1960’lı yılların sonunda Ford Motor Company’nın Dagenham kentinde bulunan fabrikasında bir hareketlilik baş gösterdi. Bu hareketlilik koltuk kılıfları diken makineci 187 kadının taleplerini daha yüksek sesle söylemesinin hareketliliğiydi.
Bu 187 kadın, vasıfsız işçiler olarak görülüyordu. Bu yüzden de daha düşük ücret alıyorlardı. Bunu kabul etmeyen kadınlar Haziran 1968’de greve çıktılar. 187 kadının grevi koca bir fabrikada üretimin durmasına neden oldu. Çünkü koltuk kılıflarını dikecek onlardan başka kimse yoktu. Kadınlar üç haftalık grevlerinin sonunda kazanım elde ettiler. Bu kazanım grevden iki sene sonra İngiltere’de Eşit Ücret Yasası’nın Kraliyet tarafından onay almasını da sağladı. İşte tüm bu mücadeleyi bize Made in Dagenham filminde, bazen eski görüntüleri de kullanarak anlatıyorlar. Filmin vizyon tarihi eski olsa da bugün de kazanım örneklerinden biri olarak önemini koruyan Ford işçisi kadınların grevi bu filmle hafızalarımızda taze kalıyor.
MÜCADELE SÜRÜYOR
“Eşit işe eşit ücret” için mücadele eden kadınlar bir yandan da kendi hayatlarındaki gelişmelerle mücadele ediyor. Makineci olarak çalışan kadınların birçoğunun eşi de aynı fabrikada üretimde çalışıyor. Üretimin durması, onların da çalışmadığı ve faturaların, ev masrafının arttığı bir tabloyu ortaya çıkarıyor.
57 sene önce Ford’da çalışan makineci kadınların yaşadıklarını bugün de birçok işçi mücadelesinde görüyoruz. Polonez işçileri aylarca sendikal hakları için mücadele ederken engellemelerle çokça karşılaştı. Aylar sonra mücadeleyi kazandılar, haklarını aldılar ve Polonez’e sendika girdi. Metal işçileri daha yüksek zam talebiyle, Cumhurbaşkanlığının yasak kararın rağmen greve çıktı. Yüzde 60-70 bandında ücret zamlarını aldılar, ortalama ücretleri yükselttiler. Tüm engellere rağmen greve çıkan, mücadele eden işçiler kazanımlarla yollarına devam ediyor, Ford’da çalışan makineci kadınlar gibi.
SENİN DERDİN, BENİM DERDİM
Film bir yanıyla da o dönem yaşayan kadın işçilerin hayatına da ışık tutuyor. Kafalarının içinde onlarca sorunla oturdukları makinelerinin başında eğlenmeyi de, gülmeyi de biliyorlar. Üstelik her biri, birbirinin derdini de dert ediniyor kendine. Bu birliktelik greve çıkma kararının da hızlıca alınmasını sağlıyor. Oylamada tereddüt etmiyor hiçbiri. Hele de söz konusu olan eşit işe eşit ücret talebiyse akıllarında soru işareti dahi oluşmuyor. Tüm bu duyguları o anın içindeymiş gibi hissedebiliyoruz.
Bu his bana Polonez işçilerinin yılbaşında Çatalca Adliyesi önünde verdikleri röportajı hatırlattı. Günlerce adliye önünde sabahladılar, sandalye üstünde geçirdiler günlerini. Gittikleri her yerde polis engeliyle karşılaştılar. Tüm bu yaşananlar karşısında Polonez işçisi Yasemin “Sendikaya iyi ki de girmişim. Girmesem bir köle olarak çalışmaya devam edecektim. Boyun eğecektik, aynı işe devam edecektik. Olan bize olacaktı” diyerek anlatmıştı mücadelesini. Rita’nın sendika salonundaki konuşmasını izlerken hatırlıyorum bu sözleri.
Makineci kadınlar, eşlerinin desteğinin olmaması, kadınların istihdamda geri planda görülmesi gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldılar. Hayalleri ile hakları arasında bir tercih yapması istendi kiminden. Kimi evliliğini sorguladı, kimi çocukları ile vakit geçiremedi. Bugünden bakınca aylar süren direnişlerin yanında üç hafta az geliyor belki bize. Ancak o günün koşullarında bu üç hafta büyük kazanımlar elde etmelerini sağladı: Eşit işe, eşit ücret.
GREVLE TEMAS DEĞİŞTİRİYOR
Filmde Ford işçisi kadınların eylemlerini izlerken aynı anda birden çok rolü olan kadınları da görüyoruz. İşçi, veli, anne, eş, sendikalı, sendikacı ve daha nicesi... Hayatları birbirinden farklı olsa dahi kadın olmanın ortaklığında buluşan kadınları izliyoruz ekran başında. Her birinin bulunduğu konuma, içinde olduğu hayata rağmen bir haliyle kadınlarla yan yana duracak adımlar attığını da görüyoruz. Tabi bu adımlar daha duygusal ve sadece kadın olmak mesajı ile veriliyor bazı yerlerde. Kadınlar yan yana geldiğinde makyaj, elbiseler, dergiler gibi şeyler konuşuyor gibi gösteriliyor bir de. Oysa Ford’da çalışan bir yöneticinin eşi olan Lisa’nın grevin öncülerinden Rita’ya “Tarih kitaplarını okurken tarih yazan insanların neler hissettiğini merak ederdim. İşte sen bunu bana anlatacaksın” sözleri kadınların neler konuştuğunu, kadınların hayatının nasıl olduğunu özetleyen bir cümle olarak dökülüyor dilinden.
Dakikalar akıp giderken olaylar gelişmeye başlıyor. Fabrikaları geziyor kadınlar, grevleri anlatıyorlar. Sonrasında eve gidip eşleri ile sorunlar yaşıyorlar. Hali hazırda yapması gereken şeyleri matah bir şeymiş gibi anlatıyor Eddie, Rita’ya ya da Connie, eşi George’un yaşadığı travmalarla ettiği mücadele ve kendi mücadelesi arasında kalıyor. Lisa tüm bilgisine donanımına rağmen yok sayılıyor eşi tarafından. Ancak kadınlar kendilerine bir çıkış yolu ararken grevle temas ediyorlar bir şekilde. Greve en küçük katkı bile onları bir adım öteye taşıyor. Sonunda da kazanımla beraber yenilenmiş bir şekilde dönüyorlar hayatlarına. Made in Dagenham’ı izlerken çıkaracağımız en önemli sonuçlardan biri de budur diye düşünüyorum.
Fotoğraf: Film fragmanından ekran alıntısı
İlgili haberler
Kaynak Tekniği'nde işçiler grevde!
Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu Kaynak Tekniği’nde yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde...
Şiddet mağdurlarına destek veren işçiler grev oyla...
İngiltere'de şiddet mağdurlarına destek sunan Solace Women's Aid'de çalışan işçiler, olası işten atm...
BORKAD’dan Temel Conta işçilerine ziyaret | 'Grevi...
Bornova Kadın Dayanışma Derneği ve Ekmek ve Gül’den kadınlar kararlılıkla grevlerini sürdüren Temel...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.