“Marksist bir aşk hikayesi diye bir şey olabilir mi?” 1991 doğumlu İrlandalı yazar Sally Rooney, Normal People (Normal İnsanlar) kitabının yayınlanmasına sayılı günler kala verdiği bir röportajda, bu sorunun peşinden gittiğini söylüyor. Rooney, Normal İnsanlar’da gerçekten de iki gencin birbiriyle yaşadığı aşkı; aslında küçücük, basit ve “normal” bir hikayeyi, Marksist bir perspektifle anlamanın ve anlatmanın denemesini yapıyor.
Baştan söylemek gerekir ki, Rooney’nin Normal İnsanlar ve diğer tüm romanlarının en güçlü yanı, kendisinin de dahil olduğu kuşağın neoliberalizmin ‘‘buz gibi sularında boğulan’’ hayalleri karşısında baş başa kaldığı yıkımın, kaygı ve hayal kırıklığı gibi duyguların ortaklığına işaret ediyor olması. Normal İnsanlar, 2018 yılında yayınlandıktan kısa bir süre sonra birçok ödül kazandı, dünya çapında en çok satanlar listelerinde yerini aldı ve 2020 yılında aynı adlı uyarlama bir dizi olarak tekrar yayınlandı.
Dizinin bazı kesitleri bugün bile “sad edit”lere konu olmaya devam ediyor. Marianne ve Connell’ın birbirilerine duydukları sevgiye dair kurdukları en içli cümleler cımbızlanıp paylaşılıyor. Popüler psikoloji kavramlarının gırla gittiği günümüz Türkiye’sinde, romantik ilişkilerde yaşanan bolca sorunu bu kavramları boca ederek anlamlandırma çabası, Marianne ve Connell’ın melankolisiyle birleşerek Normal İnsanlar’ı yeni nesil arabesk haline getiriyor.
Oysa, Normal İnsanlar’ın melankolisinin ardında; Connell’ın emekçi sınıfın genç kuşaklarından biri olarak yaşadığı toplum tarafından kabul görmeye çalışması, 2008 krizi sonrası kasabadan büyük şehre üniversite okumaya gelmenin zorluklarıyla eski ve yeni hayatı arasında bir nevi kişilik kaybı yaşayan bir genç olması, Marianne’in yalnızlığı, şiddet dolu aile evinden sağ çıkmaya çalışırken sevilmeye değer olmadığı inancının mazoşist eğilimlere dönüşmesi ve tüm bunlara rağmen bu iki gencin birbiriyle kurduğu özel bağ ve sevgi var.
Yani, birlikte büyümenin derdini karşılıklı gütmediğiniz sürece ne siz Marianne’siniz, ne de karşınızdaki Connell. Çünkü benzer zannettiğimiz bencilleşmiş ilişkilerin aksine Marianne ve Connell’ın birbirine duyduğu sevgi -her zaman aynı dengede olmasa da- birbiri üzerinde etkide bulunan, birbirinin değişmesinde ve gelişmesinde rol oynayan bir sevgi.
Kurduğumuz bağlar biçim değiştirebilir, “mutlu son”a kavuşmayabilir. Her zaman başarılı olamasa da zorlukların üstesinden gelme çabası, Sally Rooney’nin açtığı pencereyle birlikte her şeye rağmen iyimserdir.
Normal İnsanlar kitabını açtığımız anda karşımıza şu paragraf çıkıyor: "Yerinde bir tabirle başkalaşım adı verilen, zihin yapısında meydana gelen değişimin ardındaki sırlardan bir tanesi de, bir başkası üzerimizde olmadık bir etki yaratmadığı müddetçe yerin de göğün de çoğumuza herhangi bir şey açığa vurmadığıdır."
Egemen ideolojinin “Her şeyi yapabilecek güce sahipsin” söyleminin aksine, birbirimizin yardımına da bir başkası tarafından sevilmeye de ihtiyaç duyuyoruz.
İnsan yaşamının en özel anlarına, biricik çıkmazlarına, kendine has sorunlarına biçim veren kişisel tarihimizle onların hangi sınırlarda yoğrulacağını belirleyen toplumsal ilişkilerin birliğinde, birini sevmenin ne anlama geldiğini düşünmeye itiyor Normal İnsanlar. Şimdi yeniden düşünmeye başlayalım.
Fotoğraf: Film afişi
İlgili haberler
GÜNÜN KISA FİLMİ: Taybet Ana ‘Yedi Gün Yedi Gece’
Silopi’de sokağa çıkma yasağı sırasında öldürülen Taybet Ana’yı anlatan kısa film ‘Yedi Gün Yedi Gec...
GÜNÜN FİLMİ: The Magdalene Sisters
Magdelena Manastırı’ndaki üç kadının hikayesini konu alan The Magdalene Sisters, kadınların hapishan...
GÜNÜN FİLMİ: İşte özgür dünya
‘İşte özgür dünya’ insanların hiç de özgür olmadığı bir dünyayı anlatıyor. Zorlu çalışma koşullarına...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.