Yarına duyduğumuz umut, birbirimizden aldığımız cesaret ve dayanışma
Mücadelelerin ortaklığı gösteriyor ki bugün salt bir alanda mücadele vermek yeterli olmayacaktır. Ne yalnızca LGBTİ+ mücadelesi ile kimlikçiliğe sıkışmalıyız ne de burayı görmezden gelmeliyiz.

Yazımızın konusu, haziran ayının son haftasında kutlanan ama tüm bir aya ismini veren (Onur Ayı) Onur Yürüyüşü tabii ki. Bu yazıyla amacımız hem bir yürüyüş değerlendirmesi yapmak hem de iktidarın LGBTİ+ politikasındaki dönüşümü irdelemek olacak. O halde dilimiz döndüğünce anlatmaya başlayalım.
İlk olarak, çok temelden başlamakta fayda var. Neden Onur kelimesi? Etimolojik kökeni Fransızca olan bu kelimenin sözlük anlamına şöyle bir bakalım, “kişinin kendi varlığına, kendi kişiliğine karşı beslediği saygı, insanı insan yapan iç değer.” Cinsel yönelimleri yüzünden ayrıştırılan, dışlanan ve hatta şiddete maruz kalan bir grubun bizzat kendisi, var oluşu için bu kelimeyi seçmesinden daha isabetli bir karar olamaz sanıyoruz. Bugün “onursuzlar, ahlaksızlar” diyerek alçaltılmaya çalışılan bu mücadele “nefrete inat yaşasın hayat” diyerek kendini anlatmaya çalışıyor. “Alışın buradayız” diyor çünkü buradayız gerçekten de. Sokaklarda, sınıflarda, fabrikalarda, mahallelerde… Bazen tüm bir ömrün saklanarak geçtiği evlerdeyiz.

Onur Yürüyüşü, 1969 yılında Stonewell Inn adlı barda baskıya, şiddete ve ayrımcılığa dayanamayan eşcinsellerin ayaklanmasıyla başlamış olan ve 4 gün boyunca sokaklarda çatışmayla, eylemlerle geçen Stonewell Ayaklanmaları anısına ilk defa 1970 yılında yapılmış ve o zamandan bu yana devam etmiştir. Türkiye’de ilk defa 1993 yılında kutlanmak istenmişse de valilik tarafından buna izin verilmemiştir. Onur Yürüyüşü ilk kez 29 Haziran 2003 yılında 40 kişinin katılımıyla gerçekleştirilebilmiştir. Yürüyüşün, o ilk kutlamadan bu yana ise gün geçtikçe kitleselleştiğini ve politik talepler konusunda daha kapsayıcı bir noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar yürüyüşün kitleselleştiğini söylesek de AKP’nin ayrıştırıcı politikaları ile bu kitleselleşme sekteye uğratılmaya çalışılıyor.
AKP’nin ilk zamanlarında görece daha ılımlı başlayan söylemleri yerini hızla sürekli bir hedef gösterme, reddetme diline bırakmıştır. Örneğin, 2002 seçimlerinden önce Recep Tayyip Erdoğan’ın LGBTİ+ konusunda “Eşcinsellerin kendi hak ve özgürlüklerinin yasal güvence altına alınması gerekiyor” söylemleri yerini 2021 yılında Boğaziçi eylemlerinde “LGBT, yok böyle bir şey, bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir”e bıraktı. Sevmenin tek çeşidi olduğuna inanlar, buldukları her fırsatta bizleri hedef göstermekten vazgeçmiyorlar. Ataerkil kapitalist sistemin sonucu heteronormatitivite dışındaki cinsel kimliklerin, yönelimlerin yok sayılmasıyla LGBTİ+lar şiddete, ayrımcılığa maruz kalmaya devam ediyor. Bu söylemlerin getirisi beraberinde intiharları, cinayetleri doğuruyor. Transfobik saldırılara defalarca uğrayan Zirve Soylu’nun intiharı da nefret cinayetiyle öldürülen Hande Kader de münferit olaylar değil bizzat politik cinayetlerdir.

ONUR YÜRÜYÜŞÜNDE YAŞANANLAR…
AKP’nin eşcinsellerle ilgili söylemlerinin ve pratiğinin bu dönüşümünün sonuçları, LGBTİ+ kişilerin hedef gösterilmesi, bu mücadelenin kriminalize edilmesi gibi çıktılarla kendini göstermeye devam ediyor. Yürüyüşün olacağı 26 Haziran gününe gericiler tarafından “Aileni, Neslini ve Şehrini Koru Sapkınlığa dur de” ifadeleriyle saldırıya hazır bir şekilde eylem çağrısının yapılması bunun bir örneği. İktidardan aldıkları güçle daha önce Çanakkale, İstanbul Üniversitesi ve Antep’te LGBTİ+ları hedef gösterip linç girişimine varan eylemler gerçekleştirdiklerini unutmayalım. Her ne kadar Onur Yürüyüşü için daha sonrasında bu çağrılarını geri çekmiş olsalar da devletin kolluk kuvveti gericilere verdikleri sözleri tutarcasına yürüyüşe katılmaya çalışanları, yürüyüş alanının yakınındaki cafelerde oturanları bile gözaltına aldı. 2015-2020 seneleri arasında gerçekleştirilen yürüyüşlerdeki gözaltı sayısı toplamda 103 kişiyken, yalnızca bu sene gözaltı sayısı 373 kişi oldu… Onur Yürüyüşü’nde 373 kişinin keyfiyeten gözaltına alınması ve gözaltında zorbalığa maruz kalması ve hatta gözaltındaki arkadaşların avukatlarına da aynı zorbalığın yapılması mevcut durumun ne denli kötüleştiğini görmemize olanak sağlayacaktır. Zaten yürüyüş öncesi atmosfer de durumu özetliyor. Yürüyüş günü için saat 11.00 itibarıyla Yenikapı-Hacıosman Metrosu, Şişhane ve Taksim istasyonu ile Taksim-Kabataş Füniküler’in kapatılacağı ve ek olarak Beyoğlu’na bağlı birçok yolun aynı şekilde trafiğe kapatılacağı duyurusu, resmen fiili olağanüstü hal durumu, yürüyüşün nasıl şartlarda gerçekleşeceğine dair ipuçları vermişti.

Yürüyüş günü, bir grup arkadaşla yürüyüşün yapılacağı tarafa geçmeye çalışırken daha vapurdan inmemizle iskelede karşılaştığımız ilk manzara onlarca polis, polis otosu ve polislerin sorgulayan bakışları oldu. Hatta yanımızda üzerinde gökkuşağı bayraklı tişörtü olan arkadaşımız polisler tarafından işaretle gösterildi ve tabii sonrasında telsizlerle haberleşmeler yapıldı. Biraz ilerleyince, neredeyse her köşe başının tutulduğu, yürüyüşe katılmaya çalışanların sokaklarda merdivenlere çöküp açıklama yapılacak alana geçebilme yolları aradığı bir tablo ile karşılaştık. Alana girmemize izin vermeyen polisler, “LGBTİ’lerin arkasında mı duracaksınız, giriş yasak” sözleriyle bizi uzaklaştırmaya çalıştı. Bir grup polisin hızla bir kalabalığı dağıtmaya giderken dümdüz yolumuzda yürüyen bizlere “durun durun, çekilin” gibi gergin ses tonlarıyla tacizleri zaten diğer tavırların ve şiddetin yanında “hafif” kalacaktır ama polislerin öfkesini, nefretini anlamak adına eklemek istedik. Aynı polisler genç bir kadın kaçmaya çalışırken onu yakalarken elle taciz etmiş ve pişkin pişkin sırıtmaya devam etmiştir. Tüm bir yürüyüş buna benzer örneklerle ve nihayetinde 373 gözaltı ile yapılmaya çalışılmıştır. Tüm kuşatmalara, baskılara rağmen bir araya gelmemize tam anlamıyla engel olamadıklarını söyleyebiliriz. Bu organize baskıya, şiddete rağmen bir şekilde sokaklarda irili ufaklı toplaşmalar, kısmen okunan açıklamalar, atılan sloganlar ile direnç gösterildi.

Yürüyüşte “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganının atılması ve açıklama metninin de Türkiye gündemine dair söz üretmesi ayrıca değerlendirilmelidir. O basın metninde Kürt sorunundan, göçmen karşıtlığı sorununa, İstanbul Sözleşmesi’nden, Gezi davasına kadar olabildiğince çeşitli konuya değinilmiş ve bunlara sebep olan aklın LGBTİ+ mücadelesini hedef gösteren akıl ile bir olduğu vurgulanmıştır. Bu çok yönlü mücadele çağrısı değerlidir. LGBTİ+ mücadelesini toplumun içinde bulunduğu gündemden bağımsız olarak sadece cinsel özgürlük talebine indirgemek isteyenlere de cevap niteliğindedir.

VARDIK, VARIZ, VAR OLACAĞIZ!
Bugün LGBTİ+ mücadelesine yapılan bu baskı iktidarın kadın politikalarından, göçmen politikalarından bağımsız değildir. İstanbul Sözleşmesi’ni “LGBTİ+ özendiriciliği” olarak tanımlayanlar sözleşmeden çekilerek kadınların ve LGBTİ+ ların hukuksal dayanaklarından birini ortadan kaldırmıştır. Mücadelelerin ortaklığı gösteriyor ki bugün salt bir alanda mücadele vermek yeterli olmayacaktır. Ne yalnızca LGBTİ+ mücadelesi ile kimlikçiliğe sıkışmalıyız ne de burayı görmezden gelmeliyiz. LGBTİ+ lara yapılanlara karşı çıkarken, kadınların haklarının her geçen gün tırpanlanmasına değinmeden geçmemeli, göçmen nefretinin beslendiği sistemi teşhir etmekten geri durmamalıyız. Buna ek olarak LGBTİ+ hareketine destek verdiğini söyleyen sermayenin ikiyüzlü hamlelerini de teşhir etmeliyiz. Reklamlarda gökkuşağı bayrakları dalgalandırmak yetmez, fabrikalardaki sömürülen LGBTİ+ işçiler, kadınlar ne olacak diye sormamız gerekiyor. Bunun yolu da örgütlü, çok yönlü mücadeleden geçiyor. Bizler mücadelenin her alanında vardık, varız, var olacağız!

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Onur Yürüyüşü | Gözaltılara rağmen yüzlerce kişi B...

İstanbul'da Onur Yürüyüşü için bir araya gelen kitle gözaltılara ve engellemelere rağmen Beyoğlu sok...

Boğaziçi Üniversitesi'nde Onur Yürüyüşü'ne polis m...

Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleştirilmek istenen Onur Yürüyüşü'ne polis müdahale etti, en az 50 ö...

Esas mesele LGBTİ’leri ezen bu eril tahakkümü sorg...

'Toplumdaki homofobiyi yenmek için beraber mücadele etmek, her zorluğunda destek olabileceğinizi söy...