Afganistan'ın Kandarhan bölgesinde şiddetli çatışmalarının yaşandığı kırsal bir kasabanın köyünden, erkek kardeşimle günlerce yürüyerek önce İran'a geldim. Daha sonra İran üzerinden bizden 3-4 bin dolar alan insan kaçakçıları aracılığıyla İstanbul'a geldim. Geliş sürecimde de savaşta çektiğim kadar acı ve ızdırap yaşadım. Hatta “Keşke gelmeseydim” dediğim çok oldu. Ölüm riski atlattım. Kardeşim olmasaydı belki bir dağın tepesinde askerlerin, sınır polislerinin ya da devrim muhafızlarının tecavüzüne uğrayabilirdim. Aç ve susuz, bazen 8 saat yürüyerek belli noktalara uğradık. 10-15 gün hiç yıkanmadan orada burada kaldık. Sadece ekmek ve su ile idare ettik.
Nihayet İstanbul’a daha önce gelen akraba ve dostların yardımı ile bir eve yerleştik. 8-9 kişi bir evde kaldık. Oturma izni ve kısmi çalışma izni alıncaya kadar kolluk tarafından burnumuzdan getirildi. Bazen telefonlarımıza, biriktirdiğimiz üç beş kuruşumuza el konuldu sınır dışı edilmekle tehdit edilerek.
SÖMÜRÜ HEP ARTTI
Benim gibi Özbek, Türkmenistanlı, Suriyeli kadınlar aracılığı ile bir metal alüminyum mutfak araçları yapan iş yerine girdim. Paketleme, etiket ve üretim bölümlerinde çalışmaya başladım. Başka iş yerlerinde de yüzü aşkın işçi çalıştırıyor çalıştığım firma. Patron trilyonlar kazanıyor, biz ise fazla mesai ile birlikte 18 bin 500 lira ile çalıştırılıyoruz. Onca erkek işçi içinde bir de yabancı olunca bize kötü gözle bakıyorlar. Zamanla Türkiyeli kadın işçiler ve aklı selim erkek işçilerin müdahalesiyle bu biraz azaldı. Ama sömürü azalmadı, daha fazla arttı.
Türk bir arkadaşla evlendikten sonra biraz rahatladım ama mecbur kaldım. Evet, eşim iyi biri ama otobüste, sokakta, iş yerinde bize hâlâ farklı gözle bakılıyor. Travma üzerine travma yaşıyoruz. Eşim de zorlandı evliliğimizi sürdürmekte. Eşime “Sen dost hayatı mı yaşıyorsun? Bırak, gitsin” diyen bile olmuş. Bunlar insana acı veriyor.
‘BİZ BUNU HAK ETMEDİK’
İş yerinde işçilerin büyük kısmı hafta sonları çalışıyor. İnşaatta çalışan, ev temizliğine giden, gece bekçiliği yapan, lokantalarda garsonluk ve bulaşıkçılık yapan... Çünkü kiralar 15 bin liradan başlıyor. Mutfak masrafı, faturalar, yol ücreti gibi harcamalarla hep borçlu yaşıyoruz. Ev temizliğine gittiğimizde bin, bin 500 lira almamız gerekirken bize 500 ile 800 lira arasında bir ücret veriyorlar. Ayrımcılık burada da var. İş yerinde de var.
O kadar zor koşullarda çalışıyoruz ki... Dökümlerin tozunu toprağını, CNC'nin metal tozlarını ve parçalarını, zehirli kimyasalları yutuyoruz. Ne maske var ne koruyucu eldiven. Ölümüne çalışıyoruz. 2 yıldır çalışıyorum fazla mesai hariç hâlâ ücretime zam yok. Bu yüzden çok işçi ayrılıyor ama yerine yenileri geliyor. İşsizlik artmış. İnsanlar “Hiç olmasa işim olsun, ne olursa olsun” diyerek çalışıyor. Savaştan çektiğim acının, ızdırabın fazlasını işe girdikten sonra yaşadım. Savaşta her an ölüm kapını çalabilir ama böyle sürünerek, acı çekerek, hastalıklarla boğuşarak, taciz edilerek, parça parça ölmek daha kötü.
Ülkemden çıkarak buraya geldiğim süreçte birçok yaşlı, genç, kadın öldü. Mezarları bile yok. Her ülkenin kolluk kuvvetleri, bize yapmadıklarını bırakmadılar. Biz bunu hak etmedik.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Afganistan'da kadınların radyo ve televizyon progr...
Afganistan’ın Host vilayetinde kadınların radyo ve televizyon programlarına telefonla katılması da y...
Afganistan’da gözyaşı ve direniş!
Afganistan’da 6. sınıf sonrası okuması yasaklanan kız çocukları eğitim yılı sonunu gözyaşlarıyla kar...
Afganistan’da 10 yaşından büyük kız çocuklarına ok...
Taliban, Afganistan'ın bazı eyaletlerinde 10 yaşından büyük kız çocuklarının okula gitmesini yasakla...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.