Dünya tarihi felaketlerin de tarihi aynı zamanda. İki büyük dünya savaşı ve bitmeyen bölgesel savaşlar. Bunlara eklenen doğal afetler var bir de. Yanardağ patlamaları, yangınlar, sel ve deprem en etkilileri. Ülkemizin deprem kuşağında olması nedeniyle en çok hissettiğimiz ve etkilerini yaşadığımız felaket de o. Hele birçok ili kapsayan bu son felaket ise ne denli hazırlıksız olduğumuzun kanıtı gibi. Depremin en korkunç yanı da sonrasında yaşanan şok, barınma ve ileriye yönelik olarak oluşacak travmalar. Bu travmaları kuşkusuz ki herkes yaşayacak. Ancak çocuklar ve kadınlar depremde olduğu gibi her yıkımın en derin ve sorunlu yaşayanları. Çocukların geride bıraktıkları odaları, kitapları ve kaybettikleri aileleri, yakın çevreleri, arkadaşları olunca olay daha da büyüyor. Yaşanan deprem gerçeği bir daha gösterdi ki travmanın en büyük kısmını yaşayan çocuklar korunmaya muhtaç olduğu kadar, eğitime, oyuna ve sosyalleşmeye de ihtiyaç duyar. Bu nedenle sadece deprem bölgesindeki çocuklar için değil yaşamımızın her alanındaki çocuklardan ebeveynlere ve eğitimcilere kadar dikkat etmemiz gereken bir kavram olan aktif pedagojinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Aktif pedagoji, deneyimler yoluyla öğrenme yönteminin bir parçasıdır. Yaparak öğrenme dediğimiz şeyleri kapsar. Çocuğu hayali veya gerçek durumlara dahil etmek, onun becerilerini kullanabilmesini, eğitimi ve hayatı boyunca yeteneklerini geliştirmesini sağlar. Bunu uygulayabilmenin birçok yolu, yöntemi vardır. Bunlardan en önemlileri, vaka incelemeleri, simülasyon oyunları, rol oyunları, CD’ler ve alıştırmalar gelir.
Aktif pedagojinin ilkeleri arasında, çocuğun yaşına göre, gelişim ritmine saygı göstermek en başta gelir. Bu aynı zamanda çocuğun öz güvenini geliştirmeye ve onu yarının dünyasına hazırlamak demektir. Çocuğa kendi eyleminin oyuncusu olarak rol verildiğinde o bu rolün içinde olacaktır. Bu durum onun yaratıcılık düzeyinde etkili olabileceği gibi kendini ifade etme ve öğrenmesine yardımcı olacaktır.
Aktif pedagoji, öğrenciyi öğrenme sürecinde bir aktör haline getirme arzusuna ortak olan bir dizi öğretim yöntemini belirler. Bu tür pedagoji, teoriden başlayıp pratiğe doğru ilerleyen geleneksel pedagojinin aksine, yaparak öğrenme ilkesine dayanır. Öğrencinin, öğretmenin kendisine sağladığı çeşitli kaynakları anlaması ve bu kaynaklarda uzmanlaşması gereken otantik araştırma ve inceleme durumlarını destekler. Tüm bu farklı durumlar, 20. yüzyıl boyunca teorik bir bakış açısıyla resmileştirildi ve yapılan her şey, her deneyim paylaşıma ve uygulamaya sunuldu. Bu konuda, insanı yücelten ve aynı zamanda da koşullayan her türlü değeri ve kutsalı elinin tersiyle iten Max Stirner (1806-1856) şöyle der: “Aşılanması gereken bilgi değil, kendini gerçekleştirmesi gereken insandır. Pedagojinin çıkış noktası uygarlaşmak değil, özgür insanlar, kendini bilen karakterler yetiştirmek olmalıdır.”
Bilgi ve yetkinliğin kazanılmasının sadece onu bilmek olmadığını, onu kullanabilmenin ve davranışa dönüştürmenin önemine işaret eden aktif pedagojiyi daha iyi anlamak için Maria Montessori’yi tanımakta fayda var.
MARİA MONTESSORİ KİMDİR?
Maria Montessori, 31 Ağustos 1870’te bir İtalyan kasabası olan Chiaravalle’de doğdu. Matematik meraklısı olan Montessori, İtalya’da tıp fakültesinden mezun olan ilk kadındır aynı zamanda. Mezun olduktan kısa bir süre sonra psikiyatri kliniğinde çalışmaya başlar. Burada zihinsel engelli çocukların eğitimiyle ilgilenerek eğitimin bu çocuklar üzerinde etkisini inceleme fırsatı bulur. Adını taşıyan Montessori pedagojisi ile dünya çapında tanınmasının hikayesi de buraya dayanır.
Montessori, zihinsel engelli çocukların, tamamen boş bir odada yerdeki ekmek kırıntılarını sıraya dizerken sakinleştiğini gördü. Ona göre bu hareketleriyle çocuklar, çevrelerini
öğrenmeye yönelik içgüdüsel bir arzu taşıyorlardı. Bu çocuklarla çalışmalarını sürdüren Montessori, zihinsel engelli çocukların yaşıtlarıyla aynı ölçüde başarı gösterdiğini kanıtladı. Montessori’nin gözlem ve paylaşımları giderek tüm Avrupa’da tanınır oldu. Hedefi, öğretmenlere “gözlemlemeyi ve yargılamamayı” öğretmek için okullar, yuvalar ve çeşitli toplum kuruluşları kurmaktı. Kurdu da. Bu uğurda yaptığı en önemli çalışması 1901 yılında Roma’nın işçi sınıfı mahallelerindeki çocuklarla olan çalışmalarıdır. Kendi adını taşıyacak ve onun tanınmasını sağlayacak bu yeni öğretim yöntemi şu kavramlara dayanıyordu: Çocuğu gözlemlemek, onu büyüdüğü toplumun geleceği olarak kabul etmek ve altı yaşından önceki eğitimini dönüm noktası saymak...
Aynı zamanda antropoloji profesörü olan Montessori’nin yöntemleri faşist Mussolini iktidarı tarafından reddedildi. İtalya’dan kaçmak zorunda kalan Montessori, sırayla İspanya, Hindistan ve Hollanda’da yaşadı. 6 Mayıs 1952’de Hollanda’nın Noordwijk kentinde yaşamını yitirdi.
MARİA MONTESSORİ’NİN KAVRAMLARI
Maria Montessori kavramlarının temeli; “tek başıma ya da kendi başıma yapmama yardım et’ ilkesine dayanır. Özü “kendim olmama yardım et” anlamındadır ve öz güveni artırma üzerine kuruludur. Çocuğumuzun bizden istediği bu temel nokta onun eğitiminde baş tacı edilir. Bu konuda Montessori: “Faydasız olan, faydasız yapılan her yardım gelişimin önünde bir engeldir” diye tekrarlar.
Maria Montessori’nin düşüncesinde diğer bir kavram da özgürlük kavramıdır. Onun uygulamak istediği eğitimin nihai hedefi özgürlük kavramında anlam bulur. Çocuk kendi projesini, kendi gelişim modelini taşıdığına inanırsa ve bunu özgürce belirleyip aktivitelerini seçerse özgürlüğünü yaşayabilecektir. Serbest faaliyet seçimi ancak uygun bir çerçeve içinde elde edilebilir. Bu nedenle ortamın özenle hazırlanması gerekir. Özgürce hareket edeceği bir ortam çocuğu daha yükseltir ve kendine güvenini sağlar. Bu konuda Maria Montessori, “Sorun, istediğini yapabilmesi için çocuğu kendi haline bırakmak değil, ona özgürce hareket edebileceği bir ortam hazırlamaktır” diye yazmıştır.
Ona sunulan sınırsızlık tam bir özgürlük meselesi değildir. Her istediğini yapabilen çocuk da özgür değildir. Ancak her birinin özgürlüğünün diğerinin özgürlüğünün başladığı yerde durması durumunda, çocuğun her şeyi yapmasına izin vermemek için özerk ve eylemlerinden sorumlu olmasına yardımcı olmak gerekir. Montessori’ye göre çocuk bu nedenle gelişim etkinliğini özgürce seçerek öğrenmelidir. Çünkü etkinliğin ve süresinin özgürce seçilmesi, çocuğun ‘büyüme ihtiyaçlarını’ karşılamasını sağlar. Yine Montessori kavramları çerçevesinde iletişim özgürlüğü için çocuklar sınıfta özgürce konuşabilirler. Ancak başkalarının hareket ve konuşma özgürlüğünü engellememek için sessiz kalırlar. Yine hareket özgürlüğü çerçevesinde çocuklar hareketleri esnasında mümkün olduğunca az ses çıkarmalıdırlar. Hareket özgürlüğü sayesinde yapılandırılan çocuk, eylemini ortaya koyarken kendini de inşa etmiş olur. Montessori kavramında bunun adı ‘akıllı hareket’ olarak geçer.
Montessori pedagojisindeki temel ilkelerden biri öz disiplindir. Disiplin gerçek olması için içeriden gelmelidir. Hatanın dışarıdan gelen kontrolü pasifliği besler ve bağımlılık yaratır. Çocuğun bir başkası tarafından düzeltilmeye alışmaması daha iyidir, bu onu pasifleştirir. Hatasını fark etmesine izin verirsek, farkındalığı gerçek ve faydalı olur. Böylece çocuk öz güven içinde, özerklik içinde büyür. Çocuğun egzersiz yapması bu yüzden önemlidir. Esas olan hataları görmesi ve onu da başarının bir sırrı olduğunu anlamasından geçer. İyi alıcı olan çocukların çevresinden öğreneceği unutulmamalıdır. Eğitimci onun çevresini mükemmelleştirmekle görevlidir. Çünkü çocuk çevresini kullanarak kendini sevdiği eyleminde aktif kılar. Bu da Montessori ilkelerinden biri olan yaşayarak öğrenmeye çıkar.
Maria Montessori el ve beyin arasında çok güçlü bir bağ olduğunu açıklar: “Beyin eli yönlendirir ve elin çalışması beyni besler. (Bilgi, duyum, deneyim...) El ve beyin birlikte çalışır, ikisi bilgiyi daha iyi düzeltir ve böylece öğrenme büyük ölçüde kolaylaşır. Bu nedenle manuel faaliyetler, çocuk için mükemmel bir entelektüel uyarıcıdır. Aksine, çocuğu el işlerinden mahrum bırakmak, onun entelektüel ve psişik gelişimini engellemektedir.”
Bilimsel pedagojide Maria Montessori şöyle yazar: “Duyular, zeka için gerekli olan dış dünyanın imgelerini ‘kavrama’ organlarıdır, tıpkı elin gerekli maddi şeyleri veya cisimleri kavrama organı olması gibi.”
Yine Montessori’ye göre, her çocuğun bireysel gelişimi, gerçekliğin kendisiyle temasa geçirilmesinde yatar. Bu bilginin ötesine, keşfe götüren muhakeme ve sezgiye ulaşma demektir. Çocuk, akıl yürütmenin, sezgilerini takip etmenin sevinci içinde, yaptığı işe ve konsantrasyonuna saygı duyulacağını bildiği için kesintiye uğramaktan veya eleştirilmekten korkmadığı bu serbest konsantrasyonda tek başına şevkle çalışır, böylece yaratıcılığın inşasını gerçekleştirir.
Maria Montessori bu konuda son olarak çocuğun potansiyelinin aslında iyi üzerine kurulu olduğunu ve ona saygı duyarsak öyle kalacağını düşündüğünü söyler. Bu aslında insan potansiyelini eğitme meselesidir. Çocuğa saygı göstererek, onu başkalarına da saygı duymaya davet etmiş oluruz. Bu karşılıklı saygı, başkalarını bilen ve davranışlarından sorumlu birey, barış içinde yaşayabilen bir toplumun temeli demektir. Eğitim, uyumlu bir sosyal yaşama hazırlıktır. Eğitimin amacı, çocuğun içsel bir disiplin görmesine yardımcı olmaktır.
Sadece gittiği ülkelerde değil dünyada eğitim alanında çığır açan Montessori’nin yaşamı aynı zamanda ataerkil yapının kadına dayattığı sınırlara savaş açmaktı. Tıp eğitimi alması, kadınlara cinsel sağlık dersleri vermesi, evlenmeden çocuğunun olması, yoksul mahallelerdeki çocukların eğitimiyle ilgilenmesi, eşit işe eşit ücret kampanyalarında başı çekmesi, döneminin sistemine aykırılık içeriyor zaten. Birçok alanda çok başarılı olan Montessori, sürgün hayatı yaşarken dahi çocuklar ve kadınlar için çalıştı. Hayatı boyunca hep zorluklarla mücadele etti. Hiçbir şey onu yolundan yıldıramadı. Ne sürgün yaşamı ne hapishaneler ne de özel hayatındaki sıkıntılar. O hedefinde başarının kadını oldu. Onun yaşamı felsefesiyle bütünleşti. Dünyada eğitim alanında çalışıp da onun adını bilmeyen tek bir eğitimci yoktur mesela. 1913 yılında biri Beyaz Saray’da olmak üzere, yüzün üstünde Montessori Okulu açıldı. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Fransa ve Belçika’da savaş yetimleri için çok sayıda okul kuruldu. Bugün dünyada pedagojisini uygulayan 22 binden fazla okul var.
REFERANS ALDIĞIM KAYNAKLAR:
• https://tr.wikipedia.org/wiki/Maria_Montessori
• https://montessori-neokids.fr/actualites/la-periode-sensible-des-sens/
• http://parents-naturellement.com/
• L’unique et sa propriété / Max Stirner
-Les Etapes de l’éducation / Maria Montessori
Görsel: Arit123/ Wikimedia Commons CC BY-SA 4.0
Maria Montessori fotoğrafı: Public domain/Wikimedia Commons
İlgili haberler
GÜNÜN PORTRESİ: Çocuk eğitiminde çığır açan kadın...
İtalya’nın ilk kadın doktoru, kadın hakları için mücadele etti, çocukların eğitiminde uyguladığı yen...
Çocuklara güç veren bir pedagog: Maria Montessori
Eğitimi dünyayı değiştirmenin anahtarı olarak gördü ve pedagojisiyle çocuklara güç vermeye çalıştı,...
Çocukların eğitimi ve barış için çalışan bir pedag...
Beyaz Gül direniş örgütünün idam edilen üyeleri Sophie ve Hans’ın kardeşi, pedagog 11 Ağustos 1917’d...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.