Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci: Bir öğün yemek için her yerelin ihtiyaç ve olanaklarına uygun planlama gerekli
Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, okulların çocuklar için hayati önemine dikkat çekerken, eğitim sisteminin bütününe yönelik değişim taleplerinin de karşılanmasının aciliyetine vurgu yapıyor.

“Okullarda 1 öğün, ücretsiz sağlıklı yemek” talebi büyüyor. Mayıs ayında Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneğinin başlattığı, ardından Ekmek ve Gül’ün çağrısıyla çeşitli kadın örgütleri, veli dernekleri, çocuk hak örgütlerinin çabasıyla ülkeye yayılan kampanya, sokak sokak, mahalle mahalle, okul okul büyüyen, yüzbinlerce imzaya ulaşan bir mücadeleye dönüştü. Mecliste de soru önergeleri ve kanun teklifleriyle karşılık bulan, şimdilerde de çeşitli siyasi partilerin “seçim vaadi” olarak konuşmalara, billboard reklamlarına kadar yansıyan talep, arka planında büyük bir ihtiyacı ve gerçekliği barındırıyor. Bu ihtiyaç ve gerçeklik milyonlarca çocuğun okula aç gittiği, yeterli beslenemediği için sağlık sorunları yaşadığı, velisi, öğretmeni, okul yöneticileri ile eğitim sisteminin tüm öznelerinin dertlendiği “yoksulluğun” ağır bir göstergesi.

Yoksulluk, özellikle de çocuk yoksulluğu üzerine değerli çalışmalara imza atan İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ile ülkedeki tüm ağır gündemlere rağmen ilk sıralardaki yerini koruyan bu talebin gereği yerine getirilirken ne yapılması gerektiğini konuştuk. Uyan Semerci, okulların çocuklar için hayati önemine dikkat çekerken, özellikle yoksul çocukların okulda kalması, eğitimlerini tamamlayabilmeleri için de belirleyici bir rol oynayabilecek bir öğün yemek talebinin yanı sıra eğitim sisteminin bütününe yönelik değişim taleplerinin de karşılanmasının aciliyetine vurgu yapıyor. Çocuklara en yaygın biçimde okullar aracılığıyla ulaşabildiğini, okulların özellikle dezavantajlı bölgelerde çocukların, temel ihtiyaçlarını da görüp destek olabilecek bir sosyal politika alanı olarak görülmesi gerektiğine dikkat çeken Uyan Semerci, okulları çocukları her tür ihmal ve istismara karşı koruyucu bir mekanizma olarak düşünmek, dönüştürmek gerektiğinin altını çiziyor.

OKULA GİTMEYİ HAK EDEN-ETMEYEN ÇOCUK AYRIMI YAPILAMAZ!

Türkiye’de çocuk yoksulluğu hakkında yapılan çalışmalar çok güncel değil. Ancak sorunun büyüklüğü ve hatta giderek daha da arttığı iyice gün yüzüne çıkmış durumda. Siz çocuk yoksulluğu açısından nasıl bir tablo görüyorsunuz?

Pandemi çok ciddi bir kriz ortamı yarattı ve üst üste gelen ekonomik zorluklar, bir süredir devam eden göçün etkileri, sağlık hizmetlerine erişimdeki sorunlar dünya genelindeki eşitsizlikleri çok daha sertleştirdi.

Zaten her zaman genel yoksulluk oranlarından daha yüksek bir çocuk yoksulluğu vardı. Yoksul aileler sosyal ve ekonomik olarak desteklenmediği durumda nesilden nesle aktarılan ve derinleşen bir yoksulluk yaşanabilirken, pandemi de bu risk daha da arttı. Aslında dünyada çocuk hakları evrensel olarak güvenceye alınmışken, ulaşmaya çalıştığımız nokta çocuklar her nerede ve nasıl doğmuş olursa olsun her çocuğun temel haklarına erişebilmesi. Bu üst üste binen kriz durumlarında çok daha hayati. Her şeyden önce konuşmamız gereken konuysa, içinde bulunduğumuz kriz hallerinin eşitsizliklerin ve uçurumların kalıcı bir hale gelmesine sebep olması.

Bu durumda yoksulluğun daha kalıcı hale gelmesi riskinin arttığı gibi bir öngörünüz mü var? Sizce geçmiş yıllara göre ne derece ağırlaştı çocuk yoksulluğu tablosu?

Dünyada ve Türkiye’de pandemi sonrası maalesef oranlarda olumsuz yönde artma var. Çocuk işçiliği oranları da bu şekilde. Türkiye’de çocuk işçiliği maalesef devam ediyor. 2019 TÜİK verilerine göre 720 bin çocuk işçi var fakat bu veri mevsimlik tarımın en yoğun döneminde toplanmamıştı, ev içi emek ve göçmen çocuklar bu veriye dâhil değildi.

Şu an, sadece dezavantajlı grupların değil, herkesin tüketim imkânları küçüldü ve daraldı. Ucu ucuna, kıt kanaat geçinerek çocukları için hayat kurmaya çalışan aileler için de durum son derece zorlaştı. Bu grubun sayısı artmış durumda. Artık insanlar yoksulluk ve krize karşı yeni yollar geliştirerek bir şekilde hayatta kalmaya çalışmakta. Pandemi döneminde çocuklarla yaptığımız araştırmanın bulgularını 19 Aralık’ta sunacağız, burada da var olan eşitsizliklerin çocukların iyi olma halini nasıl etkilediğine dair çarpıcı örnekler var. Zaten çok kırılgan bir durumda hayatını devam ettiren aileler ise en ufak bir krizde çok daha zorlanıyorlar. Bu ailelerde tek gelir getiren çocuk olabiliyor.

Çocuk işçiliğinin en temel sebebi yoksulluk ve yoksunluk. Mevsimlik tarımda olduğu gibi bütün bir ailenin çocuklar da dâhil olmak üzere çalışıp yine de kazandıkları paranın yoksulluk sınırı üzerine çıkamadığını görüyoruz. Geçimi sağlamaya yetecek ücretlendirmeyle insana yakışır iş hayati önemde. Ancak sahada okulu bırakarak eve para götürme sorumluluğunu üstlenen çocuklar görüyoruz. Bizim çalışmalarımızla elde ettiğimiz bulgulara göre bu durumun ortaya çıkmasında yoksulluk temel neden ancak okulun kapsayıcı olmaması, başarı odaklı olması gibi nedenler de çocukların eğitime devam etmemesinde rol oynayabiliyor.

ÇOCUKLARI OKULDA TUTACAK KAPSAMLI POLİTİKALAR LAZIM

“Okulun kapsayıcı olması, başarı odaklı olmaması” ne demek? Neden önemli bu, çocukların eğitimden uzaklaşmaması için?

Biz her çocuğun hakkı olan ve herkese eşit nitelikli eğitime vurgu yapıyoruz, ki bu yasalarda da yazıyor. Hem her çocuğun okula gidebilmesini, hem de okula giden her çocuğun eğitimde kalmasını sağlamak zorundayız. Okulu olabildiğince kapsamlı ve her çocuğun ihtiyaçlarını, farklılıklarını gören kurumlar haline getirmek zorundayız. Yani aslında “okula gitmeyi hak eden çocuk”; “çok başarılı olduğu için burs hak etmek” gibi bir önceliklendirme söz konusu olmamalı. Eğitim temel haktır. Eğitimi başarıyla, yalnızca akademik başarıyla ilişkilendirmeyi bırakıp, kapsayıcı hale getirmeliyiz.

Çocukların ev koşulları arasında da oldukça büyük farklar var. Çocuğun evde masası, sandalyesi var mı, evi var mı? Çalışmak için uygun koşullara sahip mi? Bu sorularla ilgilenip, bu sorunların çözülmesi için adımlar atmalıyız. Örneğin; yıkanamayan bir çocuğun okulda yaşadığı dışlanmayı, karşılaştığı dili düşünelim. Neden yıkanamıyor bu çocuk? Bu temel sorunu görmeden, çözüm için adımlar atmadan dışlanma, okuldan kopma sorununu tam olarak çözmek mümkün olamıyor. Biz sahada “Benim kafama girmiyor, zaten annem/öğretmenim de böyle söyledi” diyen, “başarısız”olduklarını içselleştirmiş çocuklar görüyoruz. Yetişkinlerin “başarılı ve başarısız” olarak ayırdığı çocukların arasında zaten zor koşullarda okula gelebilen çocuklar okuldan kopuyor. Aileye katkı sunduğu, çalışıp para getirdiğinde aile içinde sesinin duyulması, gittiği iş yerinde okuldan daha iyi ilişkiler kurması gibi nedenlerle “kendi tercihi” olarak bile işçiliği seçtiğini söyleyebiliyor.

Çocuk işçiliğinin ekonomik boyutu çok önemli, bunu her zaman dile getirmek zorundayız. Ama aynı zamanda okuldan ayrılma riski taşıyan çocukları da okulda tutabilecek kapsayıcı ve bütüncül politikalara da ihtiyacımız var. Yani okuldan kopma ihtimali olan çocukları okulda tutabilmeli, okula gelemeyen çocukları da okula götürebilmeliyiz. Bu ikisi birlikte olmalı.

Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci| Fotoğraf: MA

OKUL YEMEĞİ GÖSTERMELİK BİR ŞEYE DÖNÜŞMEMELİ
Okuldan kopma ihtimali olan çocukları okulda tutabilmek, okula gelemeyen çocukları da okula götürebilmek açısından okullarda çocuklara ücretsiz, sağlıklı yemek sağlanması çok önemli bir adım. Siz özellikle çizdiğiniz ağırlaşan yoksulluk tablosunda bu talep için ne söylersiniz?
Türkiye’de çocuklara en çok ulaşabildiğimiz ve temel ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yürütebileceğimiz yerler okullar, bu açıdan da çok kıymetli mekânlar. Uzun zamandır okulların eşitsizlikleri azaltma yönünde, çocukların haklara erişimini, iyi olma hallerini sağlamasına dair önemini vurgulamaya çalışıyoruz. Ekip arkadaşlarımızdan Başak Akkan’ın da yazarları arasında olduğu 2011’de Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu tarafından hazırlanan “Devlet ilköğretim okullarında ücretsiz öğle yemeği sağlamak mümkün mü?” Kitabı da karşılaştırmalı ülke örnekleri ile bu konuya odaklanmıştı.
Sahada birçok vaka ile karşılaşıyoruz. Benim en çok canımı yakan örneklerden biri şuydu, bir anne çocuğuna kahvaltı veremediğini, evde soba yanmadığı için olabildiğince geç uyandırıp, direkt okula göndermeye çalıştığını söylemişti. Buna benzer örnekler az değildi, ancak şu anda daha da artıyor. O yüzden çocuklar için sağlıklı bir beslenmeyi sağlamak öncelikli olmalı.
Okulda yemek uygulamaları ile ilgili hem dünyadan örnekler hem de Türkiye’de uygulama örnekleri, pilot denemeler var. Bu uygulamaları incelemek önemli. Bunu kalıcı bir politikaya çevirmek için bu uygulamanın nasıl hayata geçirilebileceğini, hangi yerellerde nasıl uygulamaların daha işlevli olacağını konuşmamız lazım. Merkezden topyekûn değil de bölgelere göre, ihtiyaçlara göre planlamalar yapmak gerekli. Okullarda bir öğün, ücretsiz sağlıklı yemek gerçekten öncelememiz gereken, kapsayıcı ve faydalı olmasını sağlamamız gereken bir uygulama. Ama bu uygulamayı nasıl, hangi yöntemlerle, hangi ihtiyaçlara cevap vermek üzere hayata geçireceğimizi, her aşamasını farklı modellerle çalışmalıyız.
SOSYAL POLİTİKALAR ‘YARDIM’ DEĞİLDİR!
Bir kere şunun altı çizilmeli, sosyal politikadan bahsettiğimizde bir hayırseverlik ya da sevaptan değil vatandaş olduğumuz için, insan olduğumuz için sahip olduğumuz haklardan bahsediyoruz. Bir insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarına erişmesi için gayret gösterdiğimizde bunu “çok iyi” insanlar olduğumuz için değil, her insanın sağlıklı yaşam hakkına erişebilmesi için bir sosyal politika aracı olarak, en iyi, en etkin biçimde nasıl gerçekleştirilebileceğini düşünerek planlamak gerekir. Öncelikle en dezavantajlı bölgelerden başlanabilir. Farklı modeller denenebilir. Ancak esas olan tüm uygulamalarda çocuğun üstün yararını gözetmektir. Bu çok kolay değil, çünkü farklı kurumlar, bürokratik yapılar var. Bu kurumların birlikte çalışabilmeyi ve en uygun modeli bulmak için çaba göstermesi gerekir. Okul deyince muhatap MEB gibi düşünülüyor, ama örneğin sağlıklı menünün oluşturulmasından bunun dağıtımına kadar birçok bakanlık veya yerelde belediyeler devreye girebilir. Çok taraflı ve paydaşları çok olan bir konudan bahsediyoruz. İyi örnekleri incelemek, bu konuda nerede, ne yapılmış, hangi aksaklıklar yaşanmış incelenmeli.
Bir yandan da çocuk yoksulluğunun can yakıcılığını ve aciliyeti de ortada. Acil plan olarak siz nasıl bir uygulama öngörüyorsunuz?
Bence de bu konu hem çok acil hem çok öncelikli. Ama bu uygulamayı hayata geçirirken yerelin koşulları çerçevesinde, farklı ortaklıklarla, koşullara göre yürüyecek bir iş olduğu gözetilmeli. Özellikle dezavantajlı yerlerde ortaya çıkacak olan yükü okulda zaten çok zor şartlarda çalışan eğitimcilere yüklememek de çok önemli. 2000 kişi için bir rehber öğretmen olan okullar var ve risk altındaki çocuklara ulaşmak açısından bu öğretmenlerin sayısının arttırılması çok gerekli... Bu bağlamda daha sistematik yollarının tartışılması, göstermelik bir uygulamaya dönüşmemesi, gerçekten ihtiyaçları karşılaması için her yerin ihtiyaç ve olanaklarının değerlendirilmesi, farklı modeller üzerinde çalışılması gerekir.
Altını çizmek isterim, bunların hiçbiri okulda ücretsiz yemek uygulamasını ertelemeyi gerektirecek sebepler değil. Ertelemeden, aciliyetini, hayatiliğini gözeterek, ancak itinayla planlanması gereken bir konu bu.
HALKIN YÜZDE 90’I OKUL YEMEĞİNE ‘EVET’ DİYOR

Bu ortaklaşma ne gösteriyor?

Siz aynı zamanda toplumsal kutuplaşma üzerine de çalışmalar yapıyorsunuz. Biz okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek kampanyasının çok önemli bir toplumsal karşılığı olduğunu, hangi partiden, görüşten olursa olsun insanların bu talebe çok sıcak yaklaştığını gördük, deneyimledik. Nitekim geçtiğimiz günlerde Metropoll’ün yayımladığı araştırmada halkın yüzde 90’ının devlet okullarında öğrencilere ücretsiz yemek verilmesini istediklerini gördük. Siz bu ortaklaşma hakkında ne düşünüyorsunuz, bu bize ne gösteriyor?

Biz özellikle duygusal kutuplaşma dediğimiz, giderek artan bir biçimde kemikleşen, güçlü kimlikler haline gelen parti aidiyetlerini ve parti taraftarlarının birbirine olan mesafesini çalışıyoruz, bu durum ve tabii ki var olan medya ekosistemi de insanların “yankı odaları”nda yaşamalarına yol açııyor. Bu yankı odalarında aynı haberlerle bile karşılaşmıyorlar.

Bu toplum eğer bir yerde ortaklaşacaksa o noktanın çocukların açlık sorunu olduğunu düşünüyorum. “Çocuklar aç, bir öğün sağlıklı yemeği sağlayalım” cümlesine söylenecek bir “hayır” olduğunu düşünmüyorum. Konunun çok daha geniş kesimlere etki ettiği aşikâr. Ekonomik kriz şu anda herkes için ciddi bir problem. Çocukların haklarına erişememesi ortak bir problem. Ama konuyu zorlaştıran ve insanları ayrıştıran kısım sorunun sorumlusunun kim olduğu ve çözümün ne olduğu. Okullarda çocukları desteklersek eğer çocuk yoksulluğu ve işçiliğini azaltabiliriz. Fakat hâlâ çocuk işçiliği için böyle bir toplumsal konsensus yaratamadık. Tabi ki hiç kimse çocuklar çalışsın demiyor ama bazı çocukların çalışmasını çok kolay normalleştirebiliyoruz.

Kolaj fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Doç. Dr. Davuthan Günaydın: Okulda bir öğün yemek...

Okullarda bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek uygulamasının başlaması mümkün mü? Kaynak nerede? Okul...

Çocukların beslenmesine kaynak yok diyorlar: Halka...

‘Kaynak yok diyorlar halka yok kendilerine var. Bütün yük de halkın omzunda… Bu kampanyaya sahip çık...

Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı:...

Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’yla çocukların tarikat ve cemaat çemberine sistemat...