Metal işçileriyle toplumlarda yolculuk-1| Sınıfların doğuşu, eşitsizliğin başlangıcı
“İnsanın bile özel mülkiyet olduğu dönemler çok eskilerde kalmış bugün konuştuğumuz kadarıyla. Ama bizim bugün yaşadıklarımızla çok benzer”

Akşam fabrika çıkışı, İstanbul, Esenyurt’ta metal işçisi kadınlarla başladığımız yolculuk hem öğretici hem yeni pencereleri aralıyor. İş çıkışlarında sohbet etmek için buluştuğumuz kadınlarla dünyanın ve ülkenin ahvalini konuşurken konu dönüp dolaşıp eşitsizliğe geliyordu. Nereden çıkmıştı bu eşitsizlik? Tarih boyunca varlığı baki miydi? Ücrette eşitsizlik, mülkte eşitsizlik, kadınlar olarak toplumda maruz kaldığımız tonlarca eşitsizlik... Bunun bir nedeni olmalıydı. Bu tartışmalar yolculuğumuzun başlangıcı oldu.

Daha iki ayak üzerine yürümeye başladığımız dönemlerden tartışmaya giriş yapmakta hemfikirdik. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu fikrinde ortaklaşana kadar konuştuk. Toplumsal iş bölümünün hayatta kalabilmek için bir zorunluluk olmasının, toplumsal ilişkileri ortaya çıkardığına karar verdik. İlkel komünal toplumdayız.

İşçilerden biri diyor: “Aslında hep erkekler daha güçlü olduğu için gelmedi mi bunlar başımıza? Zaten eşitsizlik oradan başladı.” Bir başka işçi arkadaş, “Yani hep öyle miydik? Ben eskilerde toplumların anaerkil olduğunu duymuştum.” Tartışmaya devam ediyoruz: “İlkel komünal toplumda kadın ve erkek arasındaki en temel farka göre bir iş bölümü gelişebilir sadece. Ancak gebelik, doğum ve emzirme doğal özellikleri gereği kadına aittir. Bu dönemler için kadının bu toplumsal iş bölümünde oynadığı rol veya aldığı görevler değişebilir. Erkeklerin avcı, kadınların toplayıcı olduğu bilgisine dair hiçbir arkeolojik veri yok. Hatta her geçen gün bu tezi çürüten bulgular ortaya çıkıyor. Av aletleriyle gömülmüş kadın iskeletleri bulunuyor örneğin.”

İLKEL TOPLUMDA İPLER KİMİN ELİNDEYDİ?

“Aaaa bakar mısın, yıllardır yalan yanlış ne varsa bize söylemişler. Hep erkekler daha güçlü diye yutturdular bize” diyor bir kadın işçi. Devam ediyor tartışmamız. Ana soyluluğun yaygın olduğu dönemlerdeyiz hâlâ. “Ya peki aileler hep kadın tarafından mı oluşuyordu? Kadınlar daha önemli miydi yani?” diyor bir arkadaşımız. Diğer işçi yanıtlıyor: “Bence tartışmamız şunu gösteriyor ki en önemli şeylerden biri o dönem açısından insan gücüne ihtiyaç duyulması. E kadın da doğurduğu için daha değerli olabilir.”

“Ya peki aile dediğiniz şey bugünkü aile mi?” diye sorduğumuzda, “Ya başka ne olabilir ki?” yanıtını alıyoruz. Tartışmaya devam ediyoruz: “Pek çok bilimsel veri, tarım faaliyetine geçişte kadınların öncü rol oynadığını gösteriyor. Kadınların hamileliğin sonları, doğum ve emzirme dönemlerinde, süren av gezilerine katılmaktansa daha küçük bir arazi içerisinde kaldığı düşünülüyor. Bu da kadınlara doğanın döngüsünü gözlemle fırsatı sunmuş olmalı. Aile yapısına geldiğimizde ise, günümüzde yaşayan avcı-toplayıcı toplumlarındaki aile yapısının günümüzdeki aileden çok farklı olduğunu görüyoruz. Pek çoğunda soy, anne üzerinden devam ediyor. Kadınlar ve erkekler tek eşliden ziyade çok eşli birliktelikler kuruyorlar. Bu durum da babanın kim oldu bilinemezken annenin kim olduğu kesin bir bilgi. Bu soy bağına ana soyluluk deniyor.”

KÖR OLASI ÖZEL MÜLKİYET

“Peki ne oluyor da soy sonra baba üzerinden devam ediyor?” diye soruyor bir kadın işçi, “İşte bu sorunun cevabını toplumlar içerisinde incelediğimiz üretim ilişkileri içerisinde bulacağız” diyor sohbete katılan başka bir kadın arkadaşımız.

Özel mülkiyetin ortaya çıktığı sürece geliyoruz. Artık ürünler bir elde toplanıyor, her şey değişmeye başlıyor. İşçilerden bazıları şaşırıyor. “Ya bütün bu yaşadıklarımızın ana sebebi bu özel mülkiyet belası mı yani? Şimdi miras meselesinden de bahsedince şu anki ailenin kuruluşu neden böyle anladım” diyor.

Aslında sınıfların doğduğu dönemlere geliyor yolculuğumuz. İşçiler sürece bazen öfkeleniyor, bazen tartışmaların giderdiği kimi soru işaretleri için heyecanlanıyor. Üzerlerinde 7 ila 10 arası çalışmış olmanın yorgunluğu olsa da sohbetimiz kızışıyor. En son bir sonraki oturuma kadar vedalaşıyoruz.

‘KÖLECİ TOPLUMDAN NE FARKIMIZ VAR?’

Bir sonraki oturum ise yine iş çıkışı. Sınıflı toplumlara geçmişiz, yeni toplumlarla tanışıyoruz. Köleci topluma dair her bir arkadaşımızın fikri var. “Vahşilik”, “acımasızlık”, “gaddarlık” gibi sözcükler havada uçuşuyor. Sınıflarımız köle ve efendi.

“Köle kadınlar ve köle erkekler arasında nasıl farklar vardır?” diye soruyoruz. “İkisinin de hiçbir şeyi yok” diyor bir işçi arkadaşımız gülerek. Çok doğru. İkisinin de yaşamını idame edebileceği kadar hakkı var aslında. “Ama kadın köleler yine daha eşitsizdir. Efendiler erkek, o yüzden kadın köleleri cinsel ihtiyaçları için kullanabilirler” diyor bir kadın işçi.

 “Şimdi efendinin eşi nasıl bir konumda?” diye soruyoruz. “O çalışmıyor, köleden daha iyi şartlarda yani” diye yanıt veriyor işçi arkadaşımız.

“Evet ama çalışmıyor, emek sürecine dahil değil. Dolayısıyla yine efendi yani kocası onun hep üstünde” diye devam ediyor tartışmamız. Kölelerin isyanına kadar sürüyor tartışmamız. “İnsanın bile özel mülkiyet olduğu dönemler çok eskilerde kalmış bugün konuştuğumuz kadarıyla. Ama bizim bugün yaşadıklarımızla çok benzer” diyor işçi kadın arkadaşlarımızdan biri.

BİZDE DE PATRON EFENDİ

“Evet yani sınıflar bugün de var sonuçta. Bizde de patron efendi” diyor başka bir kadın arkadaşımız. Günümüze gelene kadar feodal toplum dönemini de aradan çıkarıyoruz. Birçok kesim var feodal toplumda. Köleler isyan etmiş, “özgür” kalmış ama hâlâ toprak ağasına bağlı. “Ya bak yine bugüne benzer. Kendi çalışacağımız iş yerini seçiyoruz ve ‘hadi beni sömür’ diyoruz” diye ekliyor bir kadın arkadaşımız. Devlet ve dinin nereden ve neden oluştuğunu, kadınların üzerindeki etkisini konuşmaya devam edeceğiz bir sonraki buluşmamızda. Oradan da günümüze yani kapitalist topluma bağlanacağız.

Fotoğraf: Viktor Vasnetsov- Canva Pro Kolaj 

İlgili haberler
MESS’in ardından: Borçluluk ve güvensizliğin yarat...

MESS’in Birleşik Metal-İş’in greve çıkacağı günden bir gün önce imzalanmasını Bursa’da kadın işçiler...

Derdin neyse söyle buluruz bir çare*

Ne uğradığın ayrımcılık ne de temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için insanlıktan çıkmış olmanın ge...

Tekstil işçisiyken de depremzedeyken de mücadeleni...

'Ben iş yerimden de şehrimden de keyfimden ayrılmamıştım. Onca baskıya, zor çalışma koşullarına rağm...