Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinde düzenlediği basın toplantısıyla İstanbul Valiliğinin mültecileri geri gönderme kararının 2 haftasını değerlendirdi. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Milletvekili Ahmet Şık’ın da katıldığı basın toplantısında, Valiliğin geri göndermelere 20 Ağustos’ta başlanacağını açıklamasına rağmen 2 haftada en az 12 bin mültecinin sınırdışı edildiği bilgisi paylaşıldı.
“Sınırdışıların İki Haftası” başlığıyla hazırlanan raporda, İstanbul’da kaydı olan mültecilerin de sınırdışı edildiğine, sınırdışı işlemlerinin çoğunun ise sınır kapılarından değil, yasal olmayan sınır noktalarından yapıldığına dikkat çekildi. Geri gönderme işlemi sırasında ağır hak ihlalleri yaşandığı, ailelerin parçalandığı, geri gönderilen Suriyelilerin ise döndükleri yerde çatışmaların ortasında bırakıldığı belirtildi.
Açıklamadan öne çıkan noktalar şöyle:
* Zorla, Gönüllü Geri Dönüş Belgesi imzalatılarak sınırdışı etme yaygın bir uygulama haline geldi.
* Bu belgeyi imzalamak istemeyenler Geri Gönderme Merkezlerinde günlerce, aylarca tutuluyor ve burada ağır hak ihlallerine maruz kalıyorlar.
* Suriyelilerin yoğun yaşadığı mahallelerde kolluk güçleri tarafından yapılan kimlik kontrolleri sıklaştı, elleri plastik kelepçeyle bağlı olarak polis otobüsünde yere oturtulan kişilerin görüntüleri sosyal medya ve haberlerle yayılmaya başladı. Kamuoyuna yansıyan bu uygulamalar İstanbul’da yaşayan Suriyelileri evden çıkmaya korkar hale getirdi.
* İstanbul Valiliği sadece suça karışanların sınırdışı edileceğini söylemişti ancak kaydı İstanbul’da bulunan mülteciler dahi sorgusuz sualsiz sınırdışı ediliyor.
* İstanbul’da birçok noktada yapılan kimlik kontrolleri ile yabancılar ayrılıyor ve hızla işlem yapılarak İstanbul ya da Türkiye dışına gönderiliyorlar.
* Sınırdışı edilen yabancıların aileleri durumlarından günlerce haberdar bile olamıyorlar. Hukuki haklarını kullanamıyorlar.
* Bu tür uygulamaların halklar arasında onarılması kolay olmayan, güvensizlik yaratacak, birlikte yaşama duygusunu zedeleyecek bir ihbar mekanizmasının izleyebileceği sinyallerini veriyor.
KİMSE KENDİNİ GÜVENNDE HİSSEDEMİYOR
Ekmek ve Gül’e değerlendirmelerde bulunan İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, geri gönderme sürecinde kadın ve çocukların daha büyük zorluklarla karşı karşıya bırakıldığına dikkat çekti. Yoleri şöyle konuştu:
“Kararın açıklanmasından itibaren özellikle toplu taşıma araçlarının ana duraklarına yakın yerlerde ya da çok fazla yolcu hareketinin olduğu yerlerde, fabrika önlerinde ya da Suriyelilerin yoğun olarak toplu halde yaşadığı bölgelerde emniyet güçlerinin konumlandığı ve kimlik kontrolleri yaparak yabancı olanları ayırıyor. Dolayısıyla böyle bir ortam günlük hayatın tamamını etkiliyor. İnsanları oldukça endişelendiren tablolar ortaya çıktı.
Şunlarla çok sıkça karşılaşmaya başladık; aileler parçalanıyor. Kişi gözaltına alınıyor, hemen sınırdışı ediliyor, sınırdışı edilirken nereye gönderildiği belli değil, doğru düzgün kayıt tutulmadığı için kimin gönderildiği bile belli değil. Aileler yakınlarını ararken de görünmez bir şekilde yapmaya çalışıyorlar çünkü kendilerinin de sınırdışı edilmesi söz konusu olabilir.
Mülteci kadın ve çocukların Türkiye’de yaşadığı mağduriyet zaten oldukça fazlaydı, şimdi bir de bu karar açıklandıktan sonra da, özellikle yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde şöyle bir manzara hakim; Örneğin Esenyurt’ta bazı mahallelerde bütün işyerleri kapanmış durumda, yabancılara ait işyerleri açılmıyor, mülteci işçiler işe gitmiyor ve kimse sokakta değil, herkes evlerinde, dört duvar arasına hapsedilmiş durumda. Var olan oturma izinleri ya da kayıtları da onları kurtarmaya yetmediği için çoğu kişi sokakta olmamaya çalışıyor. Ama bunun da sonuçları var; gelirleri ortadan kalkıyor, dolayısıyla açlıkla, en temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumuyla yüz yüzeler.
Unutmamak gerekir ki, devletin, iktidarın tutumu tüm topluma yansıyor. Devlet ‘Seni geri göndereceğim’ dediği zaman toplumdaki bireyler de onu kendilerine vazife olarak anlıyorlar ve bir anlamda hafiyelik yapıyorlar. İhbarlar, tehditler artıyor. Bu da mültecilerin korku ve kaygılarını daha da pekiştiriyor.”
YABANCI BİR KADIN KÜÇÜK BİR İLDE NASIL HAYATTA KALABİLİR?
“Her göç olayı, bu iç göç bile olsa, oldukça sorunlu süreçlerdir. Türkiye’de örneğin 90’lı yıllarda yaşanan zorunlu göç sürecini, köy boşaltmaları hatırlayalım, o zaman göçmek zorunda kalan kadınlarla yapılan araştırmalar, bu kadınların o kapalı yaşamlarını hâlâ devam ettirdiğini, hatta dil problemini hâlâ aşamadıklarını, hâlâ uyum sorunu yaşamadıklarını ve eski yaşamlarına, eski statülerine asla tekrar kavuşamadıklarını gösteriyor. Suriye’den gelen kadınlar için de çok benzer bir tablo var; üstelik bir de başka bir ülkeye gelmişsiniz, savaş mağdurusunuz... Çok başka mağduriyetler de var burada tabii, ailesini, eşlerini kaybetmiş, yalnız kalmış, çocuklarıyla baş başa kalmış, mesleklerini kaybetmiş, ekonomik gelirden yoksun kalmış çok fazla kadın var. Bu kadınlar geldiklerinden bu yana bir şekilde fuhuş malzemesi haline getirildiler ve hâlâ bunları yaşamaya devam ediyorlar. Kimsesiz oldukları için taciz, tecavüz reva görüldü, ikinci, üçüncü eş olarak alma, muta nikahı gibi şeylerle günlük/haftalık sürelerle ilişkiye zorlandılar, cinsel sömürüye maruz bırakıldılar.
Şimdi bu kişilerin ikamet verilen yerlere gitmeleri isteniyor; örneğin Afyon, Adıyaman, Konya, Manisa gibi birçok ilde verilmiş bu kişilere. Bu yerlerde çalışma imkanı yok, zaten küçük yerler, hem iş az hem çalışma izniniz olmadan kimse size iş vermez buralarda, kayıtdışı çalışamazsınız. Bir yabancının orada toplum içinde kaybolma imkanı yok, dolayısıyla hep göz önünde olacaksınız, attığınız her adım takip edilecek.
Küçük bir şehide yabancı bir kadının yaşaması neredeyse imkansızdır, hele başına yaşıyorsa. Büyük şehirlerde bir kadın araya kaybolup yaşamını sürdürebilir. Yani aslında mültecileri buraya getiren şey zorunluluklar. Dolayısıyla geri gönderildikleri illerde insani şartlarla yaşayabilmesinin altyapısı oluşturulmalı. Ama bu yok şu anda maalesef. Bir kişiyi kayıtlı olduğu ile göndermekle sorun çözülmüyor; bu kişi orada ev bulamıyor, iş bulamıyor, yeniden bir hayat kuramıyor.
NE YAPILMALI?
Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi yapılması gerekenler konusunda ise şu açıklamada bulundu:- Kolluk kuvvetlerinin, göçmenlere yönelik ev baskınları, kimlik kontrolü, alıkoyma, zorla Gönüllü Geri Dönüş Belgesi imzalama uygulamaları ve kötü muamele sonlandırılmalı.
- Göçmenleri kriminalize eden, suçlayıcı, damgalayıcı ve ötekileştirici her türlü söylem ve uygulamaya son verilmeli.
- Sınırdışı edilenleri hızla Türkiye'ye tekrar yasal yollardan girişi sağlanmalı.
- Göçmenlerin seçtikleri şehirlerde kayıt yaptırma hakkı ve koşulsuz seyahat özgürlüğü sağlanmalı.
- Farklı illerde ikamet eden aile fertlerinin istedikleri illerde birleşmesi sağlanmalı.
- İdari gözetim uygulamasına son verilmeli.
- Geri gönderme merkezlerindeki insan hakları ihlalleri son bulmalı, geri gönderme merkezlerinin kapatılması için çalışma başlatılması.
- Türkiye, Cenevre Mülteci Sözleşmesine koyduğu sınırlamayı kaldırmalı, zulümden kaçan herkese mültecilik statüsü tanınmalı.
- Mültecileri Türkiye’ye hapseden AB-Türkiye arasındaki geri kabul anlaşması iptal edilmeli. Kimse nedensiz göçmez, bütün sınırlar açılmalı.
İlgili haberler
Mülteci kadınlar anlatıyor: Evde koca baskısı, sok...
İzmir’de yaşayan Suriyeli kadınlar anlatıyor: ‘Hastanede doktorun odasına bile giremiyoruz, evde koc...
Kadınlardan geri gönderme kararına tepki: Birlikte...
İstanbul Valiliğinin Suriyeli mültecileri geri gönderme kararına karşı kadınlar “Birlikte yaşayacağı...
Geri gönderme kararı mülteci kadınlar için ne anla...
İstanbul’da yaşayan mültecilere ilişkin uygulanmaya başlanan ‘geri gönderme’ kararı mülteci kadınlar...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.