“Annemin benimle konuşma şeklinin, diğer annelerin kızlarıyla konuşma şekliyle aynı olmadığını bilmiyordum. Tek çocuktum ve annemin beni sürekli eleştirmesi ve küçümsemesi bana kendimi berbat hissettirirdi. Onu memnun etmek için iki kat daha fazla çabalamam gerekirdi. Hayatta en çok istediğim şey annemin benden memnun kalmasıydı. Annemim bana söylediklerinin hiç de normal olmadığını fark ettiğimde muhtemelen 30 yaş civarındaydım. Ama bunu fark etmem ilk başta hiçbir işe yaramamıştı çünkü hâlâ onu memnun etmeye çalışıyordum. 50 yaşındayım ve hâlâ iyileşmeye çalışıyorum.” / Aileen
Sözlü şiddet ve istismar, kültürümüzde pek önemsenmiyor ve diğer şiddet türlerinden ayrı bir yere koyuluyor. Toplumda, bu tür bir istismarın sadece ve alt tarafı “kelimelerden” ibaret olduğuna dair sanki üzerinde konuşulmayan gizli bir anlaşma var gibi. Ancak yapılan araştırmalar hiç de aynı fikirde değil. Özellikle söz konusu çocuklar, onların gelişmekte olan beyinleri ve sözlü şiddetin kalıcı etkileri olduğunda.
ARAŞTIRMALAR NE DİYOR?
“Vurmanın kötü olduğunu biliyordum. Ama sözlü istismarın normal ya da anormal olduğunu hiç düşünmemiştim, yaşadığım şeyin bir çeşit şiddet olduğunun farkında bile değildim. Sanırım hayatta kalma mekanizmam kendini bastırmak ve bilerek unutkan olmaktı. Öfkelenmeme asla izin verilmeyeceğini bir şekilde biliyordum. Bir şeylerin yanlış gittiğini biliyordum ama bu konuda bir öğretmenle konuşmak hiç aklıma gelmemişti. Kahraman insanlarla ilgili çok sayıda kitap okudum çünkü onlar gibi olmak isterdim.” / Joelle, 39
Her şeyden önce eğer bilimin bildiği bir şey varsa o da “kötünün iyiden daha güçlü olduğu” gerçeğiydi. İnsanlar potansiyel olarak tehlikeli ve negatif olasılıklara daha fazla dikkat göstermeye meyillidir. Bunun evrimsel nedenleri de çok açık aslında. Bu tür bilgiyi, beynimizin onu daha erişilebilir kıldığı bir bölümünde depolarız. Potansiyel olarak tehlikeli tehditleri kaydetmek ve onları hafızamızda canlı tutmak, ilk insanların hayatta kalmalarının anahtarıydı. Çağdaş beyinlerimiz de bundan farklı değil. Aynı şey kelimeler için de geçerli: Eleştiriye övgüden daha derin ve yoğun bir tepki gösterir, yaralayıcı ya da gurur kırıcı bir yorumu iltifattan daha net bir şekilde hatırlarız. Bu hem yetişkinler hem de çocuklar için geçerlidir.
Bu bakış açısına göre pozitifin negatifi telafi etmediğine şaşırmamak gerekiyor. Özellikle de negatif ve pozitif olayları iki farklı sistem aracılığıyla algıladığımızı düşünürsek. Ebeveynlerinizden biri ilgi dolu sözler söyleyen sevgi dolu biri ve diğeri de sözlü olarak saldırgan biri olsa da kelimeler yine de zarar verir.
Araştırmacı Ann Polcari ve ekibi, tek bir ebeveynin sevecen davranışının bir çocuğu, sözlü olarak saldırgan ya da istismarcı olan diğer ebeveynin vereceği zarardan bir şekilde koruyup korumayacağını ya da bu zararı bir şekilde hafifletip hafifletmeyeceğini araştırdı. En göze çarpan bulguysa şu oldu: Sözlü şiddete başvuran ebeveyn ileride sevecen davranışlar gösterse bile istismarın etkisi kolay onarılamıyordu.
Martin A. Teicher ve ekibinin yaptığı çalışma ise insan beyninin uyum sağlamaya aşırı yatkın olduğunu söylüyor. Güvenli, özenli ve uyumlu bir çevreye doğan bir çocuğun beyni normal gelişim gösterir. Destekleyici olmayan ya da hatta düşmanca bir ortamda dünyaya gelen bir çocuğun beyni ise öyle olmaz. Çalışmalar beynin çeşitli bölgelerinin düşmanca bir durumdan etkilendiğini söylüyor. Bunlar arasında beynin iki yarımküresi arasında motor, duyusal ve bilişsel bilgiyi nakletme kanalı olan korpus kallozum, limbik sistemin duyguları düzenleyen bölümü olan hipokampus, düşünce ve kararları etkileyen frontal korteks yer alıyor. Bu bilgi insanı gerçekten dehşete düşüyor ama aynı zamanda tartışma götürmez bir gerçek olduğunu hissetmemek de imkansız.
Akemi Tomado ve ekibinin yaptığı başka bir araştırma, sözlü şiddetin varlığı karşısında beynin gri maddesinde oluşan ve sebebi bilinmeyen bariz yapısal değişikliklere dikkat çekiyorlar. MRI görüntülemesi sayesinde sözlü şiddet ve suistimalin beynin nasıl çalıştığını etkileyip etkilemediği sorusunu sormamıza artık gerek bile yok: Biliyoruz ki sözlü istismar geriye belli bir miras bırakıyor.
SÖZLÜ İSTİSMARIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Sözlü istismar ve suçlamalar genç bir kadının hayatında çok erken yaşlarda başlamıştı. Bunun kendisini nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor:
“Kendime karşı aşırı eleştirel ve çok hassasım. Öz algım ve beden algım çok kötü hatta neredeyse hastalıklı çünkü sürekli kendimde kusur buluyorum. Reddedileceğim korkusuyla başka insanların niyetlerini aşırı analiz ediyorum. Çok sosyal değilim ve çok negatif olabiliyorum. Bazen depresif duyguları kendim seçip buluyorum diye düşünüyorum, çünkü melankolik şarkıları ve hikayeleri seviyorum. Hayattaki en büyük korkularımdan biri sevdiğim biri için yetersiz olmak. Bu ayrıca beni en çok motive eden şey.”
Eğer sözlü istismarın uzun vadede bir insanın hayatını, öz algısını ve düşünce süreçlerini nasıl etkilediğini anlamak istiyorsanız, suya bir taş atmayı ve yarattığı dalgalanma etkisini hayal edin. Sözlü istismarın o anda derin duygusal acı veren doğrudan bir etkisi bulunur. Ama çoğu kez bu, tekrarlanan davranışın yerleştiği bir modelidir, bu yüzden acı döngüsüne ek olarak çocuk aynı zamanda baş etme mekanizmaları da geliştirir.
Sözlü olarak kötü muamele gören bir çocuk kendini, zaten bozuk olan negatif duyguları yönetme ve kendi kendini yatıştırma becerisini daha da azaltan bir acının içinde bulur. İstismarcı bir ebevyn tarafından yetiştirilen bir çocuk sürekli olarak duygusal zekasının (duyguları tanımlama ve yaşama becerilerinin) büyümesine engel olan bir “duygu seli” yaşar. Sözlü saldırganlığın devam etmesinin ardından bir çocuğun korkmuş, utanmış, kırılmış ya da öfkeli hissedip hissetmediğini anlaması zorlaşır.
Nihayetinde dile getirilen mesajların, yani küçümseyici, aşırı eleştirel ve utandırıcı sözlerin içselleştirilmesi, bir insanın kişiliğini, özsaygısını ve davranışlarını değiştirir. Bunun için yaygın kullanılan, “özeleştiri” terimi bu durumu anlatmak için fazla mülayim bir kelimedir. Çünkü bu kişilerin özeleştirileri tehlikeli bir biçimde kendinden nefret etme sınırlarında dolaşır ve aşırı uçlara kadar gidebilir. Her tür aksiliği, hatayı ya da başarısızlığı karakterdeki köklü kusurlara atfeden bir zihin alışkanlığı geliştirirler. Bu, insanların “Başka bir şey yapamayacak kadar aptal ve değersiz olduğum için beceremedim,” ya da “Beni terk etmesine şaşırmadım. Benim gibi birini kim sevebilir ki?” gibi şeyler söylemesine yol açar.
SÖZLÜ İSTİSMAR VE AİLE DİNAMİKLERİ
Sözlü istismar ve saldırganlık bir vakumun içinde gerçekleşmez, bir aileyi bütünüyle zehirler. Çocukluklarında sözlü şiddete maruz kalan yetişkinler genellikle kendilerine zorbalık eden ya da günah keçisi durumuna sokan başka çocukların hikayelerini anlatır. Yanlarında durup hiçbir şey söylemeyen babalardan ve onları sürekli yalnız bırakan ve yanından gönderen annelerden bahsederler.
66 yaşındaki Tom, bütün evlerin kendi evlerinin içi gibi olmadığını fark etmesinin çok uzun bir süre aldığını anlatıyor. Tom, dışarıda birer “melek” ama evin içinde birer “şeytan” olan bir aileyle büyüdü. Bu arada bu oldukça yaygın bir durumdur çünkü sözlü istismar genellikle bir aile sırrıdır ve eğer keşfedilirse, çocuğun “disiplin” ya da “düzeltilme” ihtiyacı ile meşrulaştırılır. Tom’un babası sözlü olarak aşırı istismarcı bir babaydı, ama yine de baş etmesi en zor kişi annesiydi çünkü onun öfkesi daha gizliydi.
“Babamın bana davranış şekli beni şiddete karşı aşırı duyarlı yaptı. Oysa annemin yaptıkları çok daha derine işlerdi. Annem asla fiziksel şiddet kullanmadı, asla bağırarak küfür etmedi ama her zaman küskün ve dayatmacıydı. Bu bende derin bir aldatılmışlık ve terk edilmişlik duygusu uyandırırdı. Bunu hâlâ hissederim.”
YETİŞKİNLİKTE ‘İYİLEŞMEK’ MÜMKÜN MÜ?
“İyileşmek bir süreç. Kafamdaki negatif seslerin durumun gerçekliği değil de annemin sesi olduğunu fark ettiğimden itibaren artık günlerim daha iyi geçiyor. İyileşmem çok uzun bir süre aldı. Birkaç yıl davranış terapisi gördüm ve her seansta yaşadığım sözlü istismarın derinliğini daha da fark ettim. Gerçekten bütün ailelerin benimki gibi olduğuna inanıyordum. 39 yaşında ciddi bir aydınlanma yaşadım ve yaşadığım stresin kökenine inmem gerektiğini fark ettim. Terapide annem hakkında konuşmayı sevmiyordum, çünkü onun için bir kuruşumu bile harcamak istemiyordum! Ama konuşmaya başladığımda sanki büyük bir kapı açıldı ve nihayet istismarcı bir annem olduğunu kabullendim.”
46 yaşındaki bu kadının da söylediği gibi sözlü istismardan “iyileşmenin” ilk adımı, bunu yaşandığını fark etmektir. Ancak bu pek çok sebepten dolayı genellikle zordur. Ev ortamını “normalleştirmek”; ebeveyne ya da ebeveynlerle hala bir bağının olmasını istemek; sözlü istismarın pek yıpratıcı olmadığına dair kültürel inanç ve diğer pek çok sebep sayabiliriz.
İyi haber ise yardım ve destekle bu içselleştirilmiş “bozuk plağın” durdurulabilir olması ve yerine önce daha olumlu bir mesajın ardından nihayet gerçek sizi yansıtan bir mesajın geçebilmesi.
Kaynak: psychologytoday
İlgili haberler
GÜNÜN BİLGİSİ ‘Erkeklerin dövme hakkını iptal eden...
Alabama 1971 yılında erkeklerin ‘yasal eşlerini dövme hakkını’ iptal eden ilk devlet olarak tarihe g...
İstismarın görünmeyen yüzü: Duygusal istismar
Çocuğuyla iletişim kuramayan aileler destek alıyor mu? Anne babalar çocuğun duygusal ihtiyaçlarının...
GÜNÜN BİLGİSİ: Duygusal şiddetin 20 işareti
Küçümseme, zorlama, korkularını ya da zaaflarını kullanma, suçlu hissettirme ve maniple etme... Fizi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.