Seray Şahiner’in kadın karakterleri hiçbirimize yabancı değil. Onlar yolda karşımıza çıkan, otobüste yanımıza oturan, pazarda aynı tezgahın önünde beklediğimiz, yaşadığımız apartmanın merdivenlerini silen, hastane koridorlarında yan yana yürüdüğümüz kadınlar… Benzer yanları var, ama bazı tarafları da kendilerine özgü. Sapına kadar gerçekler her şeyden evvel. Hepsi de yaşam yolunda yere kapaklanmamak, her şeye rağmen ayakta kalabilmek için mücadele eden sahici insanlar…
Seray Şahiner’in Türkiye’nin sosyolojik yapısını iyi bilen, karakterlerini yaratırken ülke gerçeklerini önüne koyup düşünen, keskin gözlem gücü ve sağlam kalemiyle ön plana çıkmış bir yazar olduğunda herhalde herkes hemfikirdir. Bir de son derece esprili bir dili vardır Seray Şahiner’in. En büyük dramları bile zaman zaman gülümseyerek hatta sesli gülerek okumamızı sağlayan nevi şahsına münhasır bir espri anlayışı… Tüm bunlar yazarın Everest Yayınları’ndan çıkan son romanı ‘Ülker Abla’ için de geçerli.
ŞİDDET SARMALINDA BİR KADIN
Romana adını veren Ülker’in öyküsü de aslında yaşadığımız coğrafyada benzerlerine rastladığımız türden. Ülker, çocukluğundan itibaren şiddet sarmalının içinde debelenen bir kadın. Bekarken babasından şiddet görmüş ve evlenince bundan kurtulup özgürleşeceğini düşünmüş. Ancak ne yazık ki tam tersi olmuş. Kocasının şiddeti babasınınkini bile bastırmış. Nikahlandıktan kısa süre sonra hamile kalınca, Ülker’in koca evindeki esareti de kalıcı olmuş. Neticede eğitim ve kendi kendine karar alma haklarından mahrum bırakılmış bir kadın Ülker. Kucağında çocuğuyla nereye gitsin, ne yapsın? Her şeyden evvel kim ona yardım etsin ve yeni bir hayat kurabilmenin yollarını göstersin? Kaderine razı olup oğluyla ve dayakçı kocasıyla yaşamayı sürdürmüş.
Evden çıkmak yasak, bazen bakkala gitmek bile dayak sebebi olabiliyor. Onunla sevişmek istemediğinde de kocası Ülker’e tekme tokat girişiyor. Oğlu büyüyüp de genç bir adam olunca, elinden geldiğince annesini korumuş, babasına karşı durmuş. Eh, dayakçı koca, oğlunun korkusundan az da olsa durulmuş, her zaman istediği gibi dövememiş Ülker’i. Devran böyle sürüp gidecekmiş ki oğlunun askerlik vakti gelmiş ve bir gün birliğine gitmek için mecburen ayrılmış evden. Ülker, kalmış mı gözü dönmüş kocasıyla baş başa. Artık oğlu da yok onu koruyacak. Babaevine dönmek zaten mümkün değil. Bir gün kocasına çaktırmadan evden çıkıp sokaklara vurmuş kendini.
MECBUREN REFAKATÇİ
Gidecek bir yeri yok, ama evde kalırsa kocası onu kesin öldürecek. Sokaklarda tek başına gezmek de olmaz, erkek cinsinden biri onu böyle yalnız yakalarsa neler neler yapar… Sonunda en güvenli yer olarak gördüğü bir hastanenin acil servisinde alıyor soluğu. Orada oturuyor, ama sonsuza kadar da duramaz ki acilde. Birilerinin dikkatini çeker. Neticede yataklı servislerde gezinip yakını olmayan hastaların yanında refakatçi olarak kalmaya başlıyor. Hastaların arada cebine koyduğu harçlığı, ses etmesinler diye hastabakıcılara veriyor, ama önemli değil. Günde üç öğün refakatçi yemeği yiyor ve tecavüze uğrama ya da kocası tarafından öldürülme korkusu olmadan uyuyabiliyor ya, yeter ona. Zamanla hemşireler de alışıyor Ülker’e. Onu idare ediyorlar. Arada eczaneden ya da hemşireden alabildiği antidepresanları da yutunca her şey daha kolay oluyor.
Ülker sokağa çıkmaya korkuyor. Kocası onun hakkında şimdiye kadar çoktan kayıp ihbarında bulunmuştur ne de olsa. Bir yakalanırsa… Hastanede neler neler görüyor Ülker. Ne korkular yaşıyor. Envaiçeşit insanla karşılaşıp onlara bakıcılık yapıyor. Peki, Ülker’in kendi kendine oturttuğu bu eğreti düzen daha ne kadar böyle gidecek? Oğlu gelene kadar nasıl ayakta kalacak, yaşayacak? Daha da önemlisi Ülker abla nasıl kurtulacak?
Seray Şahiner, kalemiyle şiddet görme, öldürülme, yalnız kalma, tecavüze uğrama korkusuyla yaşamaya çalışan emekçi Türkiye kadınlarının öykülerini sayfalara taşımayı sürdürüyor. Eğer edebiyatın en önemli işlevi insanı anlatmaksa, ki öyle, Şahiner bunu çok iyi yapıyor. Bütün bunlara bir de yazarın akıcı, kolay okunan ve esprili dilini de eklemeliyim. Uzun lafın kısası sosyolojik temeli olan gerçekçi kadın öykülerini seven okurlara ‘Ülker Abla’ romanını öneririm.
Kitap kapak tasarımı: Füsun Turcan Elmasoğlu
İlgili haberler
Ginko Kitap'tan Ekmek ve Gül okurlarına özel kampa...
Ekmek ve Gül okurlarına Ginko Kitap işbirliği doğrultusunda hazırlanan Ekmek ve Gül kadın kitaplığı...
‘Fabrikalar ipek boyar genç kızların kanıyla… Hayd...
Bursa'dan Nermin, Grev filmini izledikten sonra ona hatırlattıklarını bugünle bağını kurarak anlatıy...
‘Anlaşılmaz’ kadınları anlamak...
Vahşete verilen olağan tepki onu akıldan çıkarıp atmaktır. Sosyal anlaşmaların belli ihlalleri, yüks...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.