İSTANBUL SÖZLEŞMESİ HEDEFTE: ‘Kadınların yükselen mücadelesinden korkuyorlar’
Kadına yönelik şiddete karşı mücadele etkin bir uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, yandaş medyaya kadar kadın düşmanı politikaları savunanların hedefinde!

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen ismiyle İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. Sözleşme, Türkiye’ye kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getirirken, geçen 5 yılda bu yükümlüklerin ne kadar gerçekleşti tartışma konusu.

AKP’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Akit ve Yeni Şafak gazeteleri bir süredir “Sözleşme yuva yıkıyor, kaldırılsın” diyerek Sözleşme’yi hedefe koyarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan da “Muhafazakâr camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” yorumu geldi. Geçen hafta TBMM’de basın toplantısı düzenleyen Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman sözleşme için “Kim ne diyorsa desin, toplumu bir felakete ve uçuruma sürükleyen, haneleri birbirinden ayıran İstanbul Sözleşmesi derhal feshedilmelidir” derken, Memur-Sen de hafta sonu bir açıklama yayımlayarak Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi için Meclise çağrı yaptı.

Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemede önemli bir sözleşme olan, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, Meclisinde ilk onayladığı İstanbul Sözleşmesi bugün neden hedefe koyuluyor? Kadın Dayanışma Vakfı Avukatlarından Huriye Karabacak Danacı tartışamalarla amaçlananın kadınların eşitlik mücadelesine set çekmek olduğuna dikkat çekerken, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise Sözleşme’ye karşı çıkanların kadınların yükselen mücadelesinden korktuğunu dile getirdi. Danacı da Güllü de “Kadınlar haklarından ödün vermeyecektir” dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ŞİDDETE KARŞI HAYATİ BİR ARAÇ!

İçeriği ve kapsayıcılığı ile kadınları güçlendirici bir yerde duran ve kadınlar için önemli bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanma sürecinde kadın örgütleri etkin bir rol almıştı. Bu kadın örgütlerinden biri olan Kadın Dayanışma Vakfından Huriye Karabacak Danacı kadın haklarına dönük topyekün saldırıların olduğunu söylerken, İstanbul Sözleşmesine dönük saldırıların da bunun bir parçası olduğunu ifade etti. Danacı “İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi antlaşması olduğu için dışarıdan dayatılan bir şeymiş gibi lanse ediyorlar, oysa Türkiye anlaşmanın ev sahibi, ilk imzacısı. Sözleşme tamamen kadına yönelik şiddetin önlenmesini amaçlıyor. Özellikle bunun formülünün toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla gerçekleşeceğini söyleyen bir sözleşme. Toplumsal cinsiyet kavramını ortaya koyan ve tanımlayan ilk hukuki metin. Amaç bir bütün olarak kadınların eşitlik mücadelesinin önüne set çekmek. Kadının aile içinde, erkeğe itaat eden rolünden çıkmaması. Sözleşmeye dair saldırı da bunun bir parçası” dedi.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin devletin öncelikleri arasında gelmediğini dile getiren Danacı sözlerini şöyle sürdürdü: “İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Yasa kadına yönelik şiddete karşı mücadelede elimizdeki en büyük araçlardan bir tanesi. Bu yüzden sahip çıkmalı, kadınlara tek tek bu hakların önemini anlatmalıyız. Kadınlar haklarından vazgeçmeyecek.”

KAZANIMLARIMIZDAN ÖDÜN VERMEK YÜZYIL GERİYE GİTMEK DEMEK

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise İstanbul Sözleşmesi’ne dönük saldırıların bir korku belirtisi olduğunu aktardı. Güllü, “Kadınların yükselen mücadelesine karşı korkularından dolayı böyle bir sürece doğru gittiklerini hissediyorum. Kadın cinayetlerine baktığımızda bile ölümlerin hepsinde şiddete karşı duruş var. Yani öleceğini bile bile sokağa çıkıp, öleceğini bile bile boşanmaya gidip o acıları yaşamak istemeyen bir kadın modeli. Bu başkaldırı kadını siyasal malzeme yapan iktidarı korkutuyor. Bu çıkışlar birkaç kesimin ağızlarına bal çalarak iktidarda kalabilmenin getirdiği bir olay. Oysaki kadın erkek eşittir. İstanbul Sözleşmesi, bu iktidarın bilerek veya bilmeyerek yaptığı en iyi iştir. Haklarımıza karşı saldırmaya devam edecekler ama kadınlar da buna karşı durmaya devam edecek. Türkiye demokrasisi, eşitlik ilkesiyle Sözleşme’nin devam etmesi yönünde mücadele edecek. Biz kadınlar, yıllarca bu mücadeleleri kadın haklarının kazanımlarıyla bu günlere getirdik. Bu kazanımlardan ödün vermek yüzyıl geriye gitmek demektir” dedi.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KAVRAMI PLANDAN ÇIKARILDI!
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının (CSBB) organizasyonuyla hazırlanan ve Mecliste yarın görüşülmesi beklenen 11. Kalkınma Planı’nda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından Strateji Geliştirme Başkanlığı Başkanı Zeliha Sağlam’ın isteğiyle çıkarıldı. Kavramın plandan çıkarılmasına dair de “Strateji Planlama Dairesi Başkanı’nın toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını öğrenmesi lazım” diyen Güllü sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu kavram, kadınların yasalardan eşit bir şekilde yararlanmasını getirirken, devletin de bu konudaki bakış açısının bu olması gerektiğini ortaya koyuyor. Meclise gelecek olan kalkınma planında bu kavramın çıkarılmasına karşı çıkacağız. Eşitlik, toplumun bir arada yaşama kültürünü oluşturan bir değerdir. Biz eşitlik tarafında, daha çağdaş ve huzurlu yaşansın diye mücadele ediyoruz. Ailenin içinde bir tahakküm varsa devlet bunun karşısında, kadının yanında dursun, bunu sözleşmelerle kadını korusun diye mücadele ediyoruz. Ancak öteki taraf ‘Hayır, o ailede ne olursa olsun kadın evde kalsın, çerçeveyi biz çizelim’ diyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların mücadelesinin çok önemli bir noktasıdır, biz o eşitlikten vazgeçmeyeceğiz.”


İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini içeriyor.
* Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde anlaşılır. Dolayısıyla “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmez. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve Taraf Devletlerin bunu garanti altına alması gerekir.
* Kadınların güçlendirilmesi yolu dahil, kadın ile erkek arasındaki temel eşitliği teşvik eder.
* Taraf devletlerin yetkililerine, görevlilerine, kurum ve kuruluşlarına kadına yönelik şiddetle mücadele yükümlülüklerine uygun davranmalarını sağlamaları, cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmeleri, şiddeti önlemede ve mücadelede bütüncül politikaların uygulanması,
* Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleriyle etkin iş birliği tesisi, özel sektör ve medyanın kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla politika hazırlamalarını teşvik etmeyi,
* Şiddet eylemlerinin tekrarlanmasından korumak amacıyla gerekli hukuki ve diğer tedbirleri almayı, şiddete maruz kalanın şiddet gösterenden tazminat talep etmesini sağlamak üzere hukuki tedbirleri almayı şart koşuyordu.
Sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri de, bir denetim mekanizması getirmesiydi. Çünkü denetim mekanizması işin takibi açısından mühimdi. Taraf ülkelerin temsilcilerinden oluşan denetim komitesi yani “GREVIO” adı verilen birim, sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasını izleyecek, raporlar hazırlayacak, taraf devletin rızası ile soruşturma ve gerekirse onun toprağına ziyaret edecekti.


TÜRKİYE SÖZLEŞME’NİN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRDİ Mİ?
Türkiye’de siyasi iradenin attığı adımlarla bağlantılı olarak hayata geçen ya da geçmeyen İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla ilgili çıkmış en kapsayıcı belgelerden biri. Kadına yönelik şiddeti önlemede meseleyi, önleyici ve koruyucu tedbirler bağlamında bütüncül bir yaklaşımla ele alan sözleşme, Türkiye açısından da önemli. Çünkü Türkiye Sözleşme’yi hem ilk imzalayan hem de Meclisinde ilk onaylayan ülke. Ancak son 5 yıla baktığımızda Sözleşme’nin uygulanması ve bu yükümlülüklerin sağlanması açısından hiçbir yeterli adım atılmadı. Sözleşmenin ilk imzalandığı dönemde sözleşmeye uygun yapılan tek şey 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’ndaki değişiklikler oldu. Kadın örgütlerinin ısrarı ile 4-5 maddelik bir yasa iken 25 maddeye çıkarılan yasa; yapısı, önleyici ve koruyucu tedbirler bağlamında İstanbul Sözleşmesi’yle aynı olmasa da paralellik taşıyor. Ancak 17 yıldır iktidarda olan AKP sözleşmenin yükümlülükleri bağlamında bugüne kadar herhangi bir somut adım atmadı.


İlgili haberler
2016 Mayısından 2017 Mayısına, Boşanmaların Önlenm...

2016 yılının Mayıs ve Haziran ayı, kadınların Boşanmaların Önlenmesi Komisyonunun haklarımızı sıfırl...

Türkiye, övündüğü İstanbul sözleşmesine ne kadar u...

Hükümetin birçok kez ‘ilk imzacısı biziz’ diyerek övündüğü İstanbul Sözleşmesi ne getiriyordu, Türki...

6284 sayılı Şiddetle Mücadele Yasası neden hedefte...

6284 sayılı Yasa bir süredir hedefte. Yasa’yı değerlendiren Mor Çatı avukatlarından Deniz Bayram sal...