Umudunu kaybettiğinde bu kalabalığı hatırla
25 Kasım’da dünyanın dört bir yanındaki kadınlarla sesimiz bir olacak ve yaşadığımız sorunlar karşısında yalnız olmadığımızı o kalabalıkla bir kere daha hatırlayacağız.

Ülkede günden güne karmaşıklaşan iç siyaset, ekonomik kriz, savaş ve şiddet gündeminin içinde kasım ayı gelip çattı. Geçtiğimiz kasım ayından bu yana dönüp bakmak istesek bu sayfalara sığmayacak kadar çok şey yaşadık. Takvimler kasıma geldiğinde 25’ine hazırlanırız dört bir yandan. 25 Kasım, yan yana gelişlerimizi artırır, sıkıntılarımızı daha çok konuşur, taleplerimizi daha gür bir sesle dile getirir hale geliriz. Çünkü her kasımın 25’i 1960’da Dominik’te diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşten aldığımız gücün bir kez daha farkına varırız.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü tek bir günde alanlara çıkmakla bitecek bir gün değil, dünyanın dört bir yanında kadınların şiddete, yoksulluğa, eşitsizliğe, sömürüye, savaşa karşı seslerini birleştirdiği bir gün. Yılın 365 günü evden işe, okuldan yurda bulunduğumuz her alandaki şiddete karşı sesimizi yükseltiyoruz. Özellikle de ekonomik krizin giderek derinleştiği, alınmayan önlemlerin canımıza mal olduğu, dünyanın dört bir yanında çatışmaların arttığı bu günlerde sesimizi daha gür çıkarmak, sokaklarda taleplerimizi haykırmak ayrı bir öneme sahip.

KADINLAR SAVAŞA KARŞI

Bu 25 Kasım’a dünyanın dört bir yanında savaşın ve çatışmaların şiddetlendiği bir süreçle gidiyoruz. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Filistin saldırıları adeta bir katliama dönüştü. Yaşanan bu çatışmaların karşısında dünyanın dört bir yanından “Özgür Filistin” sloganları yankılanırken İsrail çatışmaları durdurmak yerine daha da artırdı. Savaşlardan en çok etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olduğunu İsrail’in hastaneyi ve eğitim kurumlarını bombalamasında bir kere daha görmüş olduk. Bugün şiddetin en ağır biçimini yaşayan Filistin ve İsrail halkları için ses çıkarmak, savaşı durdurmak için birleşmek bu 25 Kasım’ın öncelikli taleplerinden biri olmalıdır.

YOKSULLUĞA MAHKUM EDİLMEK DE ŞİDDET

Dünyada savaşların yarattığı yıkımlar bir yanda dururken, bir yandan da ekonomik krizin yarattığı yıkımlarla başa çıkmaya çalışıyoruz. Yoksulluğun giderek artması kadınlar açısından şiddetin artmasına neden oluyor. Bir yanıyla masraflar artmasın diye tasarruf yöntemleri aranıp, çocukların karnını doyurabilecek bir tas yemek için çeşitli formüller bulmaya çalışırken diğer yandan da izin gününde dahi günlük işlere gitmeye çalışan, parça başı yapılan işle en azından bir faturayı ödemeye çalışan bir yaşama sıkıştırılıyor kadınlar.

Geçim derdi ev içindeki gerginliği arttırırken iş yerindeki baskıyla birleşince çıkan “tahammülsüzlük” ev içindeki şiddetin artmasına da neden oluyor.

Üstelik İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve 6284’ün uygulanmaması da şiddet faillerinin cesaret bulmasına neden oluyor. Şiddetin önünün açılmasına karşı kadınlar her daim sokakta, evde, iş yerinde, yurtta sesini çıkarıyor, şiddet karşısında gerekli önlemlerin alınması talebini yüksek sesle dile getiriyor.

YURTLARDAN YÜKSELEN SES

Şiddetin artması karşısında alınmayan önlemler kadar hayatta kalmamız için bile gerekli önlemler alınmıyor. Öğrenciler her gün ölüm-kalım bıçağının sırtında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çok uzak değil, ekimin son günlerinde KYK yurdunda alınmayan önlemler ve öğrencilerin taleplerinin göz ardı edilmesi Zeren Ertaş’ın hayatını kaybetmesine neden oldu. Üstelik de yetkililer hiçbir sorumluluğu almamak için çeşitli bahanelerle ölümüne neden oldukları Zeren’i suçlar şekilde konuştular. Bunlara karşı en iyi cevabı da başta kadın öğrenci yurtlarında olmak üzere öğrenciler verdi. Zeren’in ölümünün ardından binlerce genç isyanını sokaklara döktü, taleplerini haykırdı, kız kardeşleri için adalet talep etti. Üstelik sadece sokaklarda değil yurtlarda da ışık yakıp söndürmek, yurt içinde ses çıkarmak gibi çeşitli yöntemlerle de tepki gösterdiler. Oluşan bu kalabalıkların gösterdiği bir şeyi her biri hissederek hareket ettiler: Yan yana, omuz omuza hareket etmenin değiştirici gücü.

Kadınlar savaşın, yoksulluğun, haklara yönelik saldırıların tam ortasında bırakıldığı günlerden geçiyor. Tüm yaşananlara karşı kendi imkanlarınca ses çıkartmaya çalışıyor. Bu, bugün yurdunda ışıkları açıp söndürmek, çocuğunun okulunda bir öğün ücretsiz yemek için imza toplamak, savaşa dur demek için sokaklara çıkmak… Şimdi yükselttiğimiz bu sesi daha gür hale getirmek için önümüzde duruyor kasım ayı. 25 Kasım’a giderken yan yana gelebildiğimiz her yerde, yurtta okulda iş yerinde evde kadınlarla birlikteliğimizi nasıl güçlendirebileceğimizin yollarını aramalıyız. 25 Kasım’da dünyanın dört bir yanındaki kadınlarla sesimiz bir olacak ve yaşadığımız sorunlar karşısında yalnız olmadığımızı o kalabalıkla bir kere daha hatırlayacağız. Umudumuzu kaybettiğimizi hissettiğimizde de o kalabalığı hatırlayacağız. Bizi karanlığın içine atmaya çalışanlara bulunduğumuz her yerde en gür sesimizle haykıracağız: Gücümüz birliğimizden gelir!

YILLIK PLANLAR DEĞİL MÜCADELE DEĞİŞTİRİR
Kadınlar sadece yaşadıkları ve yaşatılanlarla değil onlar üzerinde yapılan planlarla da sınanıyor. 2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında aile kısmında “Kadın ve erkeğin evlilik bağıyla kurulan, milli ve manevi değerlerin taşıyıcısı olan ailenin her türlü zararlı eğilimden korunması, sağlıklı nesillerin yetişmesi, dinamik nüfus yapısının ve kalkınmanın istikrarlı bir biçimde sürdürülmesini teminen aile kurumunun güçlendirilmesi” amacıyla başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere Gençlik ve Spor Bakanlığı, üniversiteler gibi kurumların da yer alacağı tedbirler alınacağı ilan edildi. Bilindiği üzere, İstanbul Sözleşmesi’nden de “aile yapımızı bozuyor” denilerek çıkılmıştı. Yine aynı programda kadın başlığı altında “ailenin merkezi rolüne sahip olduğu söylenen kadının üstün kıymet görmesi için çeşitli tedbirler alınacağı” da ifade ediliyor. Kadın istihdamını artırmaya dair çalışmalar yapılacağı da belirtilmiş metinde. Peki bugün istihdamda olan kadınların çalışma koşulları ne olacak? Kiminin sigortasız çalıştığı, ustanın amirin tacizine maruz kaldığı, laf söz olmasın diye parmağından yüzüğünü çıkarmadığı iş yerlerinin koşulları nasıl değişecek? Ekonomik krizin hayatımızın tam ortasında etrafına kaygıları sarmal yaparak durduğu şu günlerde cumhurbaşkanlığının yıllık planları değil ama işçiler yaşam koşullarını azıcık da olsa iyileştirebilmek için çabalıyor. Patronun toplu iş sözleşmesinde işçilerin istediğinden düşük zam teklifi vermesine karşı greve çıkan Corning işçileri gibi.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Yoksulluğa, şiddete, savaşa karşı mücadelemiz var!

Yaşamak için, eşitlik için, şiddetsiz bir yaşam için müttefiklerimiz var.

25 Kasım’a giderken: Kadınlar emperyalizmin ve sav...

Dünyada bu tabloyla ilerliyoruz 25 Kasım’a. Bir yandan dünyada halkları sarıp sarmalayan yoksulluk,...

İşçi kadınların 25 Kasım mesajları

25 Kasım yaklaşırken işçi ve emekçi kadınlar sorunlarını anlatarak hangi taleplerle 25 Kasım’a hazır...