İşçi bir anne ve babanın işçi çocuğu olarak size krizin ailemin ve işçi arkadaşlarımın yaşamındaki yansımalarını anlatmak istiyorum.
Bir fabrikada asgari ücretle çalışıyor annem. Faturalar ve mutfak masrafları annemde; babam ve ben ayrı ayrı kredi borcunu, kardeşlerin okul masraflarını karşılamakla yükümlüyüz. Evde iş bölümü gibi ‘borç bölümümüz’ var. Bence pek çok evde de böyle işliyor düzen. Annem suyu elektriği tasarruflu kullanmamız konusunda hep bizi uyarır. Krizden önce eve ayda bir de olsa et girer, fakat tavuk hiç eksik olmazdı. Meyve sebze gayet alınır hatta kimi zaman çürümeye yüz tutardı.Banyo ve kişisel ürünler bittikçe yerine konulurdu. Borç bölümü yaptığımız için kötünün iyisi bir geçimimiz vardı. Annemin çalışma saati 12, dinlenmeye zor vakit buluyor, gelir gelmez uyuyor veya ev işleriyle ilgilenmek zorunda olup bize hiç vakit ayıramıyor. Yani öyle çok gezen, alışveriş yapan bir kadın değil elbette hem vakitten hem ekonomiden dolayı... Ama en azından ara ara akraba ziyaretleri yapar, komşuya elinde bir kilo meyve ile gider, yıllık izninde memleketine gidip kendince tatilini yapardı. Sosyalliği bundan ibaretti. Kişisel harcaması da yazdan yaza yazlık, kıştan kışa varsa ihtiyaç bir ayakkabı bir kazak şeklindeydi. Ancak onu mutlu etmeye de yeten şeylerdi...
KRİZ HEP YOKSULLARIN HANESİNDE
Krizden sonra bunların hepsi daha da lüks oldu. Faturalar için yine tasarruf gündemimizde. Bir süredir mutfakta etin adı anılmıyor, tavuk alma sayısı da düştü. Meyve ve sebzeler aile fertlerinin sayısına göre alınmaya başlandı... Akraba ve komşu ziyaretleri bitti. Kişisel ihtiyaç söz konusu bile değil. Aylık değil haftalık yapar olduk alışverişi onlarda tane işi olduğu için bitiyor. Sonuç; mutsuz bir anne. Hep suçluluk duyuyor, bunu görebiliyorum. Dünyanın tüm yükünü omuzlamış hala yetmediğini düşünüyor. Onun mutsuzluğu tüm evi sarıyor. Böyle büyüyüp yaş almak istemiyorum ve bunun için mücadelenin bir parçası olmayı kendime, emekçi annem ve tüm emekçi kadınlara bir borç biliyorum.Sadece biz değil komşularımız da, iş yerindeki kadınlar da aynı durumlardan muzdarip. Fabrikada yemekhane sırasında bir kadın işçi sesini sırada bekleyen arkadaşlarına duyurmaya çalışıyor. “Burada yediğimiz yemekle evde duruyoruz. Domates alamıyorum eve, AKP’ye oy veren arkadaşlar ne haldeyiz görmüyor musunuz? Kriz zaten hep yoksulların hanesinde!..”
Başka bir kadın ikinci çocuğu yaptığına pişman. Evinde koltuk takımı dahi olmayan, yerde oturan yoksul bir aile bu. Diğer çocuk tek kalmasın, kardeşsiz büyümesin düşüncesi varmış ama şimdi “Nasıl büyüteceğim, nasıl okutacağım bu çocuğu, nasıl bir gelecek vereceğim ben bu şartlarda” diyor.
ÇOK ÇALIŞIYORUZ YİNE DE GEÇİNEMİYORUZ
Ben annemin yüzünü sabah işe giderken ve işten gelirken görebiliyorum. Birlikte yemek yiyemiyor onunla mutluluğumu veya mutsuzluğumu paylaşamıyorum. Biliyorum ki sadece ayın sonunu nasıl getireceğimizi, çocuklarına daha iyi bir geleceği nasıl hazırlayacağını düşünüyor. Kendi hastalıklarını yaşının da getirdiği yorgunluğu hiç mi hiç gözetmeden... Kadınlara özgüvenini yitirtiyor bu düzen. Sırtımızdaki yük çok ağır. Egemen olan sermayeci bir devlet, kan sömürücü patronlar, kadını ev işinin sembolü haline getirmiş erkekler...Bunları neden anlatıyorum? Çünkü çok çalışıyoruz, dinlenemiyoruz, gezip tozamıyoruz, yiyip içemiyoruz. Ancak neden hep fakirleşen biz oluyoruz? Kendi kendimize ağlıyor, sızlanıyoruz. Mutsuzuz, davamız artık ekmek su davası olmaktan çıktı! Hayatımızı, bizi mutlu kılan şeyleri de elimizden alıyorlar. Ailelerle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle geçirebileceğimiz güzel zamanları elimizden alıyorlar.
Patronlar 7/24 fabrika çalıştırıyor her geçen saniye zenginleşiyorlar. Patronlara dur demiyoruz, birlik olmuyoruz. Sermayenin yandaşı devlete dur demiyoruz, sokaklara çıkmıyor, sesimizi duyurmuyoruz. Eminim benim sesimin ulaştığı yerlerde daha kötü durumda olan kardeşlerim, ablalarım, annelerim var. Birbirimizin sesi olalım. Bu kötü gidişe bir son vermek için birliğimizi inşa edelim. Değiştirmek için çaba gösterelim. Çocuklarımıza, kardeşlerimize, birbirimize güzel bir dünya bırakalım. Ve bunu bugünden başlatalım.
İlgili haberler
Ne yoksulluk, ne sömürü, ne şiddet...
Bugün kadınların kendi hayatları üzerinde her türlü şiddetten azade olarak karar verebilme mücadeles...
İki çeşit yemek bile lükse giriyor!
Bu yaşıma kadar birkaç kez kriz gördüm. Ama böylesini ilk defa görüyorum. Şu an ülkemizde ne tarım n...
Kadro aldatmacası mücadeleden başka yol olmadığını...
Kartal Belediyesi’nde sendikalaşma haklarını kazanan ve ‘gerçek bir kadro’ mücadelesi sürdüren taşer...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.