Uykusundan uyanan yeryüzü nisan ayında üzerindeki mahmurluğu attı; daha canlı, daha cıvıl cıvıl etrafımız her şey. Dört bir yanımızı kaplayarak tatlı tatlı esen rüzgar, Türkiye’nin dört bir yanından halkların acılarını, isteklerini, hayallerini ve mücadelelerini kulağımıza taşıyor, bu rüzgar içimize işliyor. Etrafımızdakiler gibi daha canlı, daha cıvıl cıvıl hissediyoruz.
Kulağımıza kadınların fısıltılarını ve haykırışlarını taşıyan, estikçe üzerimize çökmüş tozu, toprağı bizden uzaklaştıran rüzgarlar gittikçe şiddetleniyor. Şiddetlendikçe farklı yönlere estiğini düşündüklerimiz buluşuyor, buluştukça bizi yere mıhlayan ağırlıktan hızla kurtulmaya başlıyoruz. Öyle bir an geliyor ki güçlenen rüzgar ayaklarımızı hafifçe yerden kesiyor, bize ağırlıklarımızdan kurtulmanın nasıl hissettireceğini, umudun nasıl bir şey olduğunu hatırlatıyor. Çünkü uzun süredir yere saplanıp kalmışız, ucu bucağı olmayan gökyüzünde süzülmenin nasıl olduğunu unutmuşuz. Daha doğrusu bu his, bize unutturulmuş. Ancak hatırladık bir kere uçmanın nasıl bir his olabileceğini. Artık bize düşen şey; üzerimizde ağırlık yapan tozdan, kirden temelli kurtulmak için farklı yönlere eser gibi görünen rüzgarları tek bir yönde birleştirmek, o kiri oluşturanları da yerle bir edecek bir fırtınayı hazırlamak.
Bu fırtınanın hazırlanması için 16 yıldır elden ele dolaşıyor Ekmek ve Gül. Bazen kadınların mücadelesiyle dolup taşmış rüzgara bir rota sağlıyor, bazen kadınların dileklerini taşıyan bir rüzgar oluyor. Geçmişinden alıyor gücünü, kadınların ayaklarını yerden kesmek için. “Yaşamak için ekmek, ruhumuz için gül” diyen, hayatı üreten kadınların sesini ve mücadelesini bir evin mutfağına, bir üretim bandına, bir tekstil atölyesine, bir ofise, bir okula taşıyor. Buralardaki kadınların yoksulluğa, sefalet ücretlerine, şiddete, mobbinge, insanlık dışı çalışma koşullarına olan öfkelerini 112 yıl önce yaşamak için ekmek, ruhları için gül talep etmiş işçi kadınlarla buluşturuyor, buluşturmaya devam edecek.
Ekmek ve Gül, yüzyıllardır kapitalist barbarlık altında ezilmiş işçi kadınların mücadelesini, bugün esneklik adı altında “kullan at” mualemesi gören kadınlarla; 8 saatlik iş günü için can veren yüzlerce işçinin isyanını, 12 saati aşkın çalıştırılarak benliği ve bedeni tüketilen kadınlarla; çocuğunu doyurmak için ekmek isyanları başlatan kadınları, bugün bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek isteyen kadınlarla buluşturuyor, rüzgarın rotasını 1 Mayıs’a doğru çeviriyor!
***
Bir dağ kadar sabit ve değişmez görünen şeylerin, halkın ve kadınların “Artık yetti!” dediği yerde nasıl sarsıldığını, yerel seçimlerin gösterdiklerini konuşuyoruz. “İktidarın kayyumlarına karşı bizim mücadelemiz var” diyerek iradesine sahip çıkan kadınlara; ev ve iş arasına sıkışmış kadınların kreş, bakımevi, sosyal alan taleplerini daha da yüksek sesle haykırışlarına yer veriyoruz dergimizde.
Her ne kadar “bitti, tükendi” dense de işçi kadınların ağır sömürü koşullarına, insanlık dışı muamelelere karşı patronlara nasıl baş kaldırdığını hatırlıyoruz. 1 Mayıs’a giderken patronlar düşük ücretlere, esnek ve güvencesizliğe işçi kadınların nasıl tepki vereceğini tedirginlikle izlerken kadınların örgütlenerek sermayeye nasıl ve neden diş göstermesi gerektiğini tartışıyoruz.
İşçi kadınların üzerinde, sermaye ve devletinin yarattığı yıkımı onların ağzından dinliyoruz. İşçi kadınlar; yoksulluk, yoksunluk, şiddet ve baskının ağırlığından kurtulabilmek için birbirlerine sesleniyor! Birbirlerini sınıf kardeşleriyle birlikte mücadeleye, 1 Mayıs’a çağırıyor!
Fotoğraf: Tayfun Kesik
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.