Seçim, Geçim ve Rejim
Seçime doğru giderken, geçim her gün daha da yakıcılaşan bir sorun. Ne var ki, bu seçimin tek özgünlüğü ekonomik kriz değil. Rejim tartışmaları 24 Haziran’ın tarihi önemini artıran en önemli etken.

Geçtiğimiz haftanın güncel gelişmelerine bakıldığında haftanın oskarının yükselişi önlenemeyen doların mı, yoksa vaat enflasyonuna sebep olan seçim beyannamelerinin mi hakkı olduğuna karar vermek zor. Her ne kadar müdahalelerle bu haftaya uysal başlasa da, doların bu hızlı yükselişinin dolaylı ve doğrudan etkileri olacak, oluyor. Hükümet medyası TL’nin Pakistan Rupisi’ni 25’e katlamasıyla övünedursun, Borsa İstanbul bilmem kaçıncı kez “TL’ye güveniyoruz,” diye önce döviz bozdurup sonra aladursun, müdahalelerin sürdürülebilir ve etkin sonuçlar doğurmayacağı paranın soğuk nesnel varlığına haiz tüm uzmanlar tarafından dile getiriliyor.

“Memleketin hali hal değil” herkesin dilinde. Garip olan memleketi 16 yıldır yöneten iktidar partisinin de, 16 yıldır muhalefette, deyim yerindeyse, memuriyet kabiliyeti geliştiren ana muhalefet partisi başta olmak üzere tüm muhalefet partilerinin de dilinde. Tüm kutuplaşma görüntüleri bir yana, bütün siyasal tutum ve eğilimleri kesen bir gerçek olarak “Ülke kötüye gidiyor” durumundayız. Bu durumun bir göstericisi olarak doların yükselişi, diğer bir deyişle liranın değersizleşmesi en çok da kadınların hayatında oskarlık bir öneme sahip. Çünkü sadece birkaç günde katbekat yoksullaşmanın sonuçlarına çözüm bulmakla mükellef kılınanlar onlar. Dün 1 kilo kadar alabildiği şeyin bugün aynı parayla 1 tane kadar alınabildiği gerçeğiyle ilk yüzleşen ve bu gerçeği aynı sayıdaki hanehalkının önüne doyulabilir bir sofra olarak koymakla sorumlu tutulan onlar. Hayata geçirilmesi giderek imkansızlaşan bu “görev”, eşyanın tabiatı gereği, eksikli gedikli yerine getirilince ortaya çıkan gerilimin yüklenicisi, şiddetin hedefi haline getirilen onlar. Yoksullaştıkça işçileşen, istihdama kayıt masasından değil de arka kapıdan sokularak ucuz ve güvencesiz, en kötü koşullarda çalışmak zorunda bırakılan yine onlar. İşte geçen hafta yaşanan saniyelik gelişmelerin milyonlarca kadının hayatında zamana yayılarak, derinleşip genişleyerek bıraktığı Benjamin etkisi!

BİZ SORMAZSAK HİÇ KİMSENİN SORMAYACAĞI SORU

Seçime doğru giderken, geçim her gün daha da yakıcılaşan bir sorun, seçim bildirgelerinde kapsadığı sayfa sayısı da bunun bir göstergesi. Ne var ki, bu seçimin tek özgünlüğü muhtemel bir ekonomik krizin içinde ve/veya eşiğinde gerçekleşiyor olması değil. Yani geçim tek başına başat gündem değil. Genelde siyasi parti programlarında görmeye alışık olduğumuz, siyasi partilerin benimsediği “yönetim modeli” ve “siyasal rejim” önerilerinin bir seçim beyannamesinde yer alıyor oluşu 24 Haziran’ın tarihi önemini artıran en önemli etken. Geçtiğimiz hafta boyunca sorulan “X Partisi kadınlara ne vaat ediyor?” sorusu, büyük oranda gerçekleşmeyecek vaatlerin bir kez daha sıralanmasıyla yanıtını buldu. Neredeyse tüm beyannamelerde kalkınma, girişimcilik ve istihdam kapsamında, ücret, kredi, yardım biçimlerinde rakamlar zikrediyorlar vaat olarak. Bir de siyasete eşit katılım ve kreş gibi boş vaatler var. Öyle ki iktidar partisi 2002'de 24 olan Meclisteski kadın sayısının Kasım 2015'te 81'e çıkmasında HDP'nin başarısının resmen üstüne yatmakta hiçbir beis görmüyor beyannamesinde. Cumhurbaşkanı adaylarının manifestolarının ve partilerin siyasi beyannamelerindeki çağrılar, vaatler, boş vaatler ve yalanlar önümüzdeki 27 gün boyunca gündemden düşmeyecek ve bu laf kalabalığının ardında biz sormazsak hiç kimsenin sormayacağı bir soru güme gidecek: Milyonlarca kadın nasıl bir sistemde yaşamak istiyor?

Büyük ortakları AKP-MHP olan Cumhur İttifakı, CHP-İYİ Parti-SP-DP olan Millet İttifakı ve demokratik bir platform etrafında bir ittifak kurmadan ama çeşitli sol, sosyalist örgütlerin ve sosyal kesimlerin desteğini açıkladığı HDP; seçimlerde belirleyici olacak bu üç blokun her birinin farklı bir cevabı, ayrı bir rejim önerisi var.

DENENMİŞ, ESKİMİŞ, İŞE YARAMAZ... AMA HALA VAAT... 

Toplumda emek ve sermaye eksenli yarılmada Cumhur ve Millet farklı kesimlerini temsil etseler de sermayenin temsilcileri olmak bakımından aynı karakterdeler; ayrıştıkları nokta yasama-yürütme-yargı erklerinin kimin elinde ne kadar toplanacağında. Ve bu erklerin dağılımında, işçi ve emekçileri bir özne olarak değil sadece oy verme hakkı olan, diğer bir deyişle oy almak için vaatler sunulacak kalabalıklardan ibaret görüyor her ikisi de. Ayrışma; yürütme/yönetme erkinin Devlet Bahçeli’nin MHP’sinin desteğiyle AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın elinde aşırı yoğunlaşması/merkezileşmesi üzerinden yaşanıyor. Her merkezileşme ve giderek tekelleşme sorununda olduğu gibi daha önce farklı klikler arasında görece dağıtılmış bulunan gücün hangi kliğin elinde toplanacağı sorunu doğuyor. İktidar kendi ellerinde olsa paylaşmayacak olan sermaye temsilcisi partiler, Millet İttifakı altında sökülen yerlerine yama yapılmış bir parlamenter sistem önererek Tayyip Erdoğan etrafında yoğunlaşan gücün yeniden dağıtılması, kartların yeniden karılması için bir araya geliyor. İşçileri, emekçileri, kadınları ve gençleri, eski sistemin reformasyonunun herkesin çıkarına olduğuna ikna etmeye çalışıp oy/destek istiyorlar. CHP’nin “Yeniden Kurtuluş, Yeniden Kuruluş” şiarıyla kaleme aldığı seçim beyannamesinde 21. yüzyılın neoliberal söylemlerine göre yeniden uyarlanmış “6 ok” bunun en bariz ifadesi. Oysaki, genel olarak halklar, özel olarak da kadınlar nezdinde denenmiş, eskimiş ve işe yaramaz burjuva demokrasisinin güçler ayrılığına dayanan versiyonunun kadınlara kağıt üstünde kalan eşitlik söylemi ve her seçimde yeniden keşfedilen özgürlük vaatleri dışında hiçbir şey kazandırmadığı görüldü. Tüm yönetme erklerinin tek adamın elinde toplandığı bir rejime doğru gidilirken parlamenter sisteme dönüşün bir nebze olsun nefes aldıracak olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Öte yandan, Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı AKP beyannamesi öngördüğü rejim değişikliğini “Yeni Yönetim Modeli” gibi naif bir başlık altında sunarken, tek adam yönetiminin bir sistem olarak savunmanın MHP’ye düştüğü bir iş bölümü yapıldığı görülüyor. MHP seçim beyannamesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel olarak üçüncü aşamasının eşiğinde olduğu ilan ediliyor; 1923’te kuruluş, 1946’da çok partili sisteme geçiş ve 24 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiş. Her seçim beyannamesinde şu ya da bu oranda bulunan liberal “insan hakları”, “bireysel hak ve özgürlükler” söylemlerinin boyunduruğundan kurtardığınızda, tekçi, devletçi, gerici ve faşist bir rejimin inşasında atılacak adımlar için MHP’nin seçim beyannamesinin rezerve edildiği hissediliyor. Cumhur İttifakının toplamda kadına bakış açısı ise tam da inşa edilmek istenen faşist rejimin öngördüğü çerçevede: ataerkil aile dışında varlığı, eşitliği ve özgürlüğü tanınmayan, anne olduğu ve olabildiği oranda “kutsal” görülen bir kadınlık. 

BARAJI YIKMAK: HDP'Lİ OLSUN OLMASIN, MİLYONLARCA KADININ SORUMLULUĞU

Seçime bir ittifak olarak girmeyen HDP ise hem tek adam rejimine hem de eski parlamenter sisteme karşı, merkeze karşı yerelin güçlendirildiği, demokratik bir yönetim modeli önerisi sunuyor. Tipik burjuva partilerinin vaatçi siyaseti yerine genel olarak #SenleDeğişir sloganında özetlenen manifesto ve bildirgesi vaatler sıralamaktan ziyade partinin demokratik platformunu gerçekleştirmek üzere bir mücadele çağrısı niteliğinde. HDP’nin kadın karinesi hem mecliste hem de yerel yönetimlerde hayata geçirdiği kota, eşbaşkanlık vb uygulamalarla malum. HDP Kadın Meclislerinin, #KadınlarlaDeğişir diyerek yayımladığı kadın seçim bildirgesi, ilk elden AKP dönemi boyunca kaybedilmiş tüm kazanımların yeniden kazanılması ve giderek genişletilip ilerletilmesine dayanıyor. Sadece HDP’nin başkalarından destek alan bir parti olarak değil de, seçimlerde HDP’nin aktörü olduğu, işçi sınıfının, gençlerin ve kadınların örgütlü kesimlerinin, çeşitli sol, sosyalist örgütlerin de içinde yer aldığı demokratik bir ittifakın ortaya koyabileceği köklü bir sistem değişikliğine dayalı bir seçim platformunun kadınlar açısından özgürleştirici potansiyelinin daha güçlü olacağı muhakkak. Yine de, mevcut durumda gerçekçi bir bakış açısıyla bakıldığında bu seçimlerde belirleyici olacak aktörler arasında bu türden bir ittifakın yolunun açılması için HDP’nin seçim barajını geçmesi elzem. Elbette bu yeterli olmayacak, ancak bu şekilde kadını köleleştiren gericiliğin önüne geçilebilir, tek adam rejiminin inşası durdurulmasında somut bir mevzi kazanılabilir. Ancak bu şekilde #KadınlarınSeçimi olan bir halk demokrasisini örgütlemenin de yolu açılabilir. HDP’li olsun olmasın, milyonlarca kadının karşı karşıya kaldığı sorumluluk budur. 


İlgili haberler
Seçim- geçim: Çelişkiler daha derin, sohbetler dah...

‘Erkek meselesi’ olarak görülen seçim tartışmalarına kadınların katılımı daha sınırlı. Bunu referand...

Yıkılıyor korkunun kaleleri, yıkılsın!

Ellerinden gelse oy toplamak için Kurban Bayramını seçim öncesine alacaklar, öyle bir telaş. OHAL da...