‘Kadınların öldürülmesini sıradanlaştırmayacağız’
Bütün bu acil ve elzem ihtiyaçlarımız şunu gösteriyor ki daha örgütlü bir kadın dayanışmasına ihtiyacımız var ve yeniden “İstanbul Sözleşmesi Bizim, Vazgeçmiyoruz!” demeye...

"Bir kadın ne zaman kendi için ayağa kalksa, planlanmamış bile olsa tüm kadınlar için de ayağa kalkmış olur"

Maya Angelou

Kadının adı yok demişlerdi. Hayatın içinde bütün mücadelelere rağmen halen kadın ve LGBTİ+’lar olarak var olduğumuzu tam olarak ortaya koymuş, hem kadın hem LGBTİ+ olmaktan gelen eşit haklarımızı yeterince kazanmış değiliz. Bizler her gün binbir türlü fiziksel saldırıya uğrarken artık haber değeri kalmamış gibi davranılıyor. Bir kadının öldürülmesi dahi sıradanlaşmış, birkaç satırla haberleşiyor ve sonra unutuluyor.

Kadın ve LGBTİ+’lara yönelik cinayetler öyle arttı ki, artık sadece ailesinin çığlıkları arasında duyulabiliyor. Yaşananların ise sadece bir kısmı basına yansıyor.

Örneğin geçtiğimiz haftalarda boşandığı polis Mustafa Yıldır tarafından katledilen Mervegül Bayer’in annesi kızının gelinliğini ateşe vererek “Bu mesaj Merve'den geldi. ‘Gelinliğimi ortaya koy, arkadaşlarımı topla, çatır çatır yak’ dedi. ‘Her şey onunla başladı’ dedi. Bu gelinlik ‘size mesaj olsun. Kötü iyi olmaz, bir insan değişmez, bunu unutmayın’ diyerek en acı protestoyu ortaya serdi.

Annenin kendisi de bir kadın, öldürülen kızı için feryat ediyor. Peki, feryadını kaçımız duyuyoruz?

Şimdi Merve bizi seyrediyor. Coğrafyamızın gerçekliğine bir yenisi daha ekleniyor. Birinin acısının başkasının dünyasını etkileyebilmesinin şoku evrenseldir, herkes hissedebilir. Merve’ye ne cevap vereceğiz?

Acılı anne Hatice Kurt’un burada acısını miras alacağız elbette. Binlerce annenin ve yaşamdan koparılan kadının mirasının takipçisi olmayı başarmalıyız. Serptiği tohumu da sahipleneceğiz. O tohumları eksek, doğru kelimeleri söylesek çiçek açacaklar, her şey güzel olacak. İşte o tohumları ekmek gerçekten ciddi bir emek.

O tohumlar aynı zamanda bir kopuşu anlatıyor bize; yükselen, keskinleşen bir sesle. Hatice teyzenin sesi bir kopuştur. O kopuş, tarihte bir andır. Mahallemizdeki, sokaktaki, hayatlarımızdaki sorunlara karşı bam teli sesidir. Bam teli dokunaklıdır çünkü.

O bam teli çok şey anlatıyor. Yakalım o gelinlikleri, kadın gücü dediğimiz tutkuyu büyütelim.

Nasıl mı? Bağları kopararak!

Tüm bağlar her zaman yapıcı veya olumlu değildir. Sadece ailemiz ile olan bağ veya başka bir kişiye değil de bir fikre bağımız olabilir. O kişiye bağlanmış olabilirsiniz, maddi olarak bağlı olabilirsiniz, değişeceğini söylediği için o kişiye inanıyor olabilirsiniz. Oluşturulan bu bağlar bizimle ilgilidir.

Hayat hikâyelerimiz çok elbette. Hepsi iç içe geçmiş, ama tüm hikâyeler aynı yazılmamalı. Birbirini tanımayan binlerce kadının hayat hikâyesinin sonu ortak oluyor: Birileri tarafından öldürülmek. Hikâyeler ve isimler... Devasa bir anıt orada duruyor.

İSMİ BİLE BİLİNMEYEN KADINLAR İÇİN…

Bunlardan bir tanesi “İsmi bilinmiyor.” Haber şu şekilde geçiyor: ‘’Genç Kadın Başına Silah Vurularak Öldürüldü!”

İsmi bilinmiyor…

Bir başka kadın, eski erkek eşi tarafından 8 kurşunla öldürülüyor. Mahkemeler ağır tahrikten ceza indirimine gidiyor. Erkek katile verilen ceza indirimi aslında bütün kadınlara verilen ek bir ceza oluyor. Katil, mahkemede “Sevdiğim için öldürdüm” diyor ve bunu da yüce bir sevgi olarak gösteriyor. Bu savunma tarzı, toplumda ve yargıda çok doğal karşılanıyor.

Birçok kadının cenazesine ulaşılamıyor. Gözaltında kaybedilen kadınlar var. Öldürülüp, nereye atıldıkları bilinmiyor. Kadınlar başta eşleri, sevgilisi olduğu erkekler olmak üzere aile bireyleri tarafından öldürülüyor. 2024 yılına yeni girmişken öldürülen kadın sayısı kayıtlarda 80’i göstermektedir. Bunlar adliyelere yansımış rakamlar. Gerçek rakamların bunun üstünde olduğunu biliyoruz.

DEVLET NEREDE?

Devlet; kadın cinayetlerini durduracak hukuki ve toplumsal düzenlemeler gibi ciddiye alınabilir hiçbir önlem almıyor, çözüm üretmiyor. Özellikle “İstanbul Sözleşmesi”nden çekilerek ölümlere davetiye çıkarttı. Kadına yönelik şiddete karşı en kapsamlı sözleşmelerden olan İstanbul Sözleşmesi’nden imzaların çekilmesi, kadınların hayatlarını erkeklerin ve devletin ellerine bırakmaktır.

Kadınlar arasında psikolojik ve toplumsal birliğin güçlendirilmesi, gönüllü destekleyici faaliyetlere kadınların aktif bir şekilde dahil edilmelerinin mutlak bir şekilde sağlanması gerekiyor. Sığınma evleri, güvenlik planı, sağlık taramaları ve daha birçok alanda çok şeyin yapılması gerekiyor.

Bütün bu acil ve elzem ihtiyaçlarımız şunu gösteriyor ki daha örgütlü bir kadın dayanışmasına ihtiyacımız var ve yeniden “İstanbul Sözleşmesi Bizim, Vazgeçmiyoruz!” demeye.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül