Suat Derviş 20. Yüzyıl başlarında doğmuş bir kadın, bir devrimci ve bir yazar. Yaşamı boyunca önemli tarihsel olaylara şahitlik etmiş ve edebiyat anlayışını bu çerçevede ele almıştır. Romanlarının yanı sıra röportajlar, köşe yazıları ve birçok öykü yayınlatmıştır. Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Sabahattin Ali gibi önemli edebiyatçıların yazılarını yayımlayan Yeni Edebiyat dergisinin kurucusudur. Suat Derviş’in kalemini iki gruba ayırabiliriz. Bir taraftan kadınlar ve çocukları ele alırken diğer taraftan ise yoksulluğu, şehrin arka sokaklarının derinliğine inerek görülmesi istenmeyen gerçekliğe vurgu yapmıştır. Dönemin bütün zorluklarına bir kadın gazeteci-yazar olarak göğüs gererek verdiği mücadele karşısında sistemin hışmına uğramış, sorguya, işkenceye maruz kalmıştır. Bunun sebebini bir röportajın da şöyle açıklar:
“Bizim cadde daha bilgisizken ben herkesten evvel uyanmıştım da ondan. Faşizmden, Nazizmden, çıkmak üzere olan ikinci Cihan Harbi’nden nefret ettiğim ve kalemim ve dilim yettiği, gücüm yettiği kadar mücadele ettiğim için. Devrimci, toplumcu, sosyal adaletçi olduğum için. Bu uğurda polis takibatına uğradığım, hapishanelerde, polis müdüriyetlerinde süründüğüm, altı yüz erkek arasında tek kadın olarak askeri hapishane de mevkuf yattığım için. Ankara Caddesi’nde ilk basın sendikasını kuran beş meslektaştan biri ve kurulmuş olan sendikanın da başkanı olduğum için. Hariçte faşizmle, içerde sefaletle savaşanlar henüz pek az iken savaşmaya başladığım, sosyal adaletsizliğe karşı bayrak açtığım, fıkralarım, romanlarım sosyal konudaki röportajlarımla, Türk halkının hakiki durumunun tablosunu ilk verenlerden olduğum için.”
Suat Derviş, “Ben gazeteci olduktan sonra gerçekçi eserlerimi yazmaya başladım” der. Halkın nabzını tutan yazar yoksulların daha çok yoksul kalmasının nedenlerini gözlemlerken bedenlerini ekmek parası için satan kadınları, köprü altında yatan çocukları, dilenen yaşlı kadınları yani İstanbul’un ışık saçan caddelerini değil karanlıkta kalmış insanlığı kasteder.
Toplumun farklı kesimlerinden yaptığı röportajlardan etkilenen yazar romanlarındaki karakterleri bu insanlarla oluşturmuştur. Mahalle kızlarıyla yaptığı röportajlar ile 1947 tarihinde Gece Postası gazetesinde tefrika ettirdiği “Kendine Tapan Kadın” romanındaki baş karakter Etyemezli Sara’yı yaratmıştır.
Karaköy’de bir yazıhanede daktiloculuk yapan genç bir kızla görüşmeye giden Derviş ile 24-25 yaşlarındaki bu genç kız arasında şöyle bir diyalog yaşanır:
- Hayatta en büyük saadet sizce nedir?
- Bence bir erkeğin sırtından yaşamak, onu sızdırmak, onun parasını yemek, süslü giyinmek, gezmek, balolara, danslara, çaylara, sinemalara gitmek. Peşinde bin bir erkek dolaştırmak, hiçbirini sevmemek, sinemada görülen maceraları, öyle lükse ve debdebe içinde yaşamak.
- O lüks ve debdebenin dekor olduğunu unutuyorsunuz galiba.
- Dekor mu? Dekor ha! Taksimle Şişli arasındaki apartmanlar dekor mu, apartmanların camlarını süsleyen tül perdeler dekor mu? Akşam tramvayda eve dönerken pencereden ışıkları yanmış çeşit çeşit abajurlar seyrediyorum. Hepsine ayrı, ayrı hayran oluyorum. Orada biliyorum benim evimin eşyasına benzemeyen eşyalar var. Orada benim evime eşi girilmemiş halılar, karyolalar, gardroplar, o gardropların içinde hepsi birbirinde güzel elbiseler var. Ben öyle yerlerde yaşamak istiyorum. (...)
- Hayatta en büyük isteğiniz, tahakkukunu istediğiniz ümidiniz hayaliniz nedir?
- Zengin bir enayiyi baştan çıkarma
- Bunun mümkün olacağını zannediyor musunuz?
- Hayır, tecrübelerim bana dünya yüzünde enayi kalmadığını öğretti.
(342 “Bu Daktilo Kız Hayatından Niçin Şikâyetçi”, Tan, 15 Kasım 1937, s. 7.)
Kendine Tapan Kadın kitabında yer alan genç bir kadının çocukluğunda kendini başka bir çocuğun hayat standartlarıyla kıyasladığı, evindeki eşyalardan giyindiği kıyafetlere ve hatta annesinin bakımsız ve makyajsız olmasından babasının zengin olmamasına öfke ve nefret duyan Sara’nın nasıl bir zalime dönüştüğünü anlatır bu roman. Zengin bir erkekle evlenip sınıf atlama hayali kuran, gençliğini ve güzelliğini sadece dergilerde, sinemalarda gördüğü hayatı yaşamak için şans sayan bir kadın… Derviş eserlerinde kadınların toplum üzerindeki yerini vurgularken aynı zamanda toplumun ahlak anlayışını sorgular. Toplumcu gerçekçi özellikler taşıyan bu roman sınıf çatışmasını, öfke ve hırsı, sevgi ve parayı bir çatı altında toplamıştır. Toplumdaki sınıf farklılıklarını, alt sınıfların yaşamak istediği hayatları, sosyopolitik temelleri sorgular.
Suat Derviş’i sadece yazar ve gazeteci olarak tanımıyoruz. Aynı zamanda güçlü ve mücadeleci kimliğiyle de tanıyoruz. Patriyarkanın kendi ve kadınlar üzerinde etkili olmasına karşı durmuş öncü bir komünisttir. TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in eşi olarak tanıtıldığında, “Hayır. Ben, yazar Suat Derviş’im! Reşat Fuat Baraner’in eşi olmaktan da ayrıca gurur duyarım” der. Kadın bir gazeteci-yazar olmasının övüncünü yansıtır.
Derviş bütün olumsuz olaylara karşı düşüncelerinden hiçbir ödün vermediği gibi üniversiteli gençlerin direnişlerine de duyarsız kalmayıp Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin gibi devrimcileri de evinde ağırlamıştır. Suat Derviş kendi sınıfsal kökeni ile ters düşerek, topluma, kadına, çocuğa dair sorunları, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizliği temel alan eserler ortaya koymuştur. Suat Derviş, 23 Temmuz 1972 de dünyaya gözlerini kapadığında kırkın üzerinde roman, yüzlerce öykü bırakmıştır. Ölümünün 50. yılında eserleri, mücadelesi, devrimci ruhuyla yaşamaya devam ediyor.
“Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;
Bir kere eğemedim bu kadının başını.”
Nazım Hikmet
Fotoğraf: Süs dergisinin 21.sayısının kapağı
İlgili haberler
Suat Derviş’le İstanbul’da bir gece
Kan için 5 lira bulmak savaşı ile milyoner düğününde yaşanan şatafat; karşıtların çatışmalı bir sarm...
GÜNÜN SÖZÜ: Suat Derviş’ten
“Beni hayal değil, hayat alakadar ediyor. Çünkü hayat ve hakikat en güzel rüyadan, en parlak hayalde...
Fosforlu bir yazar Suat Derviş
Fosforlu Cevriye’nin yazarı olarak bilinir en çok Suat Derviş. Ünlü şair Nazım Hikmet’in “başını eğd...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.