Gece yarısı şiddetli bir sarsıntıyla uyandık. Deprem oluyordu. Uğultular ile birlikte oradan oraya savruluyorduk, bunun akabinde kendimizi sokakta ve yağmur altında bulduk.
Evet! Depremdi. Ne yapılabilirdi? Nerede oluyordu? Soruları havada uçuşuyordu. Enkaz altında kalan var mıydı? Can havli ile kaçışan insanların korku ve telaş içinde bağırışları yükselmeye başlamıştı, “Deprem öldürmez rant öldürür, kapitalis hırs öldürür.” O gün hem kendimizle uğraşırken aynı zamanda deprem bölgesinden haberler almaya başladık. Bölgeden sürekli yıkım haberleri geliyordu. İnsanlarımızdan haber alamıyorduk ve hava soguk, yağmurlu bir geceydi, gün aydınlanmaya başlamıştı.
Partide ve mahallelerde yardım hazırlığı hummalı bir şekilde başlamıştı. Bu felaketin ardından 3 gün geçmişti. Yıkılan binalardan kurtarılan insanlarımız bölgemize gelmeye başlamıştı. Mersin’e adeta zorunlu göç başlamıştı. Demokratik kitle örgütleri ile oluşturduğumuz deprem il koordinasyon merkezlerinde görev alarak çalışmalara katılıyorduk. Emek Partili kadınlarla birlikte hastanelere gelen kadın ve çocuk depremzedeleri ziyaret ederek onların sorunlarını yerinde tespit etmek, acılarını paylaşmak, ihtiyaçlarını gidermek, ellerini tutmak ve yalnız olmadıklarını hissettirmek öncelikli amacımızdı. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası üyesi hemşire arkadaşlarla birlikte hastanede yatan kadın ve çocuk depremzedelerin öncelikli ve zorunlu ihtiyaçlarını tespit ederek, yardımcı olmaya başladık. Enkazdan çıkan depremzedelerle konuşurken yaşadıkları bu büyük felaketin nedenlerini sorguladık. Buluştuğumuz ortak noktalar rant ve sermeye güçlerinin kâr hırsından dolayı bu acıların yaşanmasıydı; bunun yanında devletin ihmali, hiçbir önlem almaması ve halkı kendi başına bırakmasıydı. Hastane servisinde oda oda gezerken gördüğümüz olaylar, anlatılan hikayelerin acıları karşısında göz yaşlarına boğuluyorduk. En çok sorgulanan ise insanları bu noktaya getiren, devletin güle oynaya “imar barışı” diye lanse ettiği imar cinayetiydi...
Yoğun bir duygu ile ellerimiz buluşuyordu. Bir yandan da ihtiyaçlarını liste liste düzenleyip ertesi gün ulaştırabilmek için notlar alıyorduk. Aldığımız notlar içerisinde ellerimiz tireye titreye durumun gerçekliğine daha çok yaklaşıyorduk. Yalın ayak deprem bölgesinden kaçarak gelmişlerdi. Bir teyzemden duyduğum “Bir terlik getirebilirseniz belki iyileşirim de giyerim” cümlesi ve bunun gibi mahcup olunan cümlelerle karşılaşıyorduk. Oysa ki biz oraya zaten bir nebze yardım edebilmek için gitmiştik. İç çamaşırlarını verirken bile, bir diğer depremzede arkadaşını düşünerek “Abla bana bir tane yeter, yan odadaki ablaya da verin” diyorlardı. Hastaneden çıkarken ellerimizdeki yeni ihtiyaç listelerini temin etmeye giderken, ağlamaktan kendimizi alıkoyamıyorduk. Bir diğer güne tekrardan hazır bir şekilde olmak zorundaydık. Bugün mahallelerde kurduğumuz deprem dayanışma koordinasyonu ile yardım ve ihtiyaç gidermeye devam etmekteyiz... Dayanışma yaşatır!
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Depremin 17. gününden notlar | Kalp hastası bebek,...
Kendileri de depremzede olan, depremin ilk gününden bu yana dayanışma ağlarında yer alan, özellikle...
Depremden 17 gün sonra Nesrin anlatıyor: ‘Ölümü be...
Depreme Antep’te yakalanan ve 17 gündür ailesiyle beraber parkta kalmak zorunda kalan Nesrin, günler...
Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği: Yeni doğan kolil...
Esenyalı'da kadınlar Kız Kardeşlik Köprüsü'nü büyütüyor, depremzede bebekler için yeni doğan koliler...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.