Doç. Dr. Davuthan Günaydın: Okulda bir öğün yemek okuldan kopuşu önler
Okullarda bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek uygulamasının başlaması mümkün mü? Kaynak nerede? Okulların fiziki koşulları uygun mu? Nasıl olacak?

Ekmek ve Gül’ün çağrısıyla pek çok kentte, çok sayıda kadın derneği, veli derneği, çocuk hak örgütü, mahalle inisiyatifi, çeşitli sendika şubeleri ile birlikte yürüttüğümüz “Okullarda 1 Öğün Ücretsiz, Sağlıklı Yemek” kampanyası tüm hızıyla sürüyor. Okul önlerinde, kent merkezlerinde, ev toplantılarında, dernek buluşmalarında, işyerlerinde çay molalarında, veli toplantılarında konuşmaya tartışmaya devam ediyoruz. Talebimiz o kadar hayati ki hem pek çok gazete ve televizyonda yer buldu, hem de mecliste kanun tekliflerine konu oldu. Ve şu an çok geniş bir çevre tarafından sahipleniliyor.

Çalışmalar sırasında yüz yüze geldiğimiz pek çok insan bu talebi açıkça destekler ve çalışmaya katkı sunmak için ne yapabileceğini sorarken, elbette pek çok kaygı, itiraz ve çekince ile de karşı karşıya kalıyoruz. Böyle bir uygulamanın okullarda başlaması mümkün mü? Kaynak nerede? Okulların fiziki koşulları uygun mu? Nasıl olacak?

Okullarda devlet tarafından öğrencilere yemek sağlanması yeni bir uygulama değil. Bu konuda önemli araştırmaları ve saha çalışmaları olan Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünden Doç. Dr. Davuthan Günaydın bize dünya örneklerinin gösterdiklerini anlatıyor; Tekirdağ Süleymanpaşa ilçesinde bu konuda yaptığı araştırmadan çıkan güncel sonuçları da paylaşarak bu sorulara somut yanıtlar veriyor.


Doç. Dr. Davuthan Günaydın | Fotoğraf: Kişisel arşiv

BESLENME EĞİTİMİN ALT YAPISIDIR

Bir ailenin eğitim, sağlık, barınma, ısınma, ulaşım gibi giderlere harcama tutarı 24 bin 221 liraya ulaştı. Açlık sınırı 7 bin liraya vardı. Asgari ücret 5 bin 500 lira. Türkiye bir asgari ücretliler toplumu. Bu rakamlar ülkede genel yoksulluk oranlarının da arttığını gösteriyor. Siz çalışmalarınızda Türkiye’de çocuk yoksulluğu genel yoksulluk oranlarının üzerinde seyrediyor diyorsunuz. Ne anlamalıyız çocuk yoksulluğu dendiğinde? Ülkenin genel yoksullaşması çocuk yoksulluğunu nasıl özgün biçimlerde arttırıyor/etkiliyor?

Ücretlerin çok düşük olması, asgari ücretin açlık sınırından neredeyse yüzde 25 oranında daha az olması, insanların temel yaşamsal ve biyolojik ihtiyaçlarını gidermek için gereken, yoksulluk sınırı olan 24 bin lirayı değerlendirdiğimizde ise ülkenin neredeyse tamamına yakın bir kısmının yoksulluk sınırının altında gelire sahip olduğunu görüyoruz. Bu durum yoksul ailelerde yetişen çocukların yeterli eğitim, yeterli beslenme olanaklarına erişememesine neden oluyor. Yoksul ailelerde iyi eğitim almamış, iyi beslenmemiş çocuklar, büyüdüklerinde nitelikli işlerde çalışma imkânı bulamıyorlar ve yoksulluk sorunu süregiden bir sorun oluyor. Yoksullukla mücadele etmek için bir yerden başlamak gerekiyorsa çocuklardan başlanmalı.

Çocuk yoksulluğunu bağımlılık döngüsü içinde ele almalıyız. Sosyal yardımların hak temelli sunulmadığı ülkelerde, sosyal yardımlarla ayakta duran ailelerde yetişen çocukların gelecekte sosyal yardımlara bağımlı olma olasılığı yüksek. Neticesinde yoksulluk nesiller boyu devam ediyor.

Yoksulluğu ortadan kaldırmanın en temel yöntemlerinden biri eğitim. Zengin - fakir, kız - erkek çocukları ayırt etmeksizin ve dezavantajlı çocukları önceleyerek bütün çocukların nitelikli eğitime erişimini sağlarsanız yoksullukla etkili bir biçimde mücadele edebilirsiniz. Bunun haricindeki bütün politikalar pansuman niteliğindedir.

Eğitim ve beslenmenin birbiriyle iç içe bir ilişkisi var, iyi bir eğitim verebilmek için mutlaka çocukların gerekli vitaminler mineraller ve diğer ihtiyaçlar açısından yeterince iyi beslenmiş olması gerekir. Beslenme bir açıdan eğitimin alt yapısı diyebiliriz.

Çalışmalarınızda çocuk yoksulluğu ile mücadele için ve nesilden nesile aktarılan yoksullukla mücadele için kapsamlı politikalar uygulanması gerektiğini vurguluyorsunuz, “Nereden başlamalı” sorusuna hızlı ve etkili bir cevap olarak “ücretsiz okul yemeği” politikasını öneriyorsunuz. Neden bu bir başlangıç noktası?

Öncelikli olarak çocukların aileleri dışında en çok vakit geçirdikleri yer okullar. Okullarda çocukların pek çok ihtiyacını giderebiliriz. Çocukların ailelerinde sağlayamadıkları gıdaya erişimlerini sağlayarak fiziksel ve zihinsel gelişimlerini sağlamak da bunun önemli bir parçası. Okul derken; okul öncesinden başlayarak, 3 yaşından itibaren sağlanması gereken eğitimden bahsediyoruz. Çünkü bütün araştırmalar bize çocukların özellikle 0-6 yaş arasında fiziksel ve bilişsel gelişiminin pek çok evresini tamamladığını gösteriyor. Eğer biz 3-6 yaş arasında çocuklara yeterli beslenme olanağı sağlayamazsak 7 yaşına geldiklerinde çok geç kalmış oluyoruz. 6 yaşına kadar almaları gereken vitaminler mineraller açısından eksik kalan çocuklar bilişsel ve fiziksel olarak gelecek dönemlerde yeterince beslenseler de açığı kapatamıyorlar.

OKUL YEMEĞİ VEREN DÜNYA ÜLKELERİ

Pek çok ülkede okul yemeği uygulaması var, kamu kaynaklarıyla çocukların beslenmesinin sağlanması söz konusu. Hangi ülkelerde uygulanıyor?
Okul yemeği uygulamasının ilk örneklerini 18. yüzyılda Almanya’da görüyoruz. İlk başta amaç çocukların gelişimi değil, özellikle kapitalizmin işçi sınıfı üzerindeki ağır sömürü koşulları nedeniyle yetersiz beslenen grubun besine erişimi. Gerçek anlamda okul yemeği uygulamaları 2. Dünya Savaşı sonrasında Marshall yardımlarına tekabül ediyor. Eğitim süreçleri ile beslenme arasındaki ilişkinin daha açık kurulduğu dönem, bu dönem.
Bugün ise orta üst gelir grubundaki dünya ülkelerinin yüzde 48-50’si ücretsiz okul yemeği uyguluyor, gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 18 dolaylarında.
Türkiye ile aynı gelişmişlik düzeyinde sayılan Brezilya’da okul öncesinden başlayarak, orta öğretime kadar hak temelli yaklaşımla 42 milyon öğrencinin faydalandığı bir program uygulanıyor. Şili’de de 60 yıldan fazla bir süredir devam eden okul yemeği uygulaması var. Hindistan’da 79,7 milyonu ilkokul, 33,9 milyonu ortaokul öğrencisi olmak üzere toplam 113,6 milyon çocuğa yemek veriliyor. Bunlar ekonomik göstergeler açısından Türkiye ile aynı kategoride ülkeler. Finlandiya, İsveç gibi ekonomik ve gelişmişlik göstergeleri daha üst düzeyde olan ülkelerde de okul yemeği uygulamasını görüyoruz, buralarda devlet okullarında çocuklara verilen yiyeceklerin tamamı kamu bütçesinden karşılanıyor. ABD ve İrlanda’da devlet sıcak yemek programlarını karşılıyor. İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda, İtalya, Fransa, İspanya, Hong Kong ve Japonya’da ise kısmen kamu tarafından sağlanıyor.

Fotoğraflar: Üstteki Japonya'nın okulda verdiği bir yemek (Project Kei/Wikimedia Commons-CC BY-SA 4.0); Alttaki Finlandiya'nın verdiği bir öğün yemek (Vkem/Wikimedia Commons-CC BY-SA 3.0)

OKUL YEMEĞİ İLE KIZ ÇOCUKLARI EĞİTİMDEN KOPMUYOR

Bu ülkelerde okul yemeği hangi yöntemlerle sağlanıyor?

Üç farklı şekilde gerçekleştiriliyor. İlki; çocukların okulda beslenmelerini sağlayan programlar. Bu yöntemle çocuklara okullarda düzenli olarak kahvaltı ya da öğle yemeği veriliyor. İkincisi; yine okullarda tüketilmek üzere çocuklara yüksek enerjili, vitamin ve mineral takviyeli, bisküviler, sütler, meyve suları ve diğer aperatifler verilmesi. Üçüncüsü ise çocukların okula devam etmeleri koşulu ile ailenin tamamına yiyecek sağlayan “Al, eve götür” (take-home rations) uygulaması. Bazı ülkelerde okul içi beslenme ile “Al, eve götür” programlarının birlikte uygulandığı görülüyor. Bu yöntemin kullanıldığı ülkelerde özellikle kız çocuklarının okula kayıt ve devamlılığı açısından büyük etkiler gözlemlenmiş durumda.

2012-2014 yılları arasında Kenya’da yapılan bir araştırmada okul yemeği programlarının okula kayıt oranlarında yüzde 7’lik bir artış sağladığı, Madagaskar’da ise okula kayıt oranını iki yıl içerisinde yüzde 88’den yüzde 98’e yükselttiği tespit edilmiş. Madagaskar’da “Al, eve götür” uygulamasının okulu bırakma oranını yüzde 40’dan fazla azalttığı tespit edilmiş. Sahra Altı Afrika ülkelerinde okul yemeği okul kayıt oranlarında ilk yıl erkeklerde yüzde 22, kızlarda ise yüzde 28 oranında artış sağlamış. İlk yıldan sonra “Al, eve götür” ve okulda yemek sunma şeklinde uygulamanın her ikisinin de uygulandığı durumlarda ise kız çocuklarında kayıt oranı artışı yüzde 30’a çıkmış.

Bu, hem çocuk işçiliğini azaltma konusunda hem de kız çocuklarının okuldan uzaklaşmasını engelleme konusunda çok önemli, hayati bir uygulama.

BU BİR KAYNAK SORUNU DEĞİL, ÖNCELİK SORUNU!

Ücretsiz, sağlıklı okul yemeği kampanyası başladığından beri en çok karşılaştığımız sorulardan biri “Kaynak nereden bulunacak, devlet bunu nasıl karşılayacak?” sorusu. “Türkiye gelişmiş bir ülke değil, bizim ekonomimiz buna müsaade etmez” gibi cümleler de peşi sıra gelebiliyor. Okulun tahtasından temizlik malzemelerine, fotokopi kağıdından perdelerine neredeyse her ihtiyacın velinin sırtına bindirildiği şu anki eğitim koşullarında “okulda ücretsiz yemek” hayal gibi de geliyor kimilerine. Bu bir hayal mi?

Maalesef sosyal politika konularının tamamında bu “Kaynak nereden bulunacak?” sorusu ortaya çıkıyor. Benim yaptığım araştırmada da okul yöneticileri, öğretmenler ve veliler bu soruyu çok sordu. Sosyal politika uygulamaları bir kaynak sorunu değil, bir öncelik sorunudur. Bütçeyi harcamak için önceliklerinizi belirlersiniz. Eğer önceliklerinizi çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmak için kurarsanız, kaynak sorununuz yoktur. Bunu öncelemiyorsanız, o zaman ‘Kaynak yok’ dersiniz. Bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri yoksulluğu ortadan kaldırmak için neyi öncelikli hale getirdiğinizdir.

Okul yemeği uygulamasında bahsedilen kaynaklar çok büyük paralar değil, daha önce bununla ilgili yapılan araştırmalar, hatta temel gelir kapsamında asgari ücretin belirli bir oranında bütün çocuklara istisnasız bir ödeme yapılmasını öngören araştırmalar bile, en yüksek pay ayrıldığı durumlarda dahi bütçenin yalnızca yüzde 3’üne tekabül eden bir rakamdan bahsediyor ki Gayrisafi Milli Hasılaya vurduğunuzda bu oran binde 5’lere kadar düşüyor. Her yaş grubu için farklı menüler hazırlamak gerekiyor, çünkü 3 yaşındaki bir çocuğun günlük ihtiyacı ile 15 yaşındaki bir çocuğun ihtiyacı farklı, maliyetleri de farklı. Bunlar ayrı ayrı hesaplandığında bile yine de maliyet bütçenin yüzde 1’inden fazla olmaz. Kaynak var; öncelikli sorun, neyin önceleneceği...

VELİLERDE 'ÇOCUKLARIMIZ ZEHİRLENİR' KAYGISI

Biz kaynak konusunun yanı sıra okulların fiziki şartlarının okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilmesine uygun olmadığı, dolayısıyla bu talebin karşılanmasının mümkün olmadığı gibi söylemlerle de karşılaşıyoruz. Ek olarak bu öneri sanki dışarıdan ihale yoluyla çocuklara yemek sağlanması gibi de algılanıyor ve hemen devreye “İhalelerin şaibeli olacağı, ucuza getirmek için hijyen ve besleyiciliği ile sorunlar yaşanacağı, kalitesiz olacağına” ilişkin kaygılar da devreye giriyor. Siz de araştırmanız süresince bunlarla çok karşılaşmışsınız. Sizin öneriniz nedir?
Öncelikli olarak öğretmenler ve okul yöneticileri geçmiş kötü deneyimleri dolayısıyla bu türden kaygıları daha çok dillendiriyorlar. Taşımalı okul sisteminde ücretsiz öğle yemeği uygulaması vardı, bu okullarda çalışmış yöneticiler ve öğretmenler gelen yemeğin çok kalitesiz olduğunu, hijyen konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu dile getirdiler. Bu da öğrencilerin bu yemekleri tüketirken isteksiz davranmalarına, daha da ötesi öğrencilerin yaş gruplarına, fiziksel ve bilişsel ihtiyaçlarına uygun olarak planlanmış değil de sadece karınlarına doyurmaya yönelik menülerden oluştuğunu söylediler. Lezzetsizliğinden bahsettiler. Bu ihalelerde çok düşük fiyatlar belirleniyor, firma kâr elde etmek için çok kalitesiz ürünler kullanıyor. Velilerin de en önemli şüphesi bu.
YANLIŞ UYGULAMALAR SİSTEME GÜVENSİZLİĞİ TETİKLİYOR
Biz bu konuda araştırma yaptığımız dönemde çeşitli yerlerde yaygın gıda zehirlenmeleri vakaları olmuştu, kamuoyunda da çok ses getirmişti. Veliler öncelikli olarak bundan çok kaygılılar. Bazı veliler “Ücretsiz yemek verilse bile yedirmem, kendim beslenme çantası hazırlarım” demişti. Çok ilginç bir başka şey de vardı, bir müdür, okulunda öğrencilere kuru üzüm ve süt verildiğini, velilerin bir kısmının bunu çocuklarına vermemeleri yönünde dilekçe verdiklerini anlattı. Nedeni ise; “Biz güvenmiyoruz, çocuklarımızı kısırlaştırmak istiyorlar…” Bu çok ciddi bir algı sorununu işaret ediyor. Geçmiş uygulamalarda yaşanan olumsuzluklar, sisteme olan güvensizliği tetikliyor. Okul yemeği uygulamasında öncelikle güven sorununun çözülmesi gerekiyor. Bunun da en önemli dayanağı bunu ihale usulü sağlamak değil, güvenilir, devlet denetiminde ve kamusal bir iş olarak yapmak. Firmalara devretmemek.
Öğretmenlerin bir başka itirazı da, okul yemeği söz konusu olduğunda öğretmenlerin yemek sırasında çocukların başında durması gerekiyor, “Bu bizim için ilave bir yük” diyor öğretmenler. Ek personel sağlanması önemli. Nerede kim tarafından pişirilecek, nerede yenecek, nasıl dağıtılacak sorularına pilot uygulamalarla yanıt verilebilir. Okulların fiziki kapasitesinin de elbette geliştirilmesi gerekir. Bunlar çözülemeyecek sorunlar değil.
ÇÖZÜM: KAMUSAL HİZMET, KAMUSAL DENETİM!

“Okullarda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek” talebi aslında eğitimin tümüyle kamulaştırılması, eğitimin kamusal bir hizmet haline getirilmesi tartışmasını da beraberinde getiriyor. Temizliğinden yemeğe, okulun fiziksel ihtiyaçlarından sosyal etkinliklerin dışarıdan vakıflara kurumlara taşere edilmemesine kadar genişleyen önemli bir tartışmayı da açıyor…

Evet, kesinlikle… Nitelikli bir eğitimin olmazsa olmaz koşulu herkesin eğitime ulaşmasıdır, gelir seviyesine göre bu haktan yararlanma olanaklarının değişmesi kabul edilemez. Bu, devletin esas görevi olan eğitim faaliyetini üstlenmesi, eğitimi bütün çocuklara eşit bir şekilde sunmayı sağlayacak bir eğitim sistemi kurmasıyla gerçekleşir. Yoksa gelir durumu iyi olan ailelerin çocukları iyi bir eğitime erişirken, yoksul ailelerin çocukları eğitime erişemedikleri için de yoksulluk döngüsüne hapsoluyorlar. Bu sadece çocuğu ilgilendiren bir sorun değil, ülkenin gelişimini ve kalkınmasını etkileyen bir husus. Eğitim kesinlikle devletin tekelinde sürdürülmesi gereken bir hizmettir. Daha nitelikli bir eğitim için çocukların özel okula gönderilmesi mantığının ortadan kaldırılması lazım. Özel okul kavramının ortadan kaldırılması, coğrafi ayrım yapmadan bütün gelir gruplarından insanların ayrımsız bir biçimde devlet okullarında nitelikli eğitim alabilmelerinin olanaklarını sağlamak devletin görevidir. Bu yalnızca ailelerin ve çocukların değil, ülkenin sorunudur.

SADECE KENDİ ÇOCUĞUNUZU DÜŞÜNEREK ÇOCUĞUNUZA İYİ BİR GELECEK SAĞLAYAMAZSINIZ

Çocuk eğitiminde “Herkes kendi kapısının önünü süpürürse, bütün dünya temiz olur” düz mantığının hiçbir yeri yok. Sadece kendi çocuğunuza iyi bir eğitim sağlamakla yetinemezsiniz. Unutulmamalı ki sosyal hayatta nitelikli eğitime erişememiş insanlarla birlikte olacak çocuğunuz. Çocuğunuzu düşünüyorsanız, kendi çocuğunuzun nitelikli bir eğitim almasını istediğiniz kadar komşumun çocuğunun da nitelikli bir eğitim almasını dert etmeniz gerekiyor. Çünkü eğitim toplumsal bir meseledir, bireysel bir tercih meselesi değildir.

Bugün ailelerin evlerini, ellerindeki tüm birikimlerini satarak, krediler çekerek çocuklarını özel okullara gönderiyor. Okullar arasındaki bu derece nitelik uçurumu, aslında çocukların toplumsal olarak iyi bir eğitime ulaşabildikleri anlamına gelmez. Sosyal politika açısından sıkça dile getiririz, eğitimin piyasalaştırılması toplumsal bir sorundur.

Bu piyasalaştırma yüzünden okula gidemeyen milyonlarca çocuk var. Aileler ihtiyaçlarını karşılayamadığı için eğitimden kopan çocuklar.

Okul yemeği uygulamaları çocukların aileler tarafından karşılanan beslenme ihtiyaçlarının yüzde 16’lık kısmına denk geliyor, bu da aile bütçesine yüzde 10’luk bir katkı demek. Sadece okul yemeği programıyla okula gidemeyen çocuk sayısını sıfırlayabilir miyiz? Hayır. Ama çok önemli kazanımlar elde edebiliriz. Yapılması gereken esas olarak gelir adaletsizliğini engelleyecek politikalarla hanelerin gelirlerini yükseltmek.

KIRMIZI ÇİZGİ: SADECE YOKSUL ÇOCUKLAR DEĞİL, TÜM ÇOCUKLAR FAYDALANMALI

Biz kampanyamızda sadece yoksul çocukların değil, tüm çocukların bu haktan yararlanması gerekiyor diyoruz. Ama kimi tartışmalarda görüyoruz ki bir yoksulluk çıtası konuyor ve o çıtanın altında kalan çocukların bu haktan yararlanması gerektiği ama tüm çocuklara sağlanmasının eşitlikçi olmayacağı yönünde değerlendirmeler var. Hatta “Neden ben herkesin çocuğunun yemeğini vergilerimle karşılamak zorundayım ki, yoksul olanı anlarım ama karşılayabilecek aileler kendileri karşılamalı” gibi yorumlar da duyuyoruz. Ücretsiz okul yemeği kimleri kapsamalı?

Elbette hiçbir ayrım olmadan tüm çocukları kapsamalı. Sosyal yardımların yarattığı psikososyal etkiler arasında en önemli etki utanma ve damgalanma duygusudur. Özellikle de çocuklarda… Okulda çocukların bir kısmının sınıftan ayrılarak yemeğe götürüldüğünü düşünelim, bu çocukların psikolojisi ne olacak? Akran zorbalığına uğramayacaklar mı?

Açık söyleyeyim, eğer sadece yoksul çocuklara yönelik bir okul yemeği programı uygulanacaksa bu program hiç uygulanmasın daha iyi! Beklenen faydalardan daha büyük oranda zarar verir o koşullarda. Dezavantajlı çocukların, yoksul çocukların daha görünür hale getirildiği bir uygulamaya dönüşür bu ve damgalanmalarına neden olur. Bu psikoloji ile arkadaşları ile sosyalleşmesini ve başarılı olmasını bekleyemeyiz çocukların. Kesinlikle bu bir kırmızı çizgi, yemek sadece yoksullara sağlanacaksa amacından sapmış, aksine çocuklara zarar vermiş oluruz. Eşit toplumsal bireyler olarak yetişmelerini sağlama derdi taşıyan bir uygulamanın damgalamaya, çocukların daha keskin hatlarla birbirinden ayrılmasına neden olması çok riskli olur.

Ayrıca okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek ailelerin imkanlarından bağımsız olarak her çocuğun hakkıdır, “Bu hakkın kazanılması için a, b, c koşullarını sağlamak gerekir” demek bunu bir hak olmaktan çıkarır. Bunda ısrar etmeliyiz.

Çocukların okula devam etmelerini sağlayan, fiziksel bilişsel ruhsal gelişimlerini etkileyen tek şey okul yemeği değil, çocuklar okula giderken giydikleri kıyafetler başta olmak üzere pek çok şeyden etkileniyorlar. Okul kıyafeti konusunda yaptığım bir başka araştırmada görmüştük ki, çok sayıda çocuk arkadaşlarınki gibi kıyafetlere sahip olmadığı için okuldan uzaklaşıyor, ya da arkadaşları tarafından da aşağılandığı için ciddi sorunlar yaşıyor. Bunların hepsini bütün olarak değerlendirmemiz lazım. Ama unutmayalım, en düşük maliyetli yöntem okul yemeği. Kaynak sorunu yok.

Ekmek ve Gül’e ve bu çalışmayı yürüten herkese de kişisel olarak da, bir sosyal politika uzmanı olarak da, bu konularda çalışma yürüten bir akademisyen olarak da çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki bu çaba karşılık bulacak. Tüm çocukların, ulaşabildiğimiz kadar çok çocuğun iyi nitelikli bir eğitim almasını sağlamak hepimizin sorumluluğu. Bunu hiç kimse aklından çıkarmamalı…

İlgili haberler
Yetersiz beslenmenin sonuçları araştırılsın, MEB o...

Okullarda 1 Öğün Ücretsiz Sağlıklı Yemek Kapanyası Meclis'te: HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış B...

Çocukların beslenmesine kaynak yok diyorlar: Halka...

‘Kaynak yok diyorlar halka yok kendilerine var. Bütün yük de halkın omzunda… Bu kampanyaya sahip çık...

Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı:...

Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’yla çocukların tarikat ve cemaat çemberine sistemat...