Gerçek bir şeyler
Nihayet mezun olup giderken onlar da helvayı değil, derslerimde yapıp ürettikleri en güzel şeyi, çok güzel şeyler yapabileceklerine dair o kanaati hatırlasınlar.

“Gençler, şimdi Osmanlı Devleti’ni kuruyoruz birlikte ama tatilden önce yıkılan Selçuklular da gümbürtüye gitsin istemiyorum, bir helvalarını kavuralım diyorum.”

Dersin iki dakikası kaynasın diye etkileşimli tahtanın fişini çekip apır sapır sorular soran bu yaş grubu için teklifim inanılmaz geliyor. Heyecanlı uğultular arasından birkaç parmak kalkıyor.

-Öğretmenim benim annem kavurur, ben getiririm.

-Yavrum, sizler annelerinizin yerine neden sözler veriyorsunuz böyle? Kadının işi yok, 30 kişilik mevlit hazırlığı mı yapsın? Benim kızım benim yerime bu sözü verseydi ona kızardım. Babam kavurur deseydin bir ihtimal kabul ederdim.

-Ben de yapabilirim öğretmenim.

-Tamam şöyle yapalım. Teklif benden geldi, ben iki paket irmik ve süt alayım, şekeri de ortak alalım.

-Siz kavuramıyor musunuz öğretmenim?

-Oldu ben hem devleti yıkayım hem yeni devlet kurayım hem de helva işi bana kalsın.

Neyse bir şekilde orta noktada buluşuyoruz. Okuldan çıkıp eve yürürken kendi öğrenciliğimden beri ülkemin değişmez gerçekliğini düşünüyorum. Her şey çok pahalı. Dersler çok sıkıcı.

Ertesi gün birlikte kahve içtiğimiz 12. sınıf öğrencilerimden artık devletlerin yıkılışını, kuruluşunu çoktan geride bırakmış Ahmet bir tespit yapıyor: “Öğretmenim, biz niye Almanya gibi reformu önce tarih yazıcılığında, felsefede yapmadık da bilimi zorladık. İlki olmadan teknolojik ilerleme de olmaz bence.”

Sohbetin ağırlığını kaldıracak muzip bir yanıt düşünüyorum. Aç ayı oynamaz mı desem? Keşke sizi irmik helvası vaadiyle kandırdığım daha masum yaşlarda kalabilseniz yavrularım. Mutlu ve canlı olmakta nasıl da patinaj çekiyorlar.

‘HEDEF DEĞİL, BİR UMUT BESLEDİĞİM’

Sonra artık gideceğini düşündükçe üzüldüğüm başka bir öğrencim şöyle diyor: “Öğretmenim, geçen yıl sorsaydınız umutlarım var derdim, şimdi hedeflerim var.” Umutla hedef arasında nasıl bir fark var ve o bunu bu yaşta nasıl biliyor? Umudun canı çekilince geriye hedef kalıyor. Yaşamaya devam etmek için “gerekliliği” daha ağır basan bir erek. Yaşadığımız ortak zamanın kupkuru gerçeği. Vasatın övüldüğü bir düzen ve bunun iştah bırakmayan eylemsizlik hali.

Kendimi geçici teslimiyetler dışında bırakmadığım bir farkındalıkla sınıf kapılarından hızla ve nereden bulduğumu bilmediğim bir güçle giriyorum. Hiçbir şey sıkıcı değil, inanmalı ve inandırmalıyım. Sıkıcıyı eğip bükmeli, vitaminini süzmeliyim. Sıradanlığımı işe yarar kılmalıyım.

Onlara, yazılmasını hayal ettiğim başka bir tarihsel bakış sunuyorum derslerde. Kendi merkezlerinden dinledikleri daha geniş bir sinyal. Belki yıllar sonra anlamlandırabilecekleri bir mesaj aktarımı. Tüm ideolojilerden, umutsuzluklardan münezzeh bir bakma biçimi. Çok yavaş, bir insan ömrüne yayılan bir frekans. Asla fazla anlam yüklemeden, hedef değil bir umut olarak beslediğim.

Seviniyorum bunu içimde bulunca.

11. sınıflara giriyorum. Kıymetleneceğini bildiği bir yere hediye getirmek ne güzeldir. Kızlar bana Rönesans anlatısını, Dante’yi, Boccacio’nun aşk tarafından yere serilen Teseida’sını, Shakespeare’in dizelerini, Machievelli’nin devlet eleştirisini getiriyorlar. Bak, sen seversin diye özenip uzattıkları her şeyi koklayıp kucaklıyorum onları. Daha iyisini yapmak istemelerini sağlamış olmakla görevimi yapmış oluyorum. En güzelini yapabileceklerini görmüş oluyorlar. En güzelini yapmanın işe yaradığı bir dünya, bir ülke lazım onlara.

Yıkılana ve miras bırakana iyi dileklerimizi sunup helvaları yedikten sonra küçük olanlarla birlikte böyle bir dünyaya büyüyelim. Ve nihayet mezun olup giderken onlar da helvayı değil, derslerimde yapıp ürettikleri en güzel şeyi, çok güzel şeyler yapabileceklerine dair o kanaati hatırlasınlar.

“Öğretmenim, beğendiniz mi gerçekten?”

Beğenmek mi, bayıldım.

“Eğer sanatçı ona dokunmadan geçseydi Truva Savaşı’ndan geriye ne kalırdı? Toz. Yeni pazarlar arayan Yunan tüccarlarının kışkırttığı bir sefer.”

*[email protected]

İlgili haberler
Ekmek ve Gül dergisi Aralık 2024 sayısı

Emeğimizi sömüren, bizi askıda hayata mahkum eden patronlara, patronların kârı için haklarımıza göz...

Var mısın masalın sonunu birlikte yazmaya?

Kış çetin, rüzgar sert. Ancak yan kapımızdaki karınca güven kapımız. Bunu hepimiz biliyoruz. Haydi o...

Liseli genç kadınlar şiddete karşı mücadeleyi büyü...

'Genç kadınlar öfkeli, kinli, cesur... Bu öfkelerini, kinlerini kime yönlendireceklerini bilecek kad...