'Giderlerse gitsinler' demek bu kadar kolay mı?
Nebat Bukrek’in yeni romanı Yılmaz’ın karakterlerin yaşanmışlıkları ifade ettiğini, yanı başımızdan bildiğimiz gerçeklikleri yansıttığını söylemeye gerek bile yok.

“İnsan sadece insanlarla duygusal bağ kurmaz. Yaşadığı mekanın, fiziki çevrenin de insan üzerinde özel bir yeri vardır. ‘Giderlerse gitsinler’ demek bu kadar kolay mı?”

Nebat Bukrek, “Gündemlerin hızla değiştiği, her şeyin ışık hızıyla tüketildiği zamanlardan geçiyoruz” diyerek son yıllarda yaşanılanların hatırlanmasını istediği için yazıyor Yılmaz’ı. Roman bir ailenin yaşantısına dair genel bir bakış sunarken karakterlerin kaygılarına, beklentilerine, taleplerine de değiniyor.

KENDİNİ UNUTMAK

Kitabın büyük bir kısmı Almanya’da doktorluk yapma kararı alan Yılmaz ve ailedeki bütün yükü omuzlarına alan annesi Nehir arasındaki diyaloglarla geçiyor. Nehir, hem evdeki iki oğlunun sorumluluğunu hem yurt dışına çıkan oğlunun sorumluluğunu sırtlanarak kendini unutan, evdeki her türlü ihtiyaç için kendi hayallerinden vazgeçen bir kadın. Köyde öğretmenlik yaparken İstanbul’a atanan bir öğretmenle evlenme kararı alıyor. Bu kararının arkası ise cesur bir hayale yaslı: Yeniden sınava girip gazeteci olmak. Ancak evlilik sandığı gibi hayallerine kavuşmasını sağlamıyor. Eşi Şadan’ ın “Üniversiteye yazıldın, tamam dedim ancak yarışmalar, yazmalar...” diyerek Nehir’in ideallerinin önüne geçmesiyle birlikte hayatının akışı Nehir’in hiç de istemeyeceği bir şekilde ilerliyor. Öyle ki yıllar geçtiğinde kendini tanıyamıyor; ne zaman cesaretinin kırıldığını, ne zaman kendinden vazgeçtiğini bile anlayamıyor. Aile içerisindeki bütün sorumlulukların kadınlara yıkılmasının ağırlığı Nehir’i oldukça yıpratıyor, kendi için bir şey yapamaz, hayal kuramaz oluyor.

KENDİNİ KURTARMAK

Üç çocuğundan en büyüğü Yılmaz. “Giderlerse gitsinler” dendikten sonra yurt dışına çıkma kararı alan hekimlerden biri. Aslında yurt dışına çıkmanın “kendini kurtarmak” olmadığını romanın sonunda Yılmaz’ın vardığı kararlarla görüyoruz. Yabancı olmaktan kurtulamadığı Almanya’da yaşadıkları en sonunda ona şunu dedirtiyor: “Satılıyorsa memleketimin en gözde yerleri, kazılıyorsa dağı taşı, yanıyorsa ormanları, değer görmüyorsa doktorları varsın ben de içinde olayım.”

Yıllarca pek çok kaygısı olan oğlunun en büyük destekçisi, her kötü anında aradığı kişi elbette annesi Nehir. Kendisi umutsuzken bile çocuklarına umut vermeye çalışıyor, onları tamamlamaya çalışırken kendi tükeniyor. Evde yalnızca televizyon izlerken varlığını anlayabildikleri eşi Şadan, çocukların ihtiyaçlarını Nehir’in halledeceğini bilmenin rahatlığıyla yaşarken geceleri uyuyamayan Nehir bu rahatlığı anlamakta zorlanıyor. Kendisini, hayallerini hatırlayıp yeniden yazmaya başladığı zaman ise yaşadığı bir travmaya denk geliyor.

KENDİNİ SUÇLAMAK

Nehir’in en küçük oğlu Ahmet, yaşıtlarının gerisinde. Nehir bu durumu aşmak için çok çaba gösterse de yetemediği çok oluyor, oğluna yetemediğinde kendini suçladığı da. Pandeminin hayattan kopardığı Ahmet’in ölümü Yılmaz’ın hayata bakışını da değiştiriyor. “Ya beraber çözümün bir parçası oluruz ya da...” dediği noktaya gelmesinde Almanya’da yaşadıklarının payı kadar kardeşini öldüren koşulların da payı var.

Nehir oğlunun kaybıyla birlikte, kırılan bir ayna birleştirilse bile nasıl eskisi gibi olmuyorsa, yolunda devam etse de bu acıyla yaşıyor. Yeniden yazmaya başlayan Nehir’i bekleyen son ise ülkenin başka bir gerçeği oluyor. Bu karakterlerin yaşanmışlıkları ifade ettiğini, yanı başımızdan bildiğimiz gerçeklikleri yansıttığını söylemeye gerek bile yok.

Görsel: Canva Pro

İlgili haberler
Nebat Bukrek ile ilk romanı 'Yılmaz' üzerine konuş...

Yazdığı kitap değerlendirmelerini Ekmek ve Gül aracılığıyla kız kardeşleriyle paylaşan Nebat Bukrek...

Bir kitap: Kelebek

Onunla 12 Eylül karanlığında, kayıp haberlerinin çoğaldığı, güneşin yeni günü aydınlatmada yetersiz...

Bir Kitap: Koş Melos!

Bizim coğrafyada doğup, büyüyen, yaşayan çoğu insan bir yanıyla bu hikayeden haberdar. Japon yazar O...