Kırsalın kız çocukları ve eğitim hakkı…
Emekli Öğretim üyesi Dr. Semiha Özalp Günal: ‘Köylerde neredeyse hiç okul kalmadı. Çocuklar ‘taşımalı eğitim’ denen ucube bir sistemle oradan oraya kötü koşullarda taşınıp duruyorlar.’

Eğitimin piyasaya teslim edilmesinin sonuçlarını pek kötü biçimde yaşadık bu salgın sürecinde ve neden kamusal eğitimde ısrar etmemiz gerektiği de ortaya serilmiş oldu. Toplumsal yapıda var olan ilişki biçimleri, eşitsizlikler yeniden üretildi ve bu durumdan toplumsal cinsiyet ilişkileri de etkilendi elbette. Kız çocuklarının eğitime erişiminde pek çok güçlük yaşandığını da çeşitli araştırmalardan ve medyadan öğrendik.

Pandemi günlerinde hepimizin tanışmak zorunda kaldığı ‘uzaktan eğitim’, daha önceden tanıştığımız ucube bir ‘taşımalı eğitim’ ve hep bildiğimiz ‘yüz yüze eğitim’ bir yandan eşitsizlikleri körükleyen ama bir yandan da bunları fark edip direnme gereğini hissettiğimiz yapılar olarak süregeldi.

Uzaktan eğitimde eşitsizlikleri körükleyen en önemli olgu pek çok çocuğun bilgisayarları ya da internet bağlantıları olmadığı için eğitime ulaşamaması oldu. Bunlar varsa da erkek çocukların ya da evin erkeklerinin hizmetine sunuldu. Böylece özellikle kırsal kesimde eve sıkışan kız çocukları, okula gittiklerinde kurtuldukları, erkek egemen kültür ile feodal kültürün birleşik yaşatılmaya çalışılması nedeniyle, ev işlerini yapma, hizmet etme ve evliliğe hazırlanma gibi toplum tarafından şekillendirilmiş rol ve beklentilerle yeniden karşılaştı.

TAŞIMALI EĞİTİM KIZ ÇOCUKLARI İÇİN SORUN

Uzun bir aradan sonra yüz yüze eğitime geçildiğinde de kırsalda durum pek farklı olmadı. Çünkü köylerde neredeyse hiç okul kalmadı. Çocuklar ‘taşımalı eğitim’ denen ucube bir sistemle oradan oraya kötü koşullarda taşınıp duruyorlar. Kırsalda yatılı bölge okulları kapandığı ve pansiyonlu olma şansı sadece imam hatipler ve kuran kurslarında bulunduğu için yatılı, laik ve karma eğitim hakkından da mahrum kaldı çocuklar. Uzak kalanlar sadece kırsaldakiler değil bilindiği gibi…

İktidarın politikaları sayesinde toplumsal değerleri yozlaştırıp yeniden üzerimizde karabasan gibi dolaşan geleneklere bel bağladığınızda ve kamusal eğitimden her köyde öğretmen olmasından vazgeçerek oralardaki çocukları arabayla, teleferikle, atla, eşekle, kızakla okula taşımaya başladığınızda olacak şey bellidir. “Okuyup da ne olacak…, hele kızlar…” demeye başlar toplum yeniden. Bu durumda özellikle kız çocuklarının kendilerini geliştirme, dünyaya açılma, öğrenim ve eğitim hakları engellenmiş olacaktır.

EĞİTİM HAK OLMAKTAN ÇIKARILMIŞ DURUMDA

Oysaki insan ilişkileri ve üretim ilişkileri konusunda farkındalık yaratması, kadını güçlendirerek kamusal alana katılımını kolaylaştırması ve bunu fark eden insanlara eşitsizliklere karşı direnme gücünü de kazandırabilmesi eğitimin toplumsal işlevlerindendir. Bu direnişi sağlayacak eğitimin elbette bir takım özellikleri olması gerekir: “Ahlakın dinden bağımsız olduğunu benimseten; Öğrencilerin kararlara katılabildiği, demokratik, bilimsel değerleri benimsemiş, neden-sonuç ilişkisi içinde düşünmeyi yaşam biçimi haline getirmeyi kolaylaştıran; Cinsiyetin insanın sadece biyolojik bir özelliği olduğunu, duygusunun, düşüncesinin, toplumdaki yerinin ve aklının toplumsal cinsiyetine bağlı olarak geliştiğini ve ayrımcılığın olmadığı ya da ‘ötekiler’ için pozitif ayrımcılığın yapılabilmesinin insanca olduğunu belleten bir eğiti” olarak özetlenebilir bu özellikler.

Bu ilkelerin uygulanmadığı durumlarda eğitim ne yazık ki hak olmaktan çıkar, istismara, sömürüye ve uyuşturmaya yarar. Bu durumdan elbette önce kadınlar, yoksullar ve çocuklar zarar görür. Bu ilkelerin uygulandığı dönemler hiç olmadı mı bizim eğitim sistemimizde, oldu elbette kısa ömürlü olsa da. İlk akla geleni, elimizden hızla kayan cumhuriyet kazanımlarından biri, her köye öğretmen yetiştirip köy halkını yoksulluktan, sömürüden, bu feodal geleneklerin karabasanından kurtaracağız diyen Köy Enstitüleri.

Kız çocukları o dönemde aileleri çeşitli zorluklarla da olsa ikna edilerek, Köy Enstitülerine, köylere öğretmen olmak üzere alınınca, hem hayatı, hem demokrasiyi, hem de hiçbir şey beceremez denilen kadınların fırsat bulurlarsa pek çok şeyi başarabileceğini öğreniyorlar. Köy Enstitüleri, kız çocuklarına dönemin toplumsal cinsiyet rollerine uygun eğitim vermekle birlikte, müzik yapan, tiyatro oyunları yazan ve bu oyunları sahneye koyan, bisiklete- motosiklete binen, kayak yapan, gerektiğinde doğaya ve ağaya kafa tutan, bolca kitap okuyarak entelektüel yanlarını da geliştiren ayrıca modernleşmeyi köylere aktaran ve kız çocuklarına rol model olan kadınları da yetiştirmiş oluyorlardı. Asıl önemlisi nasıl köylerde omuz omuza çalışıyorlarsa, hayatı bütünlüklü yaşayabilecek, ‘sofradaki yeri sarı öküzden sonra’ gelmeyecek biçimde erkeklerle birlikte karma ve yatılı eğitim alarak topluca direnmeyi de öğreniyorlar ve öncü liderler olarak köylülere de öğretiyorlardı.

Kadınların daha iyi bir dünyada yaşaması için eğitim almaları ve direnmeyi öğrenmeleri gerekir. Bu nedenle belki de günümüzde, Cumhuriyet kazanımlarından vazgeçmemek ve yıllarca önce egemenlerin kapattığı köy enstitülerinin laik, bilimsel, demokratik ve eşitlikçi eğitimini yeniden canlandırmak gerekmektedir.

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
675 bin 861 çocuk eğitimin dışında kaldı

Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) hazırladığı, “Öğrenciler ve Eğitime Erişim” dosyasına göre 675 bin...

Sadece eğitim değildi uzakta olan…

Tek isteğimiz okullar açık kalsın fakat gerekli temizlik malzemeleri ve personeller temin edilsin, s...

Geçici koruma kimlikli çocuklar eğitime katılamıyo...

Suriyeli çocuklar okula gitmesi gerektiği halde geçici koruma kimliği İstanbul olmadığı için okula g...