İstanbul Fatih’te katledilen İkbal ve Ayşenur katledilen ne ilk kadınlardı maalesef ne de son oldu. İkbal ve Ayşenur’un öldürülmesinin ardından on gün geçti ve on gün içinde on beş kadın kocası, babası veya tanıdığı herhangi bir erkek tarafından katledildi. İkbal ve Ayşenur’un ardından artan kadın cinayetleri ile ilgili çevremde birçok kadınla konuştum. Ölüm haberlerinin artık bize normal geldiğini fark ettim. Ancak vahşetin artması bizleri etkilemiş olacak ki kadın cinayetleri tekrar konuşulmaya başlandı.
Fakültenin bahçesinde otururken birbirimize tavsiye verirken bulduk kendimizi.
“Takip edildiğini anladığın an çığlık at”
“Biber gazı şurada satılıyor, ben denk gelirsem sana alırım”
“Küçük bıçaklar var avcunun içine sığacak kadar aslında onlardan almamız lazım”
Kadınlar bir yerden bir yere giderken oraya sağ salim gidebilmenin hayalini kuruyor oldu. Okuldan geç çıkmışsak eve veya yurda gidene kadar telefonla konuşuyor, canlı konum atıyor veya yanımıza bir arkadaşımızı alıyoruz. Ne kampüste ne sokaklarda ne de evimizde güvende hissetmiyoruz.
Anadolu Üniversitesinde de kadınlar eylemlerde bir araya geldi, öfkelerini kustular ancak bununla kalsın istemediler. Fark ettiğimiz şey kadınların artık örgütlü bir mücadelenin parçası olmak isteyişleriydi.
Osmangazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi önünde açtığımız Ekmek ve Gül stantlarının ardından bir tanışma toplantısı düzenledik. Üniversiteli genç kadınların bir buluşmasıydı. Toplantıda kadın cinayetlerinin neden politik olduğunu, Eskişehirli kadınların ne gibi sorunlarla karşılaştığını ve karşılaştığımız sorunlar karşısında neler yapabileceğimizi konuştuk. Birçok sorun ve önerilerin ardından varılan sonuç örgütlü bir mücadelenin artık gereklilik olduğuydu. Hepimiz ayrı ayrı, aynı sorunları yaşıyoruz ancak değiştirmek için en yankımızdakinin elini tutmaya çekiniyoruz. Oysaki hepimiz okuyabilmek için yarı zamanlı işlerde çalışırken aynı zamanda eşit ve özgürce yaşamak isteyen genç kadınlarız. İş, okul, yurt (ev, apart..) üçgenine sıkıştırılmış, bulunduğumuz her alanda ya sözlü ya da fiziksel tacize uğramış, kadın olduğumuz için bedenimiz üzerinden cinsiyetçi espriler yapılmış, aşağılanmışız.
Tek başımıza kavga etmemiz ise pek de bir şeyi değiştirmiyor. Kafamızı hangi yöne çevirsek kadınları “femme fatale” gibi gören insanlarla karşılaşıyoruz. Özellikle rap kültüründe kadınlar cinsellikle ilişkili konularda “kötü” ve “kirli” olarak tanımlanıyor ve bu şarkıları sokakta yürürken dahi duyuyoruz. Örneğin: “Gelin olmak ister misin? dedim yatağıma girdiler” diyen Velet adlı rapçinin bu şarkısı on milyon kez dinlenilmiş. Norm Ender’in Eksik Etek şarkısı yirmi yedi milyon kez dinlenilmiş ve “Eksik etek bunu herkes duysun, Babana da söyle sana koca bulsun” diyor. Buraya yazmayacağım, merak eden sözlerini açıp bakabilir. Başından sonuna kadar cinsiyetçi ifadelerle dolu bir rap şarkısı.
Kadınları yalnızca bir cinsel obje olarak gören, popüler kültürden, geleneksel kültürden de beslenen bu sistemin karşısında kadınların bir araya gelmekten başka çaresi yok. Geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanlığı’nın “Normal Doğum Eylem Kapsamı”nda hazırladığı videoda sezaryen doğum yapan kadınları başarısız olarak göstermişlerdi. Bugün ise “Etkili Öğretmenlik için Dış Görünüm ve Giyim Kodları” dersleri adı altında kadın öğretmenlere “geçerli” olması istenen kadın giyimini öğretmek istiyorlar. Ancak tüm bunların karşısında görüyoruz ki kadınları diline, dinine, giydiği kıyafete göre ayırmaya çalışan, yıllarca kadın düşmanlığını körükleyen zihniyete karşı; kadınlar birbirine güveniyor ve birbirinden güç alıyorlar. Bugün küçük bir kız çocuğu gördüğümüzde onun için endişelenmek değil ona eşit, özgür güvenli bir gelecek bırakmak istiyoruz.
“Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün” demiş Nezihe Bükülmez. İtiraz etmeden, karşı koymadan değiştiremeyeceğimizi biliyoruz. Öyleyse daha çok yan yana gelmeli ve kadınların geçmişte neler kazandıklarını, nasıl kazandıklarını daha çok tartışmalıyız. Örneğin bugün yasal olarak hakkımız olan kürtajın fiilen yasak olduğunu biliyoruz.
Ancak eşit, sömürüsüz bir dünya sözümüz ne bir hayal ne de bir rüya. Öğrenmemiz gereken bir tarih ve deneyimlerinden faydalanmamız gereken bir birikim var.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Bi karışmadığınız sutyenimiz kalmıştı!
Kadın işçilerin, sutyenlerine kadar karışan Salcomp patronlarına da böyle önerilerin ortaya atılmama...
Godot gelmeyecek, biz de beklemeyeceğiz
‘Bugün kadın işçi ve emekçilere de düşen kendi hayatlarında bir izleyici değil bir oyuncu olmak. Kur...
Cinsel şiddet destek sistemi nerede?
Cinsel şiddete maruz bırakılan kişiler ne yapmalı? Nerelere, nasıl başvurabilir? Kimlerden destek al...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.