Philip Morris (Marlboro) sigara fabrikasında taşeron firma olan Eurest bünyesinde çalışan bir kadın işçiydim. İşçiydim diyorum çünkü artık fabrikaya girmeme izin verilmiyor. Bir süredir sosyal medyada da paylaşılıyor, birçok insanın da artık öğrendiği gibi bizler hiçbir sosyal hakkımız olmadan asgari ücretle çalışan işçileriz. Her geçen gün artan iş yükü, hayat pahalılığı, geçim derdi bizleri iyice çaresiz bıraktı. Derken sendikaya üye olup hakkımızı aramaya karar verdik. Çok kısa sürede gerekli sayıya ulaşınca hepimiz çok umutlandık artık daha iyi maaşlarla, daha iyi şartlarda çalışıp daha iyi yaşarız diye hayaller kurmaya başladık. İşçi arkadaşlarla bir araya geldiğimizde sendikanın tanıdığı sosyal hakları konuşup mutlu oluyorduk tek konumuz bu olmuştu artık... İşverenin sendikaya üye olduğumuzu öğrendikten sonraki tavrı bizi tedirgin etse de umursamadık, işimize aynı özveriyle devam ettik. Bazı müdür ve amirlerin sendika üyeliğinden istifa etmemiz yönündeki baskılarını “Siz kendinizi ne sanıyorsunuz, çok önemli bir iş mi yapıyorsunuz, bu işi herkes yapar, siz gidersiniz başkası gelir” tarzındaki küçümseyici sözlerini duymazdan geldik, ta ki tutumları iyice sertleşip, arkadaşlarımız işten atılmaya başlayana kadar. Direnişimizin ilk günleri fabrikanın bahçesinde başladı önce tuvaletler kullanımımıza kapatıldı, hemen sonrasında dışarıda bulunan prizi su ısıtmak için kullandığımızı fark edip elektriğini kestiler. Fabrikanın bahçesinde bulunan arkadaşlarımız dışardaki eşlerinden, kardeşlerinden, babalarından ceket battaniye istediler, görüşe gelir gibi geldi ailelerimiz, ihtiyaçlarımızı bırakıp geri döndüler. Yemeklerimiz, sularımız demir korkulukların üzerinden atıldı, tüm kapılarda güvenlik görevlileri ve polisler etten duvar örmüşlerdi çünkü, gördüğümüz muamele ağzımızı açık bıraktı. Ellerinde silahla bekleyen iki otobüs dolusu çevik kuvveti söylemeden geçemiyorum... Kimsenin malına, canına zarar vermedik, en ufak bir taşkınlık yapmadık, fabrikanın bahçesinde olduğumuz sürece geceleri kalkıp su içtiğimiz şişeleri, yediğimiz bisküvi poşetlerini topladık. Fabrikanın bahçe sınırları içinde bir tır firmasının çay ocağı ve lavaboları vardı “Kullanabilir miyiz?” diye rica ettik, sağ olsunlar kabul ettiler. Bulunduğumuz yerle arada uzun bir mesafe olmasına rağmen oraya gidip gelmeye başladık. Hemen ertesi gün arka arkaya onlara da mailler gitmeye başlamış, kapılarına gidiyoruz gelmeyin de diyemiyorlar, mahcup oluyorlardı…
Bu şekilde 3-4 günü geçirdik. İçimizde müthiş bir umutla bekleyişimiz sürerken çoğu arkadaşımıza aynı anda mesajlar gelmeye başladı işten atıldıklarına dair, zaten üzerinden yarım saat geçmeden polisler yanımıza geldi, “Artık bu fabrikanın işçisi değilsiniz, burayı terk edin” dediler, kendimiz çıkmazsak zorla çıkarılacağımızı anladık. Tarif edilemez bir burukluk ile ayrıldık fabrikadan, o gün hepimiz çok üzgündük, ertesi gün yine kaldırdık başımızı kaldığımız yerden omuz omuza mücadeleye devam, öyle ya biz suç işlemiyoruz, işimizi geri istiyoruz, daha iyi şartlarda çalışmak, insan gibi yaşamak istiyoruz...
Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Biz üreten, emek veren değil miyiz? Neden sesimiz duyulmuyor? İşimize dönmek istiyoruz, hem de hayalini kurduğumuz gibi sendikamızla, davulla, zurnayla, halaylarla... Vazgeçmedik, direnişimiz ve mücadelemiz sabır ve inatla devam edecek...
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
İlgili haberler
ETF’de direniş sonuç verdi
ETF Tekstil’de başta tazminatları ve ikramiyeleri olmak üzere alacakları için direnişe geçen işçiler...
Euroserve’de kadın işçilerin önceliği direniş alan...
İki haftayı aşkındır işçiler işe geri alınmak, daha iyi çalışma koşullarda çalışmak için Philip Morr...
Technomix direniş çadırına gelirken akıldan geçenl...
Direnen Technomix işçilerinin geçim sıkıntısından direnişte yaşadıkları zorluklara kadar pek çok kon...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.