Bir distopyanın içinde miyiz? | Fahrenheit 451 ve Çalınan Dikkat
'Dikkat sadece kişisel bir yetenek değil; aynı zamanda bir toplumu ayakta tutan temel güçlerden biri.'

Geçtiğimiz ay kitap kulübümüzde Fahrenheit 451’i tartışıyorduk. Ray Bradbury'nin distopik dünyası üzerine düşünürken aynı dönemde kişisel olarak okumakta olduğum “Çalınan Dikkat” ile arasında şaşırtıcı benzerlikler fark ettim. Biri edebi bir kurgu, diğeri bilimsel bir inceleme olsa da ikisinin de insanın düşünme ve hissetme biçiminin nasıl köreltildiğine dair ortak bir derdi vardı. Bu yazı, o farkındalığın ve kafamda çakılan “Acaba biz de bir distopyanın içinde miyiz?” sorusunun bir sonucu olarak ortaya çıktı.

KİTAPLARIN YASAKLANDIĞI BİR DÜNYA

Bradbury’nin distopyasında insanlar mutsuzdur. İnsanlar ekranlarla çevrilmiş; doğayla, birbirleriyle ve kendileriyle olan bağlarını kaybetmiş; derin düşünceden uzaklaşmıştır. Uyuyabilmek için ilaçlara, rahatlayabilmek için hız ve şiddete başvurmaktadırlar. Kitaplar ise tüm bu düzene tehdit olarak görülmektedir. Çünkü kitaplar düşünmeyi, sorgulamayı, empati kurmayı teşvik eder.

En çarpıcısı, bu kitap yasaklarının tepeden inme bir zorbalıkla değil; halkın kendi rızasıyla başlamasıdır. İnsanlar düşünmenin yarattığı rahatsızlıktan kaçmak için kitaplardan uzaklaşmıştır. Bilgi özetlerin özeti haline getirilmiş, anlam kaybolmuş, içerik yüzeyselleşmiştir. Sonunda kitaplar tamamen yasaklanmış, onları gizlice saklayanlar ihbar edilmiştir. Toplumun baskın duygusu, sessiz bir boşluk ve sahte bir huzurdur.

DİKKATİN KAYBI

Johann Hari’nin “Çalınan Dikkat” kitabı ise bugünün dünyasında dikkatimizi nasıl sistematik şekilde kaybettiğimizi anlatıyor. Sosyal medya, bildirimler, hız kültürü ve sürekli değişen içerikler odaklanmamıza izin vermeyen bir zihinsel ortam yaratıyor. Hari’ye göre bu durum, bireysel bir eksiklik değil; sistemsel bir sorun.

Uyaranlarla dolu bu düzende zihin sürekli tetikte, insanlar yorgun, sabırsız, huzursuz ve yalnız. Kitap okuyamamak, derin düşünememek ve empati kuramamak yalnızca kişisel kayıplar değil; toplumsal olarak da büyük bir soruna işaret ediyor. Çünkü dikkat becerisi olmadan demokrasi işlemez, küresel sorunlara odaklanmak mümkün olmaz.

Hari, bu dikkat krizinin temelinde “gözetim kapitalizmi” olduğunu söylüyor. Platformlar, kullanıcıların zaaflarını öğrenerek onları bağımlı hale getiriyor. Tıpkı Fahrenheit 451’de ekranların insanları teslim aldığı gibi bugün de ekranlara tutsak yaşıyoruz. Fakat bu kez yasak yok; aksine, her şey sonsuz özgürlük görüntüsüyle paketlenmiş.

İKİ KİTAP, TEK GERÇEK

“Fahrenheit 451” kurgusal bir distopya, “Çalınan Dikkat” ise gerçek verilerle örülmüş bir analiz. Ama ortak noktaları; insanı düşünceden, empati kurmaktan ve gerçeklikten uzaklaştıran bir sistemle karşı karşıya olmamız. Bradbury’nin hayal ettiği karanlık gelecek, günümüzde sosyal medya algoritmaları, zihin kirliliği ve dikkat dağınıklığıyla neredeyse birebir yaşanıyor.

UMUT NEREDE?

Her iki kitapta da karanlık bir tablo çizilse de çözüme dair bir umutsuzluk yok. Bradbury’nin romanında kitapları ezberleyen bir grup insan, geleceğe bir parça bilgi taşıyabilmek için direnenler vardı. Hari ise kolektif mücadeleye işaret ediyor. Dikkatin yalnızca bireysel çabayla değil, politik ve toplumsal bilinçle korunabileceğini vurguluyor.

Eğer gerçekten bir distopyanın içinde yaşıyorsak hâlâ çıkış yolumuz var: Kitaplara sarılmak, düşünmeye devam etmek ve birbirimizle teması yeniden kurmak. Çünkü dikkat sadece kişisel bir yetenek değil; aynı zamanda bir toplumu ayakta tutan temel güçlerden biri.

Fotoğraf: Monstera Production/ Pexels

İlgili haberler
'Giderlerse gitsinler' demek bu kadar kolay mı?

Nebat Bukrek’in yeni romanı Yılmaz’ın karakterlerin yaşanmışlıkları ifade ettiğini, yanı başımızdan...

Bir kitap: Alçakgönüllü Bir Öneri

Bu bir uyarı, çok zorlu bir yolculuk. İki güçlü elin boğazımızı sıkma, soluksuz kalma; dipsiz kuyula...

Bir Kitap: Afrodit Buhurdanında Bir Kadın

Biter mi memlekette iş kazaları; yoksullar için çile, kadınlar için taciz tükenir mi? Kocası iş kaza...