Her yıl olduğu gibi, bu yıl da ücret artışı açıklandığında basına yansıyan yorumlar, uzman görüşleri ve siyasetçilerin açıklamaları, asgari ücretin “yükseldiği” yönünde olumlu bir izlenim yaratmaya çalıştı. Ancak gerçek, kadın işçilerin ve halkın yaşadığı gerçekleri anlamak isteyen herkes için çok daha farklı. Çünkü bu artış, asgari ücretle geçinmeye çalışan bir kadının hayatını değiştirmeyecek kadar yetersiz.
Yoksulluk, sadece rakamlarla değil, insanların günlük yaşam mücadeleleriyle tanımlanır. Asgari ücretin, bir kadının çocuğunun okul masraflarını karşılamasına, temel gıda ihtiyaçlarını almasına veya kira ödemelerine yetmemesi, bu kadın işçilerin her gün yeniden hayatta kalmak için nasıl bir mücadele vereceğini gözler önüne seriyor.
Birçok kişi, özellikle ekonomik krize ve yüksek enflasyona rağmen, asgari ücretin yükseldiğini söyleyerek bir başarı hikayesi yaratmaya çalışıyor. Ancak şunu unutuyorlar: Asgari ücretin ne kadar yükseldiği değil, o ücretten alınan gerçek değerin ne olduğudur önemli olan. Yüksek enflasyon; temel gıda maddelerinin, kira fiyatlarının ve sağlık giderlerinin sürekli arttığı bir ortamda böyle bir asgari ücret artışı, sadece geçim sıkıntısını bir miktar ötelemeye yarar. Ancak bu artış, emekçilerin yaşam standardını kalıcı olarak yükseltmez.
Kadın işçiler için adil ücret sadece yaşamsal gereksinimleri karşılamak değil, aynı zamanda onurlu bir yaşam sürme hakkıdır. Ancak bu hakkın sürekli olarak göz ardı edilmesi, yoksulluğun bir çeşit “normal” haline gelmesine neden oluyor. Kadınlar çoğu zaman düşük ücretli, geçici veya güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum, sadece ekonomik eşitsizlikleri derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda kadınların sosyal haklarının da ihlal edilmesine yol açıyor.
‘YOKSULLUK, BİR YAŞAM BİÇİMİ OLAMAZ’
Yoksulluğun romantikleştirilmesi, son yıllarda daha fazla karşımıza çıkan bir anlayış haline geldi. Bazı çevreler “Fakirlik erdemlidir” gibi söylemlerle yoksulluğu bir yaşam biçimi, hatta erdemli bir durum olarak sunmaya çalışıyorlar. Ancak yoksulluk, ne sağlıklı bir yaşam biçimi ne de erdemli bir seçimdir. Yoksulluk, sistemin yarattığı bir haksızlık ve eşitsizliktir. Kadın işçiler yoksulluk içinde yaşamayı kabul etmemelidir. Kadınlar, ekonomik sistemin baskıları altında daha da zorlaşan bir yaşam mücadelesi verirken devletin ve toplumun yapması gereken, onları bu durumla baş başa bırakmak değil, hak ettikleri eşit şartları yaratmaktır.
Kadın işçiler olarak, yoksulluğu kabul etmiyoruz. Yoksulluk, bir yaşam biçimi olamaz. Bizler, asgari ücretin artmasıyla birlikte bu düzenin değişmesini, kadınların ekonomik eşitliğini, güvenli çalışma koşullarını, hak ettiğimiz yaşam kalitesini talep ediyoruz. 2025 asgari ücret artışı, sadece bir bandaj olabilir, ancak bu bandajın halkın yarasını sarmaktan çok uzak olduğunu biliyoruz. Kadınlar, bu düzene karşı sesini yükseltmeli, yoksulluğa karşı direnmeli, haklarını savunmalıdır.
Çünkü fakirlik, sağlıklı bir hayatın kaynağı değil; sadece adaletsizliğin, sistemin ve eşitsizliğin bir yansımasıdır. Kadın işçilerin, çocuklarının ve ailelerinin geleceğini güvence altına almak için asgari ücretin de ötesinde, gerçek bir değişim, adalet ve eşitlik mücadelesine ihtiyaç var. Bizler, bu mücadelenin her adımında birlikte olacağız.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
‘Asgari ücreti duyunca iyi ki sendikalaştık dedik’
Günlerdir grevde olan Temel Conta işçisi kadınların gündeminde asgari ücret var. Belirlenen ücreti d...
Yeni asgari ücret makus bir talih mi?
'Bize reva görülen ücretlere karşı net tavır almadıkça, beraber olmadıkça, mücadeleyle bu düzene dur...
Asgari ücret mi? Açlık ücreti mi?
Açlık sınırının gerisinde kalan asgari ücret, işçinin emeğini değersizleştiriyor.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.