Herhangi bir nedenle yolda kalmış bir belediye otobüsünün yolcuları başka bir otobüse aktarıldığında o otobüste oturan yolcuların çoğunluğu aktarmayla gelen yolculara üvey evlat gözüyle bakar. Sanki o otobüs babalarının malı, sonradan gelenler ise yabancı. Yer vermek, alanı paylaşmak şöyle dursun, üstüne üslük kasılarak oturur, sonradan gelenlere tepeden bakarlar. Aslında dededen, neneden de kalsa, yedi göbek öncesi parsellense de tam anlamıyla evrende, dünyada hiçbir yer birilerine sonsuza kadar ait olamaz. Tesadüfler, binlerce yıl süren göçler, savaşlar sonucu topraklar sahiplenilmiş, sınırlar çekilmiş, duvarlar örülmüştür. Ötesi mi ırkçılık… Ya kendi toprağında aş, iş bulamayanlar, nefes alamayanlar, el kapısına muhtaç olanlar… Konsolosluk kapılarında bekleyenler, bizden gidenler, beyin göçü de çarparsa ırkçılık duvarına…
Anna Seghers’in Transit kitabıyla yolculuğumuz tehlikeli sulara… Sığınmacılık, mültecilik, yabancılar, göçmenlik sorununa. Daha ilk adımda, yine toplu taşıtta kucağında çocuklu, üstelik hamile kadına sırf Suriyeli olduğu için yer vermeyenin görünümü gelir akla. Bir de vize kuyrukları, bunaltıcı evraklar, bitip tükenmeyen ‘ret’ cevapları; oradan oraya savrulmalar… Yol arkadaşımız Seidler, Nazi toplama kamplarından kaçmayı başarmış, kendisini kabul edecek, ülke, yaşayacak yer arayışında bir genç. Seidler, intihar eden yazar Weidel’in bavulunu alır, yazarın eşine ulaşmaya çalışır. Fakat bavul elinde kalakalır. Yaşam dediğin ne kadar mı zor olabilir? Yanıtı başını sokacağı bir kulübesi, onu kabul edecek bir memleketi ve akşamları içecek aşı olmayanda; bir gün fazla yaşamasını vize, oturma izni, transit kağıdına borçlu olanda... Ölümün soğuk nefesini hissederken ensesinde… “Bugün git, yarın gel.” “Olmadı, yine git.” “Eksik evrak, yine git.” “Nereye gidersen git, cehennemin dibine kadar git, yeter ki bizim buralara yaklaşma.” Yaşa yaşayabilirsen cümlelerinin arasında…
Transit, kendi de Nazi kamplarından kaçan yazardan otobiyografik öğeler içerir. Yazar eserde bugün de güncelliğini koruyan göçmenlik, mülteci sorununa değinir. Faşizan baskılar, yalnızlık, umut temalarının da işlendiği bu eser, her durumda ayakta kalmanın, umudun, mücadelenin, teslim olmamanın hikayesidir.
Dipnot: Siyasi iktidar bir yandan sınıf çatışmalarını ve beraberinde ekonomik krizi görünür kılmamak için tüm sınıfları milliyetçilik ideolojisi ile birleştirmeyi hedeflemektedir. Öte yandan mültecileri, sığınmacıları iktidarının devamı ve dış politikasındaki dengeleri için kullanmayı hedeflemektedir. Bundan dolayı bir yandan siyasi iktidarın mülteci sorunu politikasını deşifre etmek öte yandan “Ama onlarda…” ile başlayan cümleler kurmadan insan haklarını savunmak, ırkçılığa karşı mücadeleyi halkların eşitliği düzeyinde yükseltmek her aydının, demokratın, devrimcinin sorumluluğunda olmalıdır.
Görsel: Nebat Bukrek/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Daima
19-22 Aralık 2000’de cezaevlerinde yaşanan katliam, çizer Sena Şat tarafından “Daima” adıyla grafik...
GÜNÜN KİTABI: Sessizin Payı
Nurdan Gürbilek’in kitabı 'Sessizin Payı', kavramlara ve olaylara edebiyatın içinden bakan denemeler...
GÜNÜN KİTABI: 1938-1945 Direnişinden Anılar
Hitler faşizmine karşı direnişin sembol isimlerinden Grete’nin öyküsü...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.