Çalışma yaşamında LGBTİ’ler güvencesizliğin kıskacında
Onur Ayı’nı arkamızda bırakırken Pembe Yaka İnisiyatifi’nden Seçin Tuncel ile LGBTİ’lerin çalışma yaşamlarında karşılaştıkları ayrımcılıkları ve maruz bırakıldıkları sömürüyü konuştuk.

LGBTİ’lere yönelik saldırılar, hedef göstermeler özellikle son süreçte daha da arttı. İktidarın “aile yılı” ve “aile on yılı” ilanıyla birlikte kürsülerde, fetvalarda, medyada LGBTİ’lere yönelik nefret söylemleri daha da yaygınlaşıyor, daha da düşmanlaştırıcı ifadelere yer veriliyor. LGBTİ’lerin barınma, güvenceli çalışma, eşit yurttaşlık ve yaşam hakkı talepleri gün geçtikçe saldırıların daha fazla hedefi haline geliyor. Özel olarak çalışma yaşamında yaygınlaştırılmaya başlanan güvencesiz çalışma, LGBTİ’ler açısından hali hazırda bir norm halini almış durumda. Bu koşullarda, Onur Ayı’nı arkamızda bırakırken Pembe Yaka İnisiyatifi’nden Seçin Tuncel ile LGBTİ’lerin çalışma yaşamlarında karşılaştıkları ayrımcılıkları ve maruz bırakıldıkları sömürüyü konuştuk. 

LGBTİ işçi ve emekçilerin iş yaşamında karşılaştığı en yaygın ayrımcılık biçimleri neler? Bu ayrımcılıklar, lezbiyen, biseksüel ve trans kadınlar açısından nasıl farklılaşıyor, nasıl özel biçimler alıyor?

14 yıldır her sene yaptığımız bir çalışma var: kamu-özel sektör raporu. Bu raporda da ayrıntılı bir şekilde soruyoruz çalışma yaşamında ayrımcılık olup olmadığını. Burada en öne çıkan şeylerden biri, özellikle trans kadınların henüz iş görüşmesinde başlayan dışlanma süreci. Yani, kişinin trans olduğu anlaşıldığı an, görüşmeye bile çağrılmaması durumu var. Diğerleri içinse iş yerinde açık olamama hali var. Dünya Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre kişinin açık olmama hali kişilerde kaygı, anksiyete gibi birçok soruna yol açıyor. Dolayısıyla bu durum ruh sağlığı sorunlarını da derinleştiriyor.

Bir diğer nokta ise mobbing: Evli olmaması, işe girdikten bir süre sonra LGBTİ+ olduğunun anlaşılması gibi durumlarda gerçekleşebiliyor. Bunun yanı sıra kişinin kimliğinden kaynaklı tehdide uğraması gibi sorunlar da yaşanabiliyor.

Bunun yanı sıra LGBTİ+’lar heteroseksüel çiftler gibi evlenemediklerinden birçok sosyal haktan yararlanamıyor. Yaptığımız araştırmalarda birçok kişi açık olmasalar dahi gün içinde, iş yerinde cinsiyetçi söylemlere ve nefret söylemine maruz kaldığını söylüyor. Sürekli nefret söylemi duyduğunuzu düşünün, sizin orada artık açılma olanağınız kalmıyor.

Biseksüeller için görünmezliğe zorlanma durumu söz konusu. Bir yandan da biseksüellerin hem LGBTİ+’lar hem de heteroseksüeller tarafından dışlandığını biliyoruz. Ayrımcılık yalnızca dışarıda gerçekleşmiyor ne yazık ki, kendi toplulukları içinde de gerçekleşiyor.

Tüm bunlara baktığınızda toplumsal yaşamdaki ayrımcılığın iş yaşamında da sürdüğünü söyleyebiliriz.

Yaptığınız araştırmaya göre lezbiyen, biseksüel ve trans kadınlar hangi sektörlerde daha yoğun çalışıyor, hangilerinde görünmez hale geliyorlar? İstihdam alanlarının daralması bu kesimlerin yaşadığı sömürüyü ve ezilmişliği nasıl derinleştiriyor?

Transların, özellikle trans kadınların yoğunluklu çalıştığı bir sektör seks endüstrisi. Türkiye’de doğrudan bir yasak olmasa da bunun daha karanlık yerlerde gerçekleşmesi, hak ihlallerini artırıyor. Bugün isteyerek de bu işi yapan kişiler var ama daha okuldayken eğitim hakkının gaspı ile birlikte çaresizlik nedeniyle buna zorlanma gibi bir durum var. Burayı da görmek gerekiyor. Bu zorlandıkları alanın kendisi de tamamen güvencesiz bir alan. Lezbiyen ve biseksüel kadınlar açısından da kadınların yoğunluklu çalıştığı alanlarda istihdam ediliyorlar, örneğin öğretmenlik gibi. Bizim yaptığımız çalışmada da bununla uyumlu bir verimiz var. LGBTİ+ların çok yoğun çalıştığını bildiğimiz ama sektörel nedenlerden kaynaklı verileştiremediğimiz bir diğer alan da tekstil ve hizmet sektörü.

İstihdam alanlarının daraltılmasının ve güvencesizliğin örgütlenmesinin sömürüyü ve ezilmişliği artırdığını söylemek, egemen olmayan tüm kimlikler için geçerli. Bir kere emeğinin karşılığında daha düşük ücret alıyorsun. Örneğin bir dönem Kayseri’de birkaç işçi ile görüştük. Bunlar kayıt dışı çalışıyorlardı. “Nasılsa şikayet edemeyeceksin” denilerek maaşları verilmedi.

Transların yaşadıkları ise bambaşka. Örneğin 15 gün çalıştırılıyorlar sonra bir anda işten çıkartılabiliyorlar. Lezbiyen ve biseksüel kadınlar için cinsiyetçiliğin de getirdiği çeşitli sorunlar var terfi alamama, bunun maaşa yansıması gibi. Daha çok sömürüyle bezenmiş bir iş yaşamı olduğunu söyleyebiliriz.

LGBTİ’lerin güvencesiz, düşük ücretli ve kayıt dışı işlere itilmesinin temel nedenleri neler?

Bir nedeni LGBTİ+’ların Türkiye’de eşit yurttaş olarak kabul edilmemesi ve haklarının tanınmaması. Bugün eğitim, sağlık, barınma hatta yaşam hakkının ihlaline varan bir ağ ile örülü hayatlarımız. Çalışma yaşamına da bu yansıyor. Türkiye’de insanların cinsiyet kimliklerine dönük ayrımcılığı önleyecek, nefret söylemlerine yaptırım uygulanabilecek bir yasal düzenleme olsaydı daha farklı olurdu. Ama, güvenceli istihdam alanlarında kişiler açık kimlikleriyle var olamadığı için genelde daha kayıt dışı bir alana sıkıştırılıyor.

AİLE YILININ HERKES İÇİN OLUMSUZ SONUÇLARI VAR

“Aile yılı” ilanı, Şimşek programı ve iktidarın kadın ve LGBTİ düşmanı politikaları, ayrımcılıktan uzak ve insanca yaşam taleplerini nasıl baskılıyor?

Aile yılına dair olan tüm konuşmalarda Türkiye’de nüfus politikaları, evlilik yaşının düşürülmesi, daha çok çocuk yapma gibi vurgular görüyoruz. Bir yandan da çok büyük bir ekonomik krizin içindeyiz. LGBTİ+’lar da bu ekonomik krizi çıkaranlarmış ve onun nedeniymiş gibi lanse ediliyor. Bu aile yılında da günah keçisi LGBTİ+’lar oldu. 6 Şubat depremlerini hatırlarsınız, bu depremlerin sebebini LGBTİ+’lara bağladılar, Koronavirüs çıktı yine “LGBTİ+’lar yüzünden” denildi.

Aile yılına ilişkin politikaların yalnızca LGBTİ+’lardan değil, kadın ve erkeklerden de bekledikleri şeyler var, çok çocuklu aile yapısı ve kadınların eve hapsedilmesi gibi… İktidar toplumsal bir değişim hedefliyor ve LGBTİ+’lar iktidarın istediği biçimde yaşamıyorlar. Örneğin, aile denilince bizim için “seçilmiş aile” kavramı var. Kişilerin atanmış ailelerinden uzaklaşarak kurdukları bağlar var. Bugün “Aile sizin için ne ifade ediyor?” diye LGBTİ+’lara sorduğunuzda, büyük bir çoğunluğu “Aile benim için şiddet hikayemin başladığı yer” diyecektir. Çünkü şiddet sarmalı içindeler. Bir yandan ekonomik olarak yoksulluk, bir yandan da toplumda erkekliğin övülmesi bunu perçinliyor.

LGBTİ+’lar bu süreçte, özne olarak ayrımcılığa uğruyor ama heteroseksüel kadın ve erkekler de bu ayrımcılıktan kendilerine göre pay alıyorlar. Bu süreçte kendi mücadelemizi sürdürüyoruz ama bu aile yılının hedef gösterilenleri sadece LGBTİ+’lar değil. Tüm toplumu etkileyecek bir şeyden bahsediyoruz.

Barajlı sendika sistemi, kayıt dışı istihdam ya da işten atılma tehdidi LGBTİ’lerin örgütlenme hakkını nasıl etkiliyor?

Kayıt dışı olmak aynı zamanda sendikalaşmanın önünde bir engel ama özel bir durum daha var. Türkiye’de yüzde 18 oranında bir sendikalaşma oranı var. Ama bizim 14 yıldır yaptığımız araştırmaya katılan kamu ve özel sektörde çalışan kişilerin belki yüzde 8’idir sendikalaşan. Burada da biz şunu soruyoruz: Neden sendikaya gitmiyorsunuz? Aldığımız yanıt, “Sendika benim hakkımı savunmaz” oluyor. Kişiler iş yaşamında dışlanırken “Sendikalı olursam iki tarafta da dışlanacağım, güvencesiz hale geleceğim ve sendika benim hakkımı korumayacak?” diyor. Sendikaların ana politikalarından birinin ayrımcılığa karşı mücadele olması gerekiyor. Hak savunuculuğu yapan yerlerin daha dikkatli hareket etmesi gerekiyor.

Aile yılı adı altında saldırılara maruz kalırken sokaktan geri durmayan tek hareket LGBTİ+ hareketi ve sendikaların bu noktada dayanışmasını, desteğini görmedik. Sorduğumuzda kitlelerinin buna hazır olmadığını söylüyorlar ama kitlelerini dönüştürmek adına da bizden hiçbir talepleri olmuyor. En güvendiğimiz, dirsek temasımızın olduğu sendikalardan bile Onur Ayı boyunca bir dayanışma göremedik.

Güvencesiz ve kayıt dışı çalışan LGBTİ’ler açısından da düşündüğümüzde kendi aralarında kurduğu dayanışma ağları iş yaşamında gerçekleşen ayrımcılık ve ağır sömürü koşullarına karşı nasıl bir alan sağlıyor?

6 Şubat depremlerinde barınma yerlerinden atıldı insanlar, yemek sıralarından atıldılar. Bu ayrımcılığın tüm hayata yayıldığını düşünün. Orada herkese eşit davranılması gerekirken öyle olmadı. LGBTİ+’lar olarak biz de kendi dayanışma ağlarımızı örmeliyiz dedik. Çünkü kamunun yapması gereken örneğin, barınma desteği gibi hizmetler sağlanmıyordu. Sığınmaevlerini düşünelim: Koskoca başkentte kaç sığınmaevi vardır, belediyenin sığınmaevi var mıdır, bu soruların yanıtını biliyoruz. Buralar kamu hizmeti sağlıyor ama LGBTİ+’lara açık değil. Dayanışma ağları bu gibi ihtiyaçları karşılıyor.

Ama yoksullaşmayla birlikte, derneklerin aldığı destek de azalıyor; daha kurumsal destekler başka konularda çalışanlara verilmeye başlanıyor. Dolayısıyla buralardan yararlanamıyoruz. Bir yandan kıt kanaat geçiniyoruz, bir yandan elimizde olanları paylaşıyoruz. Biri iş ararken ona destek olup takip ederek, dayanışma ile sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz. Bir arada durarak bununla mücadele edebiliyoruz. Ya da derneklerin psiko-sosyal, hukuki destek hatları var. Dayanışmayı onlarla ilerletiyoruz. Örneğin biri iş yaşamında ayrımcılığa uğradı, bize başvurduğunda ücretsiz bir danışmanlık alabiliyor. Ama bunun da olanakları daralıyor. Çünkü derneklerin gelir kaynakları daralıyor.

REFAHTAN UZAK YAŞAMLAR

Bu noktada değinmek istediğim bir yer daha var: LGBTİ+’ların yaşlılık deneyimi. Bizim 40+ Lubunya isminde bir grubumuz var, bunun üzerine çalışma da yürütüyoruz. Birçok insanın çok geç yaşlarda edindiği hastalıklarla biz daha genç yaşlarda karşılaşıyoruz. Yani yoksulluk yalnızca maddi olarak gelir elde etmenin dışına da çıkıyor. Genel olarak hayatınızı refahtan uzak bir şekilde yaşamınızı sağlıyor.

İŞ YERİNDE LGBTİ’LERE DÖNÜK AYRIMCILIK SÜRÜYOR
Kaos GL Derneği, 14 yıldır özel sektörde ve kamuda çalışan LGBTİ’lerin çalışma koşullarına ilişkin araştırmalar yapıyor. 2024 yılındaki araştırmanın verileri ise hem kamuda hem de özel sektörde LGBTİ’lerin yaşadıkları ayrımcılık ve emek sömürüsü gözler önüne seriyor.
Türkiye’de Kamu Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu 2024 Yılı Araştırması’na göre; iş yerinde cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimini açıkça beyan ettiğini belirten katılımcıların oranı yüzde 2,8. Özel sektörde ise bu oran yüzde 22,5.
Kamu çalışanı LGBTİ’lerle yapılan araştırmaya katılanların yüzde 29,6’sı iş yerlerinde LGBTİ çalışanlara yönelik ayrımcı tutum ve uygulamalara tanık olduğunu belirtirken yüzde 59,2’si nefret söylemiyle karşılaştığını ifade etti. Bu oran özel sektörde ise yüzde 30,4 oldu.
Kamuda ayrımcılığa maruz kalan LGBTİ’ler, işten atılma ya da herhangi bir sonuç alınamayacağı düşüncesiyle hiçbir şikayet mekanizmasına başvurmadı. Ayrıca katılımcıların yüzde 23,9’u, ekonomideki durum nedeniyle işini kaybetmekten korktuğunu belirtti.
Özel sektörde çalışan LGBTİ’lerle yapılan araştırmaya göre ise katılımcıların yüzde 44,2’si işe alım süreçlerinde ayrımcı tutum, davranış ya da uygulama ile karşılaşmadığını ifade ederken yüzde 53,6’sı bu tutumla karşılaşmamalarının sebebini cinsiyet kimliğini, cinsel yönelimini veya cinsiyet özelliklerini gizlemesine ya da bu özelliklerin belirgin olmaması olarak açıkladı.
Çalıştığı özel kurumda ayrımcılığı önlemeye yönelik etkin kurallar veya kurullar olduğunu ifade eden katılımcıların oranı yüzde 18,4 oldu. Bu mekanizmaların olduğu ve işlediği iş yerlerinde LGBTİ çalışanlar arasındaki tamamen açık olma oranı ise yüzde 43,2.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Gökkuşağının altında: Geceye sıkışan emek, gündüzü...

Gece hayatında çalışmak bir tercih değil, çoğu LGBTİ işçi için mecburiyet. Burada görünürlük bir özg...

Fişleme mi yapılıyor? | YÖK, cinsiyet değiştirmek...

YÖK'ün tıp fakültesi bulunan üniversitelere gönderdiği yazıda, son 10 yılda "cinsiyet değiştirme tal...

Tazminatsız çıkarılan trans kadın: Emeğimin karşıl...

İşten çıkarılan Göksel A: Artık çıktığım yolda yalnızdım, bugün mecburen bir seks işçisiyim. Maalese...