Çerkezköy’den bir işçi kadın anlatıyor: “Günlük 12 saat durmaksızın ayakta çalıştırılıyoruz. Oturmak, çalışma süresi içerisinde su içmek ve tuvalete gitmek yasak! Performans değerlendirmesi tehdidi altında kalıyoruz. Yemekler porsiyon olarak az ve doymayınca tekrar almamız yasak. Bu koşuşturmacada performans sistemi biz işçileri yarış atına çeviriyor.”
Antalya’dan bir gıda işçisi kadın anlatıyor: “Onlar tatile giderlerken bizler ay sonunu düşünüyoruz. Bizler sahada çalışıp önce patronların sonra devletin cebini doldururken bizlerin cepleri her zaman kuruş hesabı yapıyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var onların omuzlarında.”
Antep Ünaldı’da bir konfeksiyon atölyesinde çalışan iki kız kardeş anlatıyor: “İşe yayan gidiyoruz. Günde 12 saat çalışıyoruz. 1 saatlik molamız var. Haftalık 250 lira yevmiye alıyoruz. ‘Sırtına kırbacı yersin’ sözü en çok işittiğimiz söz, lafta da kalmıyor bu. Ezilmenin ne olduğunu işe başlayınca anladım. Bugüne kadar hiç duymadığım hakaretlere, küfürlere ve şiddete maruz kaldım. Regl dönemimde eve gittiğim için ertesi gün dövdüler beni. Bize gelip vurduklarında sesimizi çıkaramıyoruz, ama arkamda duran olsa hakkımı ararım.”
Çalıştıkça tükenen, yine de yetmediğini düşünen deri işçisi bir kadın anlatıyor: “Ben kendimi kadın gibi hissetmiyorum. 38 yaşındayım, yüzüme bakan 55-60 sanır. Hep o kimyasallardan elim, yüzüm kırış kırış. Fabrikadaki o kokular, kimyasallar insanın boğazına ciğerine öyle yapışıyor ki, mesela ben bir kremin, bir parfümün, bir hoş kokunun ya onları bırak, yemek kokusunun ayırdında değilim. Kızım bana geçen sene anneler gününde parfüm almış, hoşuma gitti ama sonra düşündüm, herhalde çocuğa kötü kokuyorum. Anneliğim içimde öyle ezilmiş ki, öyle değilse bile öyleymiş gibi hissedip, içerliyorum.”
2020 Türkiyesi’nde kadın işçiler işte böyle yaşıyor!
Ağır çalışma koşullarına, uzun ve yoğun çalışma saatlerine, baskıya, mobbinge, işsizlikle tehdit edilmeye, tacize, şiddete, bastırılmaya, hakaretlere ve bunlara boyun eğmeye mecbur bırakılıyor.
Ne kadar çalışırsak çalışalım her gün daha da yoksullaşıyoruz, kursağımızdan geçen lokmayı sayıyoruz, market market dolaşıp en ucuzu aramakla ayrıca bir mesai harcıyoruz.
Ne tatil, ne dinlenme, ne huzurla uyuduğumuz bir gece...
Üstelik en temel ihtiyaçların bile karşılanamaz hale geldiği bu kriz ortamında gösterdiğimiz fedakarlıklar derinleşen yoksulluğumuza zerre çözüm olmuyor bile!
En başat gündemimiz ekonomik kriz, yaşam ve çalışma koşullarının ağırlaşması, kadın işsizliği, işyerinde, evde, sokakta artan şiddet.
Bütün bunlarla birlikte son dönemlerde kadınların eşitlik haklarına yönelik pek çok saldırı da var. Kadınların şiddetten korunma hakları, nafaka hakları ellerinden alınmaya çalışılıyor. Boşanmalar engellenmeye çalışılırken, çocukların istismarcılarla evlendirilmesi sürekli gündeme getiriliyor. Kadınlar evde, sokakta, işyerinde “Ölmek İstemiyorum” çığlıkları arasında katlediliyor. Kadın katilleri indirimlerle salıveriliyor.
Siyasetin en tepesindekiler kadınların hayatlarının cehenneme çevrilmesini önleyeceklerine, yangına körükle gidiyorlar. ‘Güçlü aileler sorunlarını kendi içinde çözer’ diyorlar. Kol kırılsın, yen içinde kalsın istiyorlar. ‘Ölmek istemiyorum’ diyen kadınların, ‘Anne ölme’ diye haykıran çocukların sesini duyan yok! Şiddet cenderesinden kurtulmak için uğraşan kadınların önünü açmak bir yana karakoldan savcılığa her yerde engel yaratılıyor. Kadınlar göz göre göre, bizzat devlet eliyle ölüme mahkûm ediliyor!
SAVAŞ DAHA FAZLA YOKSULLUK, DAHA FAZLA ŞİDDET DEMEKTİR!
Krizin yükünü ailenin sırtına bindirenler, Ortadoğu macerasının faturasını da emekçilere kesiyor. ‘Operasyon’ diyerek gizledikleri savaş için milyonlarca dolar harcıyor. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da girişilen her operasyon binlerce insanı yerinden ediyor. Binlercekadın ve çocuk mülteci olmaya itiliyor. En çok göç alan Türkiye’de emekçiler aslanın karnındaki ekmeği kapmak için birbirine düşman ediliyor. İşsizliğe mahkum edilen gençler paralı asker olmaya itiliyor, ölen askerin annesinden ‘Vatan sağolsun’ deyip susması bekleniyor. Tekelci şirketlerin çıkarı ‘milli çıkar’ diye kutsallaştırılıyor.
Oysa savaş ekonomisini en iyi kadınlar biliyor! Savaşın acısını en çok kadınlar hissediyor!
Bu yüzden İran’da, Irak’ta, Lübnan’da yoksulluğa karşı sokağa dökülenlerin en önünde kadınlar var!
Çünkü savaşa alışmak demek yoksulluğu kabul etmektir!
GÜNDEMİMİZ BİRLİĞİMİZ!
Dertleri herkes sıralıyor. Peki çözüm nerede?
Aynı dertleri yaşayanlar olarak çözümü konuşabiliyor muyuz? Yalnızlıktan kurtulabiliyor muyuz? Hepimizin ortak sorunları olan bu sorunlara karşı ortak bir çözüm için yan yana gelebiliyor muyuz?
Sorunlar büyüdükçe, dertler daha fazla içe kapanmayı getiriyor. En yakınımızdakinden bile uzaklaşıyoruz. Aynı sokakta yan yana evlerde yaşıyor, aynı bantta yan yana birimlerde çalışıyor, aynı serviste yan yana koltuklarda oturuyor ama yan yana gelemiyoruz!
Konuşmalıyız! Yan yana gelmek zorundayız…
Eğer sen de “Böyle gitmez” diyorsan, sesini, öfkeni, gücünü seninle aynı dertten muzdarip olanlarla birleştirmelisin.
“Peki ama nasıl?” mı diyorsun?
En yakınındakinden başlayarak!
Evde, mahallede, iş yerinde, okulda birleşmenin, sokakta değiştirmenin yollarını konuşmak, itirazımızı, ihtiyacımızı, birliğimizi tartışmak için bu 8 Mart’ta ev ev, mahalle mahalle, işyeri işyeri, okul okul buluşalım!
“Öf be” dediklerimizi, “İyi ki” diye sevindiklerimizi, “Keşke” diye düşündüklerimizi bir araya getirelim…
Unutmayalım: Savaşa alışmak, krizi yüklenmek, şiddete kader demek, ‘Böyle gelmiş böyle gider’ diyerek olan biteni sineye çekmek insanca yaşamak isteyenler için çıkmaz yoldur!
İşçi kadınların mücadele tarihinin yarattığı 8 Mart, tüm dünya çapında kadınların taleplerini ve mücadelelerini ortaklaştıracağı bir gün!
Dünyanın her yanında kadınlar yan yana gelmeden sorunların çözülmeyeceğini daha iyi biliyor, birlikte mücadele deneyimi biriktiriyor. Aralarında yaratılan sahte bölünmelere karşı, gerçek dertler etrafında birliklerini kurmak için harekete geçiyor.
Kızkardeşlerimize çağrımız var:
“Biz kadınları bölmüşler
Diğer kardeşlerimizden
Öfke zamanı geldi, kadınlar
Bizim zamanımız geldi
Artık gücümüzü bilelim, kadınlar
Binlercemize kendimizi anlatalım
Hadi kendimizi tanıyalım, kadınlar
Birbirimizle konuşalım, birbirimize bakalım”
Kendimizi zorlayalım, kadınlar
Hep birlikte başkaldıralım!”
İlgili haberler
GÜNÜN DİKKATİ: Kadınlar işgücünde neredeyse yok!
Genel-İş Araştırma Dairesinin açıkladığı rapor Türkiye’de kadınların işgücüne katılımının oldukça dü...
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Papatya sırası...
Bugün 8 Mart’mış, kadınların günü müymüş, neymiş, sen git bir demet papatya al, parası daha fazlasın...
GÜNÜN ŞARKISI: İsyan
Mücadeleyle kazandığımız haklarımızın elimizden alınmasına karşı ‘Haklarımız ve hayatlarımızdan vazg...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.