“Bir kadın, büyük biri olmak, büyük bir iş yapmak, büyük bir yolculuğa çıkmak ister, ama bunun yerine evde kalıp ataş sayar. Bir kadın yaşamak ister, ama boncuk taneleri gibi küçük hayat parçalarıyla yetinir. Bir kadın kendi olmak ister ama karşısına çıkan her aşığa bir kolunu, bacağını, gözünü verir. Bu güven tuzağıdır.”
Kurtlarla Koşan Kadınlar insanlık tarihi boyunca bastırılmış ve örselenmiş kadınların durumunu sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan inceliyor. Sahaftan bu kitabı alırken ne kadar çok baskı yapmış, ismi de enteresanmış diyerek almıştım ama okumaya başladığım andan itibaren, bazı yazılanları tekrar tekrar okuyarak, okurken de cümlelerin altını çizerek okudum. Yara izlerinden çekinmeyen, bağışlamanın evrelerini bilen, vahşi bir kadın olarak yetiştiriyor sizi kitap. Okurken beni etkileyen ve düşündüren birçok konuya denk geldim ve kitabı paylaşmak istedim.
VAHŞİ KADIN
Jungcu bir psikanalist, şair ve cantadora (Latin geleneğinde eski öykü derleyicisi) olan Clarissa Pinkola Estés kitabı yazmaya 1971 yılında başlamış ve yirmi yılı aşan bir süre içinde bitirmiş. Kitap on sekiz dile çevrilmiş ve kadınların içsel yaşamları konusunda önemli bir çalışma ve bir klasik olarak değerlendirilmiştir.
1940 yılı sonrası kadınların mal gibi görüldüğü, kadınlara ket vurulan, dizginlenen kadınların ahlaklı olarak görüldükleri bir dönemde yaşadıklarını söyleyen bir psikanalist olarak “vahşi kadın” arketipi üzerine çalışma yürütmeye başlıyor. Bir yandan da kurtlara dair çalışmalar yürütmüş olan yazar, kurtlar ve kadınlar arasında benzer ruhsal karakteristiklerin olduğunu keşfetmesiyle kitaba Kurtlarla Koşan Kadınlar adını koyuyor. Yazar aşırı duyarlılık, oyuncu bir ruh, ileri boyutta kendini adama kapasitesine sahip ve her ikisinin de avlanması, taciz edilmesi, yanlış bir şekilde saldırgan ve düşmanlarından bile daha az değerli olarak tanımlanmasını da dış dünyadan gördükleri tepkinin benzerliği olarak açıklıyor.
Yazar, vahşi kadına dair şu ifadeleri kullanır: “İster içe, ister dışa dönük olun, ister kadınları, ister erkekleri, ister Tanrı’yı seven bir kadın ya da bunların hepsi birden olun, ister basit bir kalbe, ister bir Amazon’un tutkularına, ister bir işin en iyisini yapmaya çalışan biri olun, ister yarına bırakan biri, ister esprili olun, isterseniz üzüntülü, soylu ya da ayaktakımı; her durumda Vahşi Kadın size aittir. O tüm kadınlara aittir.” “Vahşi Kadın bütün kadınların sağlığıdır. Onsuz, kadınların psikolojisi anlamsızlaşır. Bu yabanıl kadın, prototip kadındır… Hangi kültür, hangi çağ, hangi politika olursa olsun, o değişmez. Döngüleri değişir, simgesel temsilcileri değişir, ama özünde o hiç değişmez. Neyse odur ve bir bütündür. O, kadınlar aracılığıyla kendine bir çıkış bulur. Baskı altına alınıp ezilirse, yukarıya doğru çıkmak için didinir. Kadınlar özgürse, o da özgürdür.”
Ve yazar kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine masallarla yaklaşarak farlı bir bakış açısı sergiliyor. Ezilen, baskılanan ve susturulan vahşi kadının her kadında yeniden açığa çıkması için, kitabında masalları anlatarak ve analiz ederek kadınlara öğütler veriyor. Yaşamı boyunca gezdiği, gördüğü yerlerden masallar biriktirip Vahşi Kadın’ın izinin en belirgin olanlarını seçerek kadınlara bu izleri takip etmek için kolaylık sağlıyor. “Sizi, kara koyun, başıboş buzağı, yalnız kurt diye çağırırlarsa, sinmeyin ve kendinizi küçültmeyin. Anlayışı kıt olanlar, uyumsuzların toplum üstünde yıkıcı bir etkileri olduğunu söylerler. Ama yüzyıllar boyunca kanıtlanmıştır ki, farklı olmak toplumun kıyısında durmak demektir; özgün bir katkı, kültürüne yararlı ve şaşırtıcı bir katkı yapmayı neredeyse garantilemek demektir. Rehberlik aradığınızda küçük yüreklilere asla kulak vermeyin. Onlara karşı nazik olun, onları kutsamalara boğun, hoş tutun, ama öğütlerini dinlemeyin. Eğer size bir ara meydan okuyan, işe yaramaz, şımarık, kurnaz, asi, itaatsiz, isyankar denmişse, doğru yoldasınız. Vahşi Kadın, yakınlardadır.” Çünkü Vahşi Kadının izini bulmak çok da kolay değildir ama onu bir kere bulan kadın ne pahasına olursa olsun yoldan geri dönmemek için diretecektir.
İSKELET KADIN
Öncelikle hayat/ölüm/hayat doğası olarak insanlarla ilişkilerinin en başından itibaren sona ermesine alışkındır. Önce uzaklaştırılır, sonra kovulur. Sonra tesadüfen ondan korkan biri tarafından yakalanır. Erkek tarafından sevilir ve o da onu sever. Erkek onu güçlendirdikçe, o da onu güçlendirir. İnsanın korktuğu şeyle iş birliğine dönük zengin bir ilişkiye nasıl girdiğini anlatmaktadır.
“La Llorona” masalı ise Maria isminde bir kadının hikayesidir. Bu güzel kadının iki çocuğunu boğarak öldürmesinin ardından kendini nehre atarak intihar etmesi ve bu yüzden arafta kalması anlatılmaktadır. Maria’nın ruhu sonsuza kadar dünyada dolaşıp çocuklarına ağıt yakmaya mahkûm edilmiştir.
MAVİ SAKAL
Masaldaki kız kardeşler, aslında tek bir kadının içindeki iki farklı eğilimi simgelemektedir. Küçük kız kardeş, kendiyle evlenmek isteyen Mavisakal’ın gerçek yüzünü ve evlilik teklifini kabul eder. Diğer taraftan içinde bu adamı itici bulan bir sezgiye sahiptir. Genç kız kendini, Mavisakal’ın yakışıklı, çekici ve hatta sevecen bir adam olduğu konusunda ikna eder. Kızlara, her türlü tuhaflığı görmezden gelmeleri, onları hoşa gider hale getirmeleri öğretilir ve kadınların sezgilerini umursamamalarına neden olur. “Mavisakal öyküsü tüm kadınların psişelerinde bulunan ve onları esir alan o karanlık, doğuştan yok edici olan adam üzerinedir. Psişenin doğal yok edicisine gem vurmak için kadınların tüm içgüdüsel güçlerine sahip çıkmaları gerekir.
Buna benzer birçok masalda kadınlara sezginin yeniden ele geçirilmesi, ötekiyle birleşme, aidiyet, kendini korumak, yaratıcı hayatın beslenmesi, öfkenin ve bağışlamanın sınırları gibi konularda yardımcı olmaya çalışan yazar; kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. Masallar sona erse de yaşamlarımız uzun sürer. Bizler çok ciltli kitap setleriyiz. Hayatımızın bir bölümü duvara toslayıp yansa da her zaman bizi bekleyen bir bölüm ve sonra başka bir bölüm daha vardır. Bir başarısızlıktan nefret ederek zamanınızı boşa harcamayın. Başarısızlık, başarıdan daha büyük bir öğretmendir diyerek, kabul görmüş bir hayat tarzını terk edip kendi iç sesimizi dinleyerek benliğimizdeki vahşi hayallerimizi gerçekleştirmemizi öneriyor. Başka türlü duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde sıkışıp kalmaktan kurtulmak oldukça güç gibi duruyor. Kendimiz olalım, ormana gitmekten korkmayan, ormana gitmezsek hayatımızın asla başlamayacağını bilen vahşi kadınlar olalım.
İlgili haberler
Kurtlarla koşan kadınlar: Masallarda kadınların or...
Asıl hayatınız için en önemli şey devam etmek, direnmektir; devam etmek, çünkü vahşi doğanın vaadi ş...
Maria’nın sesi dünya döndükçe dolaşacak
Maria Farantouri, sanatsal ve politik anlamda yaşamına pek çok şey sığdırır, anlatmak sayfalar dolus...
Türkçe şiirde bir persona: Türkân İldeniz*
Türkân İldeniz kitaplarının editörlüğünü yaparak şairin ‘suskunluk’ perdesinin ardında sakladığı şii...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.