![](/storage/images/sZp5XQhigvF9ZWMzxkWddV42XEYPHzdUgFf0gFFN.jpeg)
Birinci Dünya Savaşı sonrası Kopenhag'da savaş ve yoksulluğun kıskacında kadınların yaşadığı çaresizliği, hem bireysel hem de toplumsal tabanıyla ele alan film, ''The Girl With The Needle'' (Şişli Kız) şu sıralar Mubi’de gösterimde. Oscar adayı olan film, aynı zamanda gerçek bir hikayeye dayanıyor.
Karoline, savaş için askerlere üniforma diken bir fabrika işçisidir. Kirasını ödeyemediği için evinden ayrılmak zorunda kalan ve daha kötü koşullarda barınmaya başlayan Karoline, savaştaki kocasından yaklaşık bir yıldır haber alamamaktadır.
Kocası Peter'ın ölüm belgesi olmadığı için patronu tarafından yapılan dul yardımından da yararlanamayan Karoline, patronu ile yakınlaşıp hamile kalır. Savaştan yüzü parçalanmış halde dönen eşi Peter ile karşılaşan Karoline, ondan haber alamadığı için hayatında artık başka birinin olduğunu, hayatına onunla devam etmek istediğini söyleyip eşini evden kovar.
Patronu ile evlenmek üzereyken Karoline'ın bebeği patronun annesi tarafından istenmez ve oğlunun Karoline ile evlenmesi halinde oğlunu, gelirinden mahrum bırakacağını söyler. Böylelikle Karoline, karnındaki bebeği ile tek başına yaşam mücadelesinin içinde kalır. İşine de son verilen Karoline, gebeliğini sonlandırmak için eline bir şiş alıp hamama gider.
SUYUN İÇİNDEN ATILAN ÇIĞLIK
Kuşkusuz filmin pek çok çarpıcı noktası var. Bu noktalardan biri Karoline'ın gebeliğine kendi kendine son vermeye çalıştığı sahne. Hamamda, umuma açık bir yerde elinde bir şiş ile bu duruma son vermeye çalışan Karoline'ın çektiği acıyı izlerken suyun altında bastırmaya çalıştığı çığlığını aslında sesli bir şekilde atmak istediğine şahit oluyoruz. Karoline tek başına, kimsenin olmadığı bir alanda bu duruma son vermeyi tercih etmiyor. Duyulacağı, görüleceği bir alanda, onlarca kadının içinde gebeliğine son vermeye çalışırken aslında yaşamını da korumak, hayata devam edebilmek istediğini anlıyoruz. İşte bu yüzden tek başına değil, onlarca kadının içinde yapıyor bunu.
Bu sırada Dagmar ile tanışıyor ve Dagmar ona ücret karşılığında bebeğini alabileceğini, onun sağlıklı bir aile ortamında büyüyeceğini söylüyor. Karoline savaş sonrası çocuk sahibi olamayacak olan ve bu yüzden onunla bebeğini büyütmek isteyen eski eşi Peter'ın bebeği birlikte büyütme bu teklifini de reddedip Dagmar'a bebeği teslim ediyor. Dagmar'ın istediği ücreti denkleştiremeyen Karoline, Dagmar'ın yanında çaresiz kadınların bebeklerine gelecek imkanı sunduğunu düşünerek çalışmaya başlıyor.
‘ÇARESİZLİK’ UMUT TÜCCARLIĞININ SERMAYESİ
Dagmar, bölgede yoksul, çocuğuna bakamayacak, onlara bir gelecek vadedemeyen tüm kadınların çaresizliğinden faydalanıp para karşılığı bebeklerin statüsü yüksek ailelere verileceğini söyleyerek umut tüccarlığı yapıyor. Karoline başlangıçta kaderlerine terk edilen bebeklere gelecek sunulduğunu düşünse de korkunç gerçek ile yüzleşiyor.
Çocuklarını daha iyi şartlarda yaşatmak için yoksulluk içindeyken bile bir bedel ödemeyi göze alan kadınları, Dagmar yıllarca suistimal ediyor. Dagmar alt tabakadan bir kadın olsa da onun ekonomik olarak sıkıntı çekmediğini görüyoruz. Zaten kendisi de bunu daha sonra çıkartıldığı mahkemede dile getiriyor. Dagmar mahkemede yaptığı savunmada kadınlara bulundukları bu karanlık dünyada umut vadettiğini, "en doğru olanı" yaptığını dile getiriyor. Dagmar, sistemin vicdansızlığı içinden büyük bir rol çalarak kadınlara, onları hayata tutunacak kadar merhamet bırakıyor.
SAVAŞIN PARÇALADIKLARI
Öte yandan Peter'ın savaş sonrası yaşadığı ruhsal çöküntü de filmde yan hikaye olarak yer alıyor. Peter savaşın bitmesiyle Karoline'a döndüğünde savaşın yarattığı yıkımın hem yüzüne hem de ruhuna yansıdığını görüyoruz. Yüzündeki doku kaybı nedeni ile gösterilerde ''ucube'' olarak sergilenen, saygınlığı savaş tarafından elinden alınmış, uyuşturucu kullanarak hayata tutunmaya çalışan bir karakterin hikayesine de ortak oluyoruz.
Siyah beyaz anlatı ile Şişli Kız, savaşın kalıntıları içinde yoksulluk girdabında savrulan kadınların en temel haklardan nasıl yoksun bırakıldığını gözler önüne seriyor. Kadınların yaşadığı çaresizliğin, ahlak ve vicdan düzleminde ele alındığı filmi izlerken aradan geçen yüzyıla rağmen bugün karşı karşıya olduğumuz tablo ile olan benzerlik de dikkat çekiyor. Çok değil daha birkaç ay önce sağlıkta özelleştirmenin en uç sonuçlarından biriyle yüz yüze kalmış; yenidoğan bebeklerin daha çok kâr için nasıl hayattan koparıldığını öğrenmiştik. Bugün hâlâ kadınlar kürtaj hakkına da, doğum kontrol yöntemlerine erişmede de türlü zorluklarla karşı karşıya kalıyor. İşte bu nedenlerle öncelikli bir hizmet olması gereken konuların başında gelen ana-çocuk sağlığına ilişkin düzenlemelerin bulunmadığı bir toplumun nasıl çürüyeceğini ele alarak bu hizmetlerin hak çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor.
Görsel: Film afişi
İlgili haberler
GÜNÜN FİLMİ: Bir Ayrılık (A Separation)
İran Yönetmen Asgar Farhadi’nin 2011 yapımı filmi olan Bir Ayrılık, Boşanmış bir orta sınıf İranlı ç...
GÜNÜN FİLMİ: Antonia’nın Yazgısı (Antonia’s Line)
Antonia'nın Yazgısı 1995 tarihli Hollanda yapımı bir filmdir. Marleen Gorris tarafından yazılmış ve...
GÜNÜN FİLMİ: Marion hep 13 yaşında
Paris’in Essonne bölgesinde, 13 Şubat 2013’te, tacize uğrayan 13 yaşındaki Marion Fraisse intihar ed...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.