık ki bununla da bitmiyor. Özellikle bu sene, üniversite tercihlerinde belirleyici olan barınma sorunuydu. Öğrenci ve velilerin sevinçleri, hevesleri kursaklarında kaldı. Gerek öğrencilerimden gerekse çevremden tanık olduğum şey, tercihlerin öncelikli olarak yaşanılan ildeki üniversiteden yapılmasıydı. Başka iller tercih dışı bırakıldı, puanı yetmeyen çocuklar da açıkta kaldı. Hal böyle olunca, bu çocukların önüne iki yol çıkıyor: Ya hayallerini gelecek yıla bırakıp yeniden deneyecekler ya da hayallerinden vazgeçip işsizler ordusuna eklenecekler.

GELECEK İÇİN, HEP BİRLİKTE!
Peki, nasıl olacak? Sürekli aynı sıkıntıları yaşamaktan usandık artık. Sorunların birini tüketmeden yenileri ekleniyor. Sadece birkaçını sıraladığımız bu sorunlar aslında çözümün nasıl olması gerektiğini de bize gösteriyor. Bu ülkenin sorunlarının başında eğitim gelmekte ve eğitim anlayışı bu şekilde olduğu sürece listenin birinci sırası olmaya da devam edecek. Sadece öğretmenler, veliler, öğrenciler değil, bu toplumun bir parçası olarak hepimiz “eğitimin herkes için ve eşit koşullarda olmasını” ısrarla istemeliyiz. Eğitim; sadece parası olanın yararlanacağı bir hak değildir, olmamalıdır. Eğitim, parasız ve ulaşılabilir olmalıdır.
Tam da bu noktada, köy okullarının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Koşullar bu kadar denk değilken amacı sadece elemek ve umutları sömürmek olan bu sınav sistemi de terk edilmelidir. Eğitimcisiyle, doktoruyla, mühendisiyle, işçisiyle, genci, yaşlısı, çalışanı, çalışmayanı kısacası toplumun tüm bileşenleri olarak “Parasız, bilimsel, laik ve eşit koşullarda bir eğitim” talebimizi her ortamda ve her şekilde dile getirmeye devam etmeliyiz. Sömürüye dayanmayan bir gelecek inşa etmek istiyorsak sömürüden uzak bir eğitimden başlamalıyız işe. Neden birleşmeyelim, neden çoğalmayalım? Neden bizlere dayatılan haksızlıklara, eşitsizliklere, adaletsizliklere karşı bir güç olmayalım? Bu da aynı şikayetleri dile getiren kalabalık yığınlar olmaktan çıkıp örgütlü bir toplum olmakla mümkün. Bizler birer birer çoğaldıkça, bu korkunç düzenin tuğlaları da birer birer azalacaktır kuşkusuz.


İlgili haberler
Öğretmenleri tezgahtar, öğrencileri müşteri haline...

Devlet bütçesinden patronlara verilen paylar, iş eğitime gelince ne hikmetse olmuyor. Bunun yükünü ç...

Dersi bölen tek şey teneffüs zili olmalı, çocuklar...

Türkiye’nin her köşesinde beslenmesi yeterli olmayan okula beslenmesiz gelen binlerce çocuk var. Olm...

‘Her okulda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek’ tal...

Yerel yöneticilere, en alttan en üste sağlık ve eğitimden sorumlu devlet yetkililerine bu sesi duyur...