Hemen hemen her evin camını, balkonunu, bahçesini yaz boyu güzelleştirir sardunyalar. Bulunduğu yere bereket getirdiği söylenir. Susuz güneşsiz kalsa da değişik tonlarda açar çiçeklerini, su verirsin yeşil yapraklarıyla yayılır bulunduğu bütün alana, durduğu yerde güzelleştirir dünyayı. Yaz mevsiminin hep gülen çiçeğidir sardunya. Yaz mevsimi çiçeği dedik ama arsız sardunyalar tutamıyor hiç kendilerini. Kışın soğuğuna, güneş ışığının yüzlerine az vuruşuna rağmen kışın soğuğunda da açıyor. İçimizde açıyor sanki tüm zorluklara inat.
Sardunyanın arsızlığı gibi arsızlığa vurup kış şartlarına rağmen aydınlatmaya çalışıyoruz biz de çehremizi. “Hadi bu ayı battaniye altında atlattık da sert soğuklar bastırınca mecbur yakacağız sobayı, doğal gazı” derken üst komşunun “Nasılsın” diyerek çaldığı zilin sesi ısıtıyor içimizi. Bir sıcak çay eşliğinde içimizde birikenleri bir bir dökerken komşumuza, arkadaşımıza; “Bir anlayanım var” duygusu azıcık da olsa hafifletiyor üzerimize basa basa bizi kambur eden yükümüzü.
Evet kış bastırıyor, şartlar daha da zorlaşıyor, hayat daha çekilmez hal alıyor geleni düşündükçe ama, bir de olanı düşünmek var. Koca bir yılı daha geride bıraktı kadınlar. Her geçen gün kadına yönelik şiddet daha da artar ve vahşileşirken, çok daha sert koşullara mahkum edilirken emekçiler, işsizlikle, açlıkla, ölümle sınanırken hayatlarımız, “Ne yapabiliriz, nasıl değiştiririz, nasıl bir araya gelebiliriz”i de çokça tartıştık bu aylarda. Yine pandemi yine öznel koşullar, yine ev bark, çoluk çocuk, yaşlı vardı aklımızda ancak nefes almanın, “Ohh, varmışım!” demenin olanaklarını yarattık kasım ayı içinde yine de. 3-5 demeden yan yana geldik. Sözleşmemiz elimizden alınırken, durmadık durmuyoruz. Haklarımız geriye götürülürken durmadık durmuyoruz. Koca, yıkılmaz bir dağa yaslar gibi, kadın dayanışmasının gücüne yaslıyoruz sırtımızı. “İyi ki buradayım, iyi ki kadınlarlayım, gücüme güç kattım, kız kardeşlerime güç verdim” sözleri gözlerimizi doldururken, birbirimize olan inancımıza, umudumuza da can suyu veriyor. Sokakta hep bir ağızdan yankılanan “Geçinemiyoruz” öfkesi birlikte değiştirebileceğimizin ışığını veriyor. Zora zorbalığa rağmen, “İyi şeyler de oluyor” diyebiliyoruz hâlâ.
***
Asgari ücretin belirleneceği bu ay, bu yılın nasıl geçeceğinin de bir göstergesi olacak aslında. Dolar karşısında Türk lirası değer kaybeder, her gün gelen zamlarla eriyen ücretler her bir emekçi kadının hayatına ağır bir yük olarak dönerken bu yükü taşımak istemeyenlerin iradesi belirleyecek aslında geleceği.
Yaşamlarımızı çözülemez bir düğüm gibi sarmalayan şiddet yumağına, kadına yönelik şiddeti besleyen iktidara karşı, sıkı sıkı kenetlenen ellerimiz, birbirimize yasladığımız sırtlarımız cevap olacak. Dergimiz sayfalarında da işte bu cevabı veriyor öncelikle kadınlar. Esenyalı’dan Fatma, Eskişehir’den Nurcan, Kocaeli’den, Ankara Tuzluçayır’dan kadınlar dayanışmayla nasıl dönüştüklerini anlatıyor. İzmir Kemalpaşa’dan belediye işçisi bir kadın ilk kez 25 Kasım etkinliğine katılıp 25 Kasım’ın tarihini bilmeyişine hayıflanırken, birbirleriyle her gün selamlaşıp aslında birbirlerini hiç tanımadıklarının farkına vardığını anlatıyor. Lüleburgaz’da katledilen belediye işçisi İlknur Gökay Tuncel için yazıyor arkadaşı Şenay. “Kadınların seslerini duyurabildiği, özgürce yaşayabileceğimiz bir ülke yaratalım” diyor. Psikolog Aylin Akçay, “Bu erkekleri de kadınlar yetiştiriyor, kadınlar da suçlu” argümanının yanlışlığını tane tane anlatıyor dergi sayfalarımızda.
Son günlerde “Alabildiğimiz bir kuru ekmeğimiz var, ya ondan da olursak” tedirginliği yaşıyor kadınlar ekmek zamları nedeniyle. Ekmek için derneklerin kapılarını çalıyor, askıda ekmek arıyor. Biz ise ekmek mücadelesinin başka bir kapısını aralıyoruz Nuray Öztürk’ün İzmir’den Fransa’ya, Mısır’dan Sovyetlere kadınların öncüsü olduğu ekmek ayaklanmalarını anlatarak.
İstanbul’dan, İzmir’den, Aydın’dan, Gebze’den, Ankara’dan işçi kadınların geçim koşullarına dair söylediği en ortak şey “Ayda bir pazara gidiyoruz” oluyor. Sebze, çocuklar için alınan meyve tane tane alınırken, etin tavuğun, adı dahi geçmiyor sofralarımızda. Olmayanı oldurmaya çalışırken yeni yettirme yöntemlerinin reçetesini veriyor kadınlar birbirine.
Bunca dert tasa arasında Adana’dan Ayşe’nin yeni hikayesiyle de kahkahayı basıyoruz. Şaşırtmacası hiç bitmeyen Ayşe’nin yeni maceralarını da heyecanla bekliyoruz.
Eh sona gelirken de kimliksiz kadınların kimliği olan Ülker ablanın şiddetten kurtulma, hayata tutunma hikayesi her çaresizliğin içinde bile bir çare olduğunu gösteriyor bize.
Ne yalnızız, ne çaresiz. En büyük dayanağımız dayanışmamız ve kız kardeşliğimiz. Sesimizi sesimizle birleştirdiğimiz sürece yeni bir dünyanın kapısını aralayabiliriz. Dayanışmamızı daha da büyüttüğümüz dirençli, umutlu, sağlıklı bir yıl olsun 2022.
İlgili haberler
Ülker abla nasıl kurtulur?
Eserlerinde hayatın içinden kadın karakterlerin hikayelerini esprili, akıcı bir dille anlatan Seray...
Dayatılana kafa tutan bir kadının hikayesi: Ülker...
“Ülker Abla, kendi ütülediği takım elbiseyle iyi hal indirimi alacak o kocaya kafa tutandır! Ülker a...
Bornova’da işçi kadınların 25 Kasımı: Bu eylemin h...
Bornova Belediyesi işçisi kadınlar 25 Kasım hazırlıklarına erkenden başladı, kadın işçi komitesi bir...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.